Venedik gezimizi anlatmaya başlamadan önce gezinin nihai amacı olan Karnaval hakkında genel bilgiler vermek istiyorum. Kentteki her meydan, her sokak, maskelerin ardında, adeta bir tiyatro sahnesi. İlki, 1162 de yapılan Venedik Karnavalı (Venice Carnival) tüm dünyadaki modern karnavalların öncüsü olmuş. Bir rivayete göre o tarihte Venedik'in eski adı olan Serenissima Cumhuriyetinin, Aquileia Patriyarkı Ulrico'ya karşı kazandığı bir zaferin onuruna, halk San Marko meydanında toplanıp dans ederek zaferi kutlar. Daha sonraki yıllarda eğlenceler, gelenek haline gelir. Karnavalın 'Lent'e giderken' adı, tam anlamıyla -Et'e elveda- olmasına rağmen, etkinlik aynı zamanda sıradan sosyal hiyerarşi ve disipline de elveda demeye işaret etmektedir.
Karnavalda kullanılan maskeler, sosyal töreyi azaltarak insanların kimliğini ve sınıfını gizlemekteydi. Siyah pelerinler, şapkalar, beyaz masklar ve diğer ürkütücü karnaval kıyafetleri, 15.yy.ın sonunda ortaya çıkan, sokak pandomim sanatçılarının sergilediği İtalyan Orta Oyunu Commedia dell'arte'ye dayanır. Rönesans döneminde resmileşen karnaval 18 yy sonuna kadar devam etmiştir. Cumhuriyetin sürüklendiği yıkılış döneminde, süresi çok uzatılmaya başlanmıştı. Venedikliler Aralıktan bahar aylarına kadar bu kostümleri giyerlerdi. Tanınmayı imkansız kılan kıyafetler sayesinde halk tabakasından insanlarla aristokratlar karışıyor, evliler rahatlıkla aşk maceralarının peşinden koşuyor, her türden suç işlenebiliyordu. İşler o kadar çığırından çıkmıştı ki 1797 de Napoleon tarafından tümüyle yasaklandı. Faşist hükümet tarafından yeniden başlatıldıysa da 1930 da tekrar yasaklandı. 1979 yılında İtalyan hükümeti, Venedik'in tarihini ve kültürünü geri getirmeyi amaçlayarak uzun süre unutulan karnavalı kontrollu olarak yeniden başlatmıştır.
Venedik akşamında hoşgeldiniz diyen Rialto Köprüsü...
Bugün karnaval zamanı 3 milyonu aşkın kişi Venedik'i ziyaret etmektedir. Her yıl günleri değişmekle beraber Şubat ayında, Martedi Grasso (büyük perhizin arife günü) den 10 gün önce Pazar günü büyük bir tören alayıyla ve iyilik meleğinin Campanile'den uçurulmasıyla açılır. San Marco meydanından başlayan canlı müzikli sokak partileri, maskeli balolar, gösteriler, konserler ve diğer sanat etkinlikleri sebebi ile buraya akın eden turistlerle şehir canlılık kazanır. Karnavalın başlıca simgesi, satın alınan, kiralanan yada sadece hayranlıkla seyredilen, özenle hazırlanmış, Disney'den Commedia dell'arte karakterlerine kadar çok çeşitli ve fantastik maskelerdir. Maskelerin yapımında deri veya kartonpiyer kullanılır. El boyamaları, altın varak, rengarenk tüyler, kurdeleler ve renkli taşlarla süslenir.
Sabahın alacakaranlığında Dükler Sarayının önünde Kedi Prensi...
Rus Asilzadeleri...
Karnavalda kullanılan dört çeşit maske türü mevcuttur. Bunlar, Bauta, Moretta, Larva ve Punchinella dır. Bauta bütün yüzü kaplayan süslü maskelerdir. Moretta, kadınlar tarafından tercih edilen, bazılarının önünde duvak bulunan, oval, siyah kadife olanlardır. Larva ise genellikle siyah pelerin ve kenarları kalkık şapka türü olan tricorn ile giyilir, daha çok sade yapıdadır ve hayaleti andırır. Punchinella tipi maskenin upuzun sarkık burunu ile korkunç bir ifadesi vardır. Karnaval her yıl farklı bir tema üzerinde şekillenir. Tarihi mekanlar, tertiplenen balolar, seçilecek kostümler bu temaya uygun hazırlanır.
Belgesellerde ve Gezi dergilerinde gördükçe, gitmek için heveslendiğim, ancak İtalya'ya daha önceki yıllarda organize turlarla 3 kez seyahat ettiğim için kendimi bu konuda pek şanslı görmezken, 2010 yılının Aralık ayı başında bir bankadan aldığım telefonla, bu hayalim gerçekleşiverdi. Pegasus kredi kartı kampanyası ile 2011-Mart ayı sonuna kadar kullanmak şartıyla, yurtiçi-yurt dışı tek yön için bedava bilet veriliyordu. İlk anda, kış günü Avrupa ülkelerinin soğuğu hiç çekilmez düşüncesiyle telefondaki sese olumsuz yanıt verecekken, birden 'Venedik Karnavalı neden olmasın' fikri, yıldırım gibi kafamda şekillendi. Hemen karnaval tarihlerine baktım 26-Şubat/8-Mart arasında olacaktı, çok fazla düşünmeden kampanyaya katıldım.
Kuşların koruyucu meleği...
İspanyol Güzeli...
Palyaço...
Daha sonraki en önemli konu, yol arkadaşı için fotoğraf meraklısı birini bulmalıydım. İlk aradığım Gebze den doktor arkadaşım sevgili Güzin, önceki yıllarda Roma, Siena, Napoli ve Milano'yu görmüştü, sırada Venedik vardı. Sağ olsun, teklifimi ikiletmeden 'tamam geliyorum' diyerek, kendisine de çok cazip gelen kampanyaya katılınca, 10 gün içinde gelen kredi kartlarımızla, İstanbul-Bergamo uçuş biletlerimizi 1-6 Mart olarak rezerve ettirdik. Gidişimiz bedava, dönüş ücreti, kişi başı 3 taksitle ödeme ile toplam 140 TL idi. Milano yakınındaki Bergamo'dan Venedike aktarmalı tren ücretleri kişi başı gidiş dönüş 85 EU tutuyordu. Biletleri Bergamoya ulaştığımızda alma kararı verdik ve konaklama için booking com.dan birlikte otel arayışına girdik.
Karnaval 2011'den bir kare...
Punchinella ve Bauta tipi maskeler...
Karnavalda bütün otel fiyatları 2 yada 3 e katlanmıştı. Bizim için en önemli kriter, otelin konumu idi. Etkinliklerin ana merkezi San Marco meydanı olduğundan, meydana en yakın sokaklarda arayışımız sonucu, saat kulesinin altından geçtikten sonra hemen ikinci sokaktaki Astoria Hotel'i, fiyat yönünden de uygun bulup rezerve ettirdik. Otelin sair zamanda 55 EU olan günlük oda-kahvaltı fiyatı, 110 EU olmuştu. Kişi başı 5 günlük konaklama için 275 EU ödeyecektik. 3 katlı, eski bir Venedik binasından yapılanmış, oldukça mütevazi döşenmiş, banyolu, küçük ama tertemiz odaları olan bir oteldi. En cazip yönü ise, fotoğraf çekimi için sabah gün doğumu ile binadan çıktıktan 3 dakika sonra San Marko daydık. O tarihlerde çeşitli fotoğraf grupları da İstanbul-Venedik Perşembe gidiş Pazar dönüşlü (3 gece konaklamalı) 860 -1000 EU ya turlar tertiplemişti. Otelleri belki biraz daha konforlu ama merkeze uzaktı. Sonuçta İtalya'ya uçuş, tren ve 5 gece konaklama için toplam 420 EU ya son derece uygun fiyatlı bir gezi ayarlamış olduk. Dönüşte otel parasını öderken Güzin, peşin para verme teklifi ile 40 EU düşürerek toplamı kişi başı 400 EU ya getirdi.
Fotoğrafçılar...
Punchinella tipi maske...
1 Mart 2011 Salı günü 11.45 te, Sabiha Gökçen havaalanından büyük heyecanla yolculuğa başladık. 13.40 ta ulaştığımız Bergamo havaalanı önünden ring seferi yapan otobüslerle 1.5 EU ya 20 dakikada tren istasyonuna gelip Bergamo-Brescia, Brescia-Venedik aktarmalı tren biletlerimizi gidiş dönüş 85 EU ya satın aldık. Bergamo'dan Brescia'ya 2 saat 45 dk.da ulaştık. Orada uzunca bir süre beklemeden sonra aktarma yapıp Brescia dan 2 saatlik yolculukla akşam saatinde Venedik'e varmış olduk. Tren istasyonu karşısındaki iskeleden kalkan vaporetto ile San Marco ya geldiğimizde etrafta pek çok Karnaval kostümü giymiş çiftleri görünce keyfimiz yerine geldi. Sanki ortaçağın masal alemine geri ışınlanmıştık. Astoria Hoteli Elimizle koymuş gibi çok zorlanmadan bulduk. Çevresinde her keseye uygun restoranlar vardı ve konumu gerçekten harikaydı. Soğuk Venedik akşamında, kıtır ekmekle kocaman kasede içtiğimiz sıcacık sebze çorbası çok makbule geçti, ertesi gün gündoğumu sonrası San Marco meydanı bizi beklediğinden oyalanmadan, erken uyumayı tercih ettik.
Karnaval 2011'den kareler...
Sabah sırt çantalarımızı hazırlarken makinelerimizin yanına, (gezilerimde çok işe yarayan) acıkınca atıştırmak için evden yapıp getirdiğimiz poğaça ve lor kurabiyelerinden de koyduk. Soğuk, kapalı havanında etkisi ortalık nerdeyse alaca karanlıktı, buna rağmen saat 7 gibi meydana geldiğimizde 10-15 kadar fotoğrafçı bizden erkenciymiş. Birer ikişer yan sokaklardan görünen kostümlüleri karşılayıp kimi yerlere yatarak fotoğraf çekme yarışına girmişlerdi. Bazıları son derece profesyonel ekipmanlar reflektörler ve şemsiyelerle gelmişler. Onların arasında yerimizi almak olağanüstü mutluluk verdi, kendimi sahiden fotoğrafçı sandım. Bizler, yün bereler, atkılar, anoraklarla, keskin rutubetli soğuktan korunmaya çalışırken, çoğu ipekli saten tuvaletlerle, bazıları ise kısa kollu giysilerle nasıl ayakta durduklarına hayret ettiğimiz, bıkmadan uzanmadan istenilen şekilde poz veren bu gönüllü insanların heyecanla peşlerinden gidip, kah katedralin çevresinde, kah Dükler sarayının sütunları arasında, kah deniz kenarında gondolların önünde çekimlerini yaparak iki saatin nasıl geçtiğini anlamadık ve Güzin de bende bu koşuşturmadan müthiş keyif aldık.
Masumiyet...
Saat 9 a doğru meydan oldukça kalabalıklaşmıştı. Genelde uzak doğulu turist grupları, poz veren gönüllüleri anı fotoğrafı için abluka altına alınca çekimin de tadı kaçtı deyip, kahvaltı için otele döndük, mütevazi otelimizden beklemediğimiz çeşitlilikte bir sofra bulunca keyfimiz ikiye katlandı. Karnaval programı San Marco meydanında saat 10.30 da başlayan çeşitli etkinliklerle gün boyu devam ediyordu ancak bizim amacımız etkinliklerle vakti öldürmeyip, bir günü adalara ayırdıktan sonra Venedik'in görülmesi gereken bütün mekânlarını 3 gün içinde gezebilmekti. Sabah dilediğimizce fotoğraf çekimi bize yetmişti. Güzin'in Venedik'e ilk seyahati olduğundan, programın hazırlanmasını bana bıraktı. Önceki Venedik ziyaretlerimin her seferinde sadece gondol gezisi ve rehberin peşinden San Marco dan Rialto köprüsüne kadar gidip gelmiş, son gidişimde fazladan Dükler sarayını, Sospiri köprüsünden son bakışı deneyip hapishaneyi gezmiştim. Ama aklım, özellikle Venedik resim sanatının başyapıtlarının sergilendiği Akademia Galerisinde ve saraylardaydı. Bu amaçla gezi için hazırlanırken internet yanında, Dost yayınlarının Türkçe Berlitz cep rehberi serisinin Venedik kitapçığı çok işime yaradı. Kenti, Büyük Kanala göre üç bölgeye ayırıp yürüyüş rotalarının planlarını yaptım. İlk günkü programı uygulamak üzere saat 10 da otelden çıkıp, büyük heyecanla kenti keşfetmek için sokaklarda ilerlerken, adım başı rastladığımız kostümlüleri keyifle görüntülemeyi ihmal etmeden, duvarlardaki yön gösteren sarı levhalarda ALL ACCADEMİA yazısını takip ederek müzeye doğru yol aldık.
Devamı gelecek.