Gezi Alemi

e-Posta:    Şifre:     Kaydol | Şifremi Unuttum
 
Gezi Alemi ::::: İtalya ::::: Napoli ::::: Napoli'yi Görmeden İtalya'ya Gördüm Demeyin!        
Ülke Şehir Ekleme Düzenleme Gezi Tarihleri Okunma Yorum Yazan 
İtalya Napoli 08 Mayıs 2013 14 Eylül 2012
18 Eylül 2012
7114 0 uğurköksal 

 Napoli'yi Görmeden İtalya'ya Gördüm Demeyin!
 (Genel)

Avrupa da her hangi başka bir şehir yoktur ki insanı henüz görmeden bu kadar tedirgin etsin. Eğer Napoli'ye gitmeden şöyle internette dolaşayım da millet ne yorum yapmış nerelere gitmiş derseniz, okuduklarınızdan sonra seyahatinizi iptal etme olanağınız hayli yüksek!

Neyse ki ben önce bileti alıp sonra yorumları okudum. Ancak eşim uçuştan sadece iki gün önce okuduklarını bana forward edip 'acaba gitmesek mi?' diye mail atsa da bu bize engel olamadı.
 

Yazılanlar hep şehirdeki suç oranının çok yüksek olduğundan dem vurup aman çantanıza dikkat edin vurgusunu defalarca yapsa da benim başıma da şu geldi, şöyle gasp edildim diyen her hangi bir yoruma rastlamamış olmam açıkça beni epey bir cesaretlendirdi.

Her şeyi bir kenara bırakıp THY nin kısa süre önce  başlattığı direk uçuşu ile Napoli'ye indik. Valizlerin büyüklüğü ve merkeze giden otobüslerin de kalabalığını görünce taksiye bindik. Taksimetreyi açması için uyardığım şoför bana önce bir tarife çıkardı ve kırık İngilizcesi ile yol + bagaj + havaalanı vergisi vs. ile ücretin 30 euro olduğunu, taksimetreyi açarsa daha çok yazacağını anlatmaya başladı. Pek tekin olmayan tipini   göz önüne alıp ücretin aslında 20 euro olması gerektiğini söylesem de fazla ısrarcı olamadım. Sanırım fazla itiraz etmeyelim diye de bizi şehrin  arka yollarından otele götürdü. Daha sonradan da teyit ettiğim, yaklaşık 20 euroluk ücret merkez için standart, ancak binmeden mutlaka pazarlık edin!

Napoli'de ilk gözünüze trafikteki gürültüleriyle scooter bolluğu ve toplanmamış çöpler çarpıyor.  Konteynırlardan sokağa taşan çöp yığınları son 10 yıldır kentin sorunuymuş hatta bu seneki durumun geçen seneden çok daha iyi olduğu için bundan mutlulukla bahsediyorlar. Görülen o ki çöp ihalesi mafyası bu işi canı istediği gibi yönlendirirken belediyenin elini kolunu da bağlamış.Şehir merkezindeki trafik kargaşasının yanı sıra devam eden metro kazıları da buna tuz biber ekiyor.Napoli'ye indikten sonra ilk bir saatte bunları görünce irkilmedim desem yalan olur.

Hemen hemen bütün caddelerin parke taşla döşenmiş olması trafik kargaşasının sesini yükseltip daha da korkunç hale getiriyor. Biz de Otelimize yerleştikten sonra şehir merkezini turlamak üzere attık kendimizi kentin Arnavut kaldırımlarına.

İlk durağımız limanın hemen yanında dev burçlarıyla ihtişamlı bir görünüme sahip Castel Nuovo (yeni kale) oldu. Kentin simgelerinden biri olan kale Napoli kralı Charles'in emriyle Fransız mimarlarca 1282 yılında yapılmış. Son restorasyonu 1823 de yapılan kalenin içini 6 euroya gezebiliyorsunuz.

 

Kaleyi geçip batıya doğru devam ettiğinizde solda San Carlo tiyatrosu ve hemen karşısında devasa kapıları ve etkileyici cam tavanıyla Galleria Umberto ile karşılaşıyorsunuz.

Emanuele Rocco tarafından dizayn  edilip 1891 yılında tamamlanan alışveriş merkezi, özellikle içine girip tavana bakmak için başınızı kaldırdığınızda Napoli ile ilgili önyargılarınızın birçoğunu da siliyor.

San Carlo tiyatrosunun   hemen arkasından başlayıp Piazza del Plebiscito nun doğu kenarı boyunca uzanan yapı ise Pallazo Real (kraliyet sarayı). 1600 lü yıllarda yapımına başlanan bina günümüzde Milli Kütüphane olarak kullanılmakta.

Binanın içinden geçip arka kısmındaki muhteşem bahçeyi (giardini reali) mutlaka görün, dev boyutlara ulaşmış kauçuk ağaçları inanılmaz.

Pallazo Real in hemen önündeki Napoli'nin en büyük meydanı Piazza del Plebiscito'nun güzelliği grafitiler ile gölgelenmesine rağmen etkileyici. Meydanda güvenlik zaafına karşı devamlı nöbet tutan askerleri görebilirsiniz. Ana yapının altındaki turizm bürosundan her türlü bilgi ve haritayı da almak mümkün.

Buradan deniz kenarına inip biraz kuzeye yürürseniz küçük bir ada üstüne inşa edikmiş Castel dell'Ovo (yumurta kalesi) yu göreceksiniz, giriş ücretsiz. Ada milattan önce 600 lü yıllarda kentin kuruluşunda çekirdek bölgeyi oluşturmuş. Bu günkü görünümüne 15. yüzyılda Aragonların  hakimiyetinde kavuşmuştur. Açık bir günde kalenin en üstüne çıkarsanız Napoli ve Vezüv'ün manzarasının keyfini çıkarabilirsiniz.

 

Piazza del Plebiscito dan  kuzeye doğru giden geniş caddenin adı ise Via Toledo. Günün her saati kalabalık olan cadde sağlı sollu ünlü markaların mağazalarına ev sahipliği yapıyor. Via Toledonun modern görünüşüne rağmen hemen arka sokaklarının tekin olmayan karanlık halleri sizi bir miktar ürpertse de neredeyse her 20 metrede bir karşınıza çıkan  polis ekipleri bir miktar güven veriyor.

Napoli'de geçirdiğimiz 5 gün boyunca her hangi adli bir olaya şahit olmasak da kalabalık mekanlardaki polis, asker ve jandarma (carabinieri) her an bir şeyler olabilecekmiş hissi uyandırmaya yetti.

 

İkinci gün Pompei'ye gitmek için Garibaldi tren istasyonuna gittik. Buradan Circumvesuviana (http://www.vesuviana.it/web/en/Orari) trenine binmeniz gerekiyor. Bilet 2.80 euro ancak kapılardaki makineler bazen çalışmıyor görevli bileti onaylatmadan geçin derse de siz ona güvenmeyin çünkü kontrolde yakalanırsanız cezayı yersiniz.

3 numaralı perondan kalkan Sorrento yönüne giden trene binip Pompei Scavi istasyonunda inerseniz antik kentin giriş kapısına kolayca ulaşabilirsiniz. Aynı perondan kalkan Sarno treni de var ancak o Pompei kasabasının içinden geçiyor, eğer yanlışlıkla bizim yaptığımız gibi ona binerseniz panik yapmayın, ya bir sonraki durakta inip aynı yöne giden Sorrento trenini bekleyin ya da Pompei kasabasının içinde inip biraz yürüyerek buradaki kapıdan girin.

Gitmeden mutlaka az biraz İtalyanca öğrenin, Napolililer yönünü kaybetmiş turiste yardımcı olmak konusunda o kadar iştahlılar ki hele birazcıkta onların dilini konuşuyorsanız. Yanlış bindiğimiz Sarno treninde yanımızdaki gençlere İngilizce sormama rağmen karşımdaki yaşlı teyze ve amca da konuya karışınca benim yarım yamalak İtalyancam ve onların kendi aralarında yaklaşık 10 dakikalık hararetli tartışmaları sonucunda arkadan gelen Sorrento trenine binmenin en mantıklı olduğu sonucuna vardık.

Pompei scavi istasyonunda indikten sonra antik şehre giriş kapısına varmak için100 metreyürümeniz yeterli. Bilet yetişkin için 11 euro, öğrenci ve genç indirimi olsa da Avrupa birliği vatandaşları için geçerli.

Milattan sonra 79 yılında Vezüv yanardağının patlaması sonucu küller altında kalan Pompei antik şehri Romalı yönetici-aristokrat ve zenginlerinin; sapkınlık, şımarıklık ve debdebe içinde yaşadığı; bağlar, bahçeler ve villalarla çevrili, çok güzel bir yermiş.

 

24 ağustos 79 da patlayan Vezüv Pompei ve Herculaneum da yaşayanları gafil yakalamış, gaz bulutuna maruz kalıp kentten kaçamayanlar küller altına yaklaşık bin yedi yüz yıl boyunca hapsolmuşlar. 1748 yılında bir köylünün bölgede heykeller bulmasıyla bölge kazılmaya başlamış ve antik kent ortaya çıkarılmış. Mermer ağırlıklı antik roma kentlerinin aksine tuğladan inşa edilse de volkanik kül örtüsü genel yapının bozulmasını engellemiş. 1860'ta İtalyan ilim adamı Giuseppe Fiovelli kazı esnasında taşlaşan küllerin arasında bir boşluğa tesadüf edince buraya açılan delikten sıvı alçı döktürerek içerdeki boşluğun kalıbını aldırmış. Çıkarılan kalıplardan görmüş ki lavların altında kalmış insan ve hayvanların patlama sonrasında ki pozisyonları aynen korunmuş.  Turistlerin en çok ilgisini çeken bu alçı kalıptan insan figürlerini antik kentte camekanlar içinde görmek mümkün.

Antik şehri dolaşmak için kalın tabanlı spor bir ayakkabı seçin çünkü düzensiz döşenmiş taşlardan oluşan caddeler ve kenar­larındaki yüksek yaya kaldırımlarında yürümek hayli güç. Caddelerde yayaların karşıya geçmesini kolaylaştır­mak amacı ile yer yer çıkıntılar meydana getiren iri kaldırım taşı yığınları var. Bir  çok yerde gördüğünüz çeş­melerin suyu ise o zamanlar merkezi kanalizasyon şebekesinden sağlanırmış, bu gün de faal olan çeşmelerin suları içilebiliyor.

Dükkânların çokluğu ticari hayatın ne kadar canlı olduğunu gösterse de küller altında kalmadan kentte hatırı sayılır aylak bir nüfus da yaşarmış. Bu aylaklar takımı ahlaki gevşekliğin de sebeplerinden biriymiş.

Antik şehrin genelev olarak hizmet veren kesimini turistlerin hınzır tebessümler eşliğinde ziyaret etmelerinin asıl sebebi çalışanların kapılarının üzerindeki resimler. Neredeyse iki metrekarelik küçücük odalar ve taş yataklarında faaliyet gösteren dünyanın en eski mesleğinin icracılarının yeteneklerinin kapılarının üzerindeki resimlerle en küçük detayına kadar betimlenmesi okuryazarlığın çok yaygın olmadığı o zamanlarda her halde müşterilerine tercih kolaylığı sağlıyordu.

 

Pompei yi tamamen gezmek için bir tam gün kesinlikle yetmiyor, giderken yanınıza mutlaka su ve yiyecek alın, içerde büfe ve kafeterya olsa da antik kent bizim efesin yaklaşık 5 katı büyüklüğünde olduğu için kafeteryaya ulaşmak sorun olabiliyor.Pink Floyd severler için dip not: grubun Pompei konserini izlemeden şehre gitmeyin. Grubun antik arenada verdiği konserin tınıları hala kulağınıza gelebilir.

Ertesi gün yağmur yağması canımızı sıksa da planımızdaki Capri adasını iptal etmedik. Capri ye ulaşım için bir kaç şirketin iki ayrı limandan kalkan çeşitli tipte feribot ve hızlı feribotları var. Fiyatları ve ulaşım süreleri de farklı. Bilet fiyatları  13 ila 20 euro arasında değişirken süre 50 dk. İla 75 dk. arasında. Rüzgarlı havalarda feribotlar biraz fazla sallıyor, deniz tutması için ilaç bulundurmakta fayda var.

Adaya ayak bastığınız yerin adı Marina Grande. Burada restaurant ve hediyelik eşya dükkanlarının yanı sıra meşhur mavi mağara   ve ada etrafında tur düzenleyen tekneler mevcut. Buradan tepede kurulu Capri kasabasına Funiküler veya otobüs ile ulaşmak mümkün fiyatlar standart, 1.80 euro. Funikülerden indiğinizde sizi karşılayan manzara adanın neden bu kadar ünlendiğini de kanıtlıyor.

Capri kasabası sokaklarını dolduran lüks mağaza ve lokantaları ile sosyetenin mekanı olduğunu hemen hissettiriyor. Kasabada50 m2evin fiyatının 500 bin euro olduğunu öğrenince şaşırsak da dolaştıkça hak veriyoruz. Hafif tepede olan kasabanın sevimli ve dar sokakları insanı adeta içine çekiyor, zaman zaman kaybolsanız da sonuçta mutlaka bildik bir yere çıkıyorsunuz.

Adanın doğu ucundaki dik yarlarda kurulmuş  Roma imparatoru Tiberiusun villasına kasabadan 45 dk. lık yürüyüş ile ulaşmak mümkün, araçla gidilemiyor. İmparator hasımlarını villanın terasından aşağıdaki sarp kayalara atarak idam etmesi ile ünlüymüş. Gemiyle gelirken denizden gördüğümüz350 myüksekteki harabelere gitmek yerine bir diğer kasaba Anacapri ye gitmeyi tercih ettik.

Capri kasabasından Anacapri ye ulaşım da küçük otobüsler ile sağlanıyor,  çıkarken mutlaka sağ tarafa oturun, daracık yollarda hızla ama ustalıkla kullanan söförler sizi tedirgin etse de manzara inanılmaz.

Anacapri daha geniş sokak ve caddelere sahip, kasaba içinde birkaç küçük kilise ve sevimli meydan dışında, adada bir süre sürgünde yaşayarak 'il postino' filmine de ilham kaynağı olmuş ünlü şair Pablo Neruda dan izler bulmak sizi sakın şaşırtmasın!

Anacapri nin belki de en önemli mekanı Villa San Michele. İsveçli psikiyatrist ve yazar Axel Munthe nin bölgedeki harabelerin üzerine inşa ettirdiği ve uzun süre yaşadığı binanın manzarası tarif kabul etmiyor. Yazarın şahsi eşyalarının sergilendiği müze haline dönüştürülmüş evi de ziyaret edebilirsiniz ama arka taraftaki bahçesine mutlaka uğrayın, denizden327 metreyüksekten adanın görüntüsünün  keyfine kapılıp uzun süre ayrılmak istemeyeceksiniz.

Anacapriden otobüsle Marina Grandeye ulaşmak mümkün buradan Napoli, Sorrento ya da Amalfi ye feribotla gidebilirsiniz.

Son günkü hedefimiz Sorrento ve Positano idi. Garibaldi istasyonundan bindiğimiz tren zaman zaman gizlendiği bulutlardan çıkan muhteşem vezüv manzarası eşliğinde yaklaşık 1 saatte bizi Sorrentoya getirdi. İstasyona varınca başlayan sağanak ve Positano otobüsünü bekleyen kuyruğu görünce günün tamamını burada gecirmeye karar verdik. Positano'ya gidecekler için otobüs durağı hemen istasyon kapısının karşısında, dar ve bir tarafı uçurum olan yoldaki manzara için giderken sağ tarafa oturun!

Sorrento sevimli bir tatil kasabası ve hayli popüler. Şehir 30-35 metreyükseklikteki falezlerin üzerine kurulmuş tam anlamıyla plajı olmamasına rağmen deniz kenarındaki iskele ve şamandıralar turistlerin ihtiyacını karşılıyor.

Sorrento neredeyse bir çocuk kafası büyüklüğünde limonları ve bunlardan yapılan limoncello likörü ile tanınıyor. Kasabayı dolaşırken limon aromalı şekerler, çikolataları size tattırmak için dükkanına çağıran satıcıları kırmayın bazı şekerlerin içine limoncello yu da doldurmuşlar eğer hoşunuza giderse limon likörünü marketlerde daha uygun fiyata bulmanız mümkün ama benim tercihim her zaman italyan şarapları ve her seferinde çantalardaki bütün boşlukları onlarla dolduruyoruz.

Kasabayı dolaşırken yağan yağmur yüzünden bütün kilise ve şapelleri de mecburen ziyaret ettik. Yine yağmur yüzünden sığındığımız pizzacı da lezzet olarak harika olunca gün boyu yağan yağmur keyfimizi pek de kaçırmadı.

Ertesi gün havaalanına gitmek için taksiyi çağırmadan  pazarlığını resepsiyondaki eleman ile  yapınca bu sefer kazıklanmadık. Taksi şoförü Napolililere göre iyi sayılacak ingilizcesi ile havaalanına kadar hiç susmadı, hatta beni bile dinlemedi sadece konuştu. İstanbul a gidişinden bıyığından Almanya'da çalıştığı yıllardan hatta eşimin benden çok genç olduğundan bahsetti. Tüm bunları 20 dakikalık yola sığdırınca İtalyanların bu kadar çok konuşabilmesinin sırrının karşısındakini dinlememek olduğunu anladım.

Bu şehir öyle bir yer ki insanların her gün çamaşır yıkayıp balkonlarında kuruttuğu, çöplerinin toplanmayıp dağlar oluşturduğu, arabalarının her yeri vuruk, tamponları flasterle yapıştırılmış, evlerinin sıvaları dökülmüş, deli gibi scooter kullanan, harika pizzaları ve kendilerine özgü ama bizim şambaba tatlısının aynısı Babba tatlısı olan.

 

İşte bu yüzden Napolililer için söylenenlere kulak vermek gerekiyor. İtalya'da kuzeyliler güneylileri sevmez , Napolilileri de hiç kimse sevmezmiş, Napolililerde iki şeyin olmasından korkarmış; birincisi Vezüv'ün patlaması diğeri de Napoli futbol takımının küme düşmesiymiş

Sonuç olarak Napoli'yi görmediyseniz İtalya'yı gördüm diyemezsiniz, o yüzden hiç korkmayın gidin, İstanbul da ne kadar tedirgin oluyorsanız orada biraz daha fazla olacaksınız ama değer.

http://www.dunyayigezmeli.tumblr.com/









 Yazılan Yorumlar...
  Henüz Yorum Yazılmamıştır
 Yorum yazmak isterseniz...
 
Yorum Yazabilmek İçin Üye Girişi Yapmalısınız.