Gezi Alemi

e-Posta:    Şifre:     Kaydol | Şifremi Unuttum
 
Gezi Alemi ::::: Yunanistan ::::: Selanik ::::: Ege'nin Prensesi : Selanik...        
Ülke Şehir Ekleme Düzenleme Gezi Tarihleri Okunma Yorum Yazan 
Yunanistan Selanik 24 Temmuz 2013 27 Haziran 2013
30 Haziran 2013
8513 0 NEŞE 

 Ege'nin Prensesi : Selanik...
 (Genel)

Millet olarak çok severiz böyle isimleri, kraliçeler, alemin kralları, dizilerin sultanları, saymakla bitmez. Ama şimdi gerçekten bir prenses için kurulmuş bir şehre yolcuyuz...

İzmir benim için Ege nin kraliçesi ise, Selanik de prensesi... Selanik=Thessaloniki, Büyük İskenderin kız kardeşi ve ünlü Makedonyalı Filip in de kızı... Adı, babasının Teselyalı kabileleri yenmesi şerefine Thessaloniki olarak veriliyor bu prensese ve Makedonyalı komutan Kassandros la olan evliliğinden sonrada, MÖ.316 da şehir bu prensesin adı ile sonsuza kadar anılıyor, anılacak...

Kavaladaki Oceanis otelden güzel bir kahvaltının ardından ayrılıyoruz. Otoban bizi bozar, paralı yola paralel, kuzeyinden geçen güzel bir karayolu ile ilk frappe molamızı vermek üzere Asprovalta kasabasına giriyoruz.


 
ASPROVALTA ve meşhur plajları...


Mevsim başına özgü temizlik, yenileme çalışmaları başlamış, kuzeyden gelen Bulgar ve Sırp turistler soğuk Ege ye dalmakta bir mahzur görmüyorlar, etrafta güzel plajlar ve pansiyonlar  buranın bir ay sonra dolacağını haber veriyor. Ben de ilerde yapacağımız Parga-Korfu seyahati için çaktırmadan etrafı inceliyorum, böyle bir yolculuk gerçekleşirse İstanbul-Parga yolunun tam yarısı olacak Asprovalta da bir gece kalabiliriz.

Fikrimi, düşüncemi kendime saklıyorum, daha henüz bir seyahatin başında, bilmem kaçıncı bir planı düşünmem bizimkileri güldürebilir. Ne yapayım elimde değil, kafam hep gezi planları ile meşgul. Belki bu da bir hastalık... Soğuk frappeler biraz uyduruk, kahvesini az koymuş usta.


 
Solda Kapani Pazarı, sağda ise Aristoteles Meydanına iniş...


Öğleden sonranın güzel bir saatinde bizim takım Selanik karmaşasına dalıyor. Hava ısındı, her delikten motosikletler fırlıyor, yollar kazılmış, öğle tatiline rağmen ortalık kalabalık. Otelimiz, şehrin kalbi ünlü Egnatia Caddesi üzerinde, Hotel Aegeon. www.tatil.com dan 4 gecesi 123 euro, bu parayı da 6 taksitte ödeyeceğiz.

Egnatia, antik çağlardan beri var olan bir yol, doğudaki şehirlerin anası Konstinopolisi, batıdaki Adriyatik denizine bağlayan yegâne yol. Bizim otel, Egnatia nın ters yönünde kaldığı için, hemen ana caddenin gidiş yönünde arabamızı kenara çektik, işte Aegeon tam karşımızda. Ben arabada bizimkileri bırakıp, caddenin karşısına geçip, resepsiyondan park yeri de sormalıyım. Komşu, yardımseverlik rekorları kırarak "hiç dert etme, ben şimdi kapalı otoparkın yetkilisini çağırırım, arabanın önüne oturur, sizi otoparka götürür, yoksa kaybolursunuz" diyor. Selanik demokrasisinde de çareler tükenmiyor.

Otoparkın sahibi olduğunu anladığımız Sophokles,150 kiloluk cüssesi ile eşimin yanına oturuyor zor-bela, çantalarımızı ve dostları indirip, yerine aldığımız Sophokles ancak sağlıyor dengeyi minik arabamızda. Tam otelin arka sokağındaki otoparka gidebilmek için birkaç kavşak aşıp, fır dönüyoruz. İşte büyük şehir; 4 Gecelik otopark için 40 Euro'yu peşin olarak verip odalarımıza yerleşiyoruz.


 
Aristoteles Meydanı ve Aristo Heykeli...


Sevgili gezi dostum Sinanın bana aylar öncesinden teslim ettiği Selanik şehir planlarında, şehrin gezilecek noktalarında Egnatia caddesinin adeta bir belkemiği oluşturduğunu saptamıştım.   En son 1998 de geldiğim bu şehirde, meslektaşlarımla daha çok Bizans eserlerini incelemiş ve bin yıldır hiçbir kadının görmediği Aynaroz hazineleri sergisini gezme şansını elde etmiştik. O zamandan gezemediğim bazı yapıları şimdi daha detaylı gezebiliriz, tabii bizim beyefendilerin "uzo" keyfi ile dengelemek şart.

Biraz dinlenmeden sonra bugünkü planımız Egnatia ile deniz arasında kalan güney bölgesini gezmek. Egnatia daki vitrinleri seyrederek, şehrin kalbi Aristoteles meydanına doğru yürüyoruz. Solda yeşil bir alanın yanı başında kırmızı tuğla dan 11.yy a ait, minyatür ölçülerde, küçük bir köy meydanına pek yakışacak Panaghia  Khalkeon=Bakırcılar Meryem'i kilisesini görüyoruz. Kilise kapalı, transit geçerek  devam ediyoruz Egnatia da. Aklıma, İstanbul da Sultanahmet meydanından Gülhane ye inerken solda Yerebatan sarnıcını geçince hemen sola giren sokağın içinde, bugün sadece tek bir duvar parçası kalan Khalkoprateia=Bakırcılar Çarşısı kilisesi geliyor... Panaghia nedense bizimkini hiç koruyamamış. Bu şirin biblo kilisenin karşısından İtalyan mimarların planladığı, yaptığı, şehrin en güzel meydanına, denize doğru yöneliyoruz. Yaya bölgesindeyiz, her iki yanımızda modern cam-metal çatıları ile Kapani pazarı yer alıyor.


 
Nikis Kordonboyu ve Galerius Sarayı...


Beyaz Kule...


Eskiden burası "Unkapanı" adı ile anılırmış, belli ki binlerce yıldır bu nokta şehrin en hareketli pazarı. Sabah kalabalığı yok, dükkânlar boş, kasaplar, sebze-meyveciler, aktarlar, zeytinyağı satan dükkânlar, müthiş peynir-zeytin dükkânları ve... araya sıkışan bir ikonacı, hemen en ucuzundan bir tane kapıyorum ikona duvarıma. Kapani pazarının sol yanında da ara sokaklara konuşlanmış minik tavernalar var keşfe hazır. Denize doğru yürüdükçe meydanı çevreleyen dairesel binaların güzelliği de ortaya çıkıyor.

Bir köşede meydana adını veren Aristoteles, son yıllarda yapılan organları uyumsuz oturan heykeli ile karşımıza çıkıyor. İşte bu heykel bu meydana da, antik Yunandan beri gelen müthiş heykel geleneğine de hiç yakışmadı, Phidias görse ağlar. Bir kahve molasından sonra kordon boyunda, Beyaz Kule ye doğru yürüyoruz. Denizden güzel bir "meltemi" esiyor, şehri serinletiyor.Kordonboyu kafelerle, kafeler de gençlerle dolu. Hiç böylesini görmedim, iş gününde, iş saatinde kafeler genç nüfusla dolu, işsiz gençlerde para nerde veya para varsa, kriz ne ölçüde ???? Aklım almıyor bu manzarayı...


 
Pazar Hamamı ve Ayasofya...


Beyaz kule yolunda bir arka meydanda Roma imparatoru Galerius un saray kalıntıları karşımıza çıkıyor. Çok ilginç, apartmanların arasında bir saray kalıntısı, Güzel Maria yataktan Galerius un sarayına bakarak kalkıyor belki de... Öylesine iç içe kalıntılarla günümüzün Selaniklisi. (4 yy.)

Karşımızda Beyaz Kule=Lefkos Pyrgos, Paris de Eyfel ne ise Selanikte Beyaz kule aynı şey. Kentin sembolü olan bu kule, şehri çeviren surların denize vardığı noktada yer alıyor. Aslında kanlı ölümlerle anıldığı günlerde adı "kızıl kule, kanlı kule" imiş ama 1913 de şehir Yunanlılara geçince kötü anıları silmek adına kule beyaza boyanmış. Yakından da bakıyoruz bu heybetli yapıya ama yukarı çıkıp, en tepeden kente bakmayı düşünmüyoruz doğrusu, spiral merdiven pek bize uygun değil.

Dönüş yolunda Kordon boyu daha da kalabalıklaşmış, kafeler yükünü tutmuş. Kordonboyu, Nikis caddesi, bir arkadaki paralel cadde Tzimiski ise pahalı ve lüks markaların yer aldığı dükkanlarla dolu (imiş). Geçmiş zaman kullanıyorum, çünkü, ol saltanatın yeller eser şimdi yerinde... On dükkandan beş tanesi iflas etmiş, boşaltmış dükkanı, çekip gitmiş, durum gerçekten vahim.


 
Modiano Market ve tarihi pasajları...


Kuytu ve yeşil bir meydanda rastladığımız "Pazar hamamı" minik bir Osmanlı yapısı ve çiçek pazarı olarak kullanılıyor, bakımlı ve temiz. Aradan çıktığımız meydanda, zamanla yol seviyesinin altına düşmüş, avlusuna merdivenle inilen HagiaSophia=Kutsal Hikmet ile karşılaşıyoruz. Bu kilise ne Meryeme ne de İsa ya adanmış, sadece Tanrının kutsal hikmeti ile adlandırılmış. 7 yy. ait bu yapı, tabii ki 6 yy. da yapılan İstanbul Ayasofyasına imrenerek yapılmış ama hem plan, hem de gösteriş açısından tabii ki çok farklı. Günümüze kadar birçok değişiklik geçirmiş ama güzelim mozaikler neyse ki  bugüne ulaşabilmiş.

Sonraki durağımız ise şehrin önemli bir başka pazarı: Modiano market. Burası kapalı bir Pazar yeri ve 1922 de zengin Musevi Eli Modiano tarafından yaptırılmış. 


 
Bedesten...


Selanik de Avrupadaki en büyük Musevi nüfusunun olduğunu ve yüzyılın başında şehrin %50 sinin Musevilerden oluştuğunu, Ortodoks ve Müslüman nüfus ile uyum içinde yaşadıklarını biliyoruz. II.Dünya savaşı dediğimiz cehennemden sağ kurtulan 1200 kişilik Musevi cemaati bugün hala Selanik te yaşamına devam ediyor. Çevrede Zengin Modiano ailesinin malı olan birkaç yapı daha var. Modiano market ne yazık ki günümüzde iyi bir restorasyona muhtaç, cam çatıda yer yer kırılmalar, metal çerçevelerde çürümeler var. İçerde geleneksel balık, et, meyve, sebze dükkanlarının yanı sıra ufak tavernalar da var. Bunlardan "Miravolos Symirni"=Mucizevi İzmir tarafımızdan test edildi ve onaylandı, karanlık pasajın bir koridorunu işgal eden tavernada ilk gecemiz güzel mezeler ve bunlara eşlik  eden Thomas ın doyumsuz sohbeti ile geçti. Mezeler, uzo, şarap (8 çeşit meze) 4 kişi 75 euro ödedik. Kış günü, kötü havada burada daha çok zevk alınabilir, çünkü dar ve karanlık pasajda Thomasın sohbetinden başka bir renk yoktu. Thomas dertliydi, anlattıkça anlattı, içini döktü. Tavernanın sahibi babası Thanasis in emekli maaşının nasıl 1300 eurodan 800'e düştüğünü, 400.000 tane Mortgage li evin nasıl bankalar tarafından geri alınıp sahiplerinin sokağa atıldığını, intiharları anlattı, Almanya ya saydı, sövdü, rahatladı.


 
12 Havari Kilisesi ve Hamza Bey Camii...

-------------

Yeni günümüz, Egnatia nın güneyinde olmasına rağmen dün gezemediğimiz Osmanlı bedesteni ile başladı. 6 kubbeli, 4 girişli bu güzel yapı erken dönem Osmanlı mimarisinin tüm özelliklerine sahip (II.Beyazıt). İçinde çok geleneksel birkaç dükkân dışında plastik çiçek satan birçok iş yeri de var. Bugün hala kullanılıyor ve yüzyıllara meydan okuyor. Selanik 1430 da Osmanlılar tarafından alınıyor ve şehirde bu tarihten sonra büyük bir imar hareketi başlıyor, camiiler, medreseler, imaretler ve sayısız hamamla süsleniyor.

Egnatia nın kuzeyindeyiz şimdi... Sırada 12 Havari kilisesi var, antik sur duvarlarının kalıntıları içinde sessiz sakin bir Bizans yapısı, belli ki diğer yapıların biraz gölgesinde kalmış, bizden başka ziyaretçisi yok. İlerde, Egnatia nın tam üstündeki ilk Osmanlı yapılarından Hamza bey camii, yıllardır restore ediliyor, bizdeki uzayıp giden Papaz okulu hikayesi gibi belki de zamana terkedilmiş. 


Hamam...


 
Hagios Demetrios Bazilikası...


İlerdeki  "Bey hamamı" Paradise sinemasına çevrilmiş, bir blok kuzeyde "Yeni Hamam", Aigli adında bir kültür merkezi ama şu anda kapalı ve çok bakımsız. Yeni Hamamın hemen öncesinde Selanik in en büyük dini yapısı Demetrios bazilikası yer alıyor, bu şehrin katedrali diyebiliriz. Şehrin koruyucu azizi Hagios Demetrios adına yapılmış. İçindeki birçok mozaik orijinal değil ama apsisin iki yanındakiler orijinal "olabilir" deniyor. Depremler, yangınlar geçirmiş ve her defasında küllerinden yeniden doğmuş, Osmanlılar cami haline getirmişler ve sonra da gördüğümüz restorasyonla "yepyeni" yapılmış.

Demetrios bazilikasının arkasındaki dar sokaklardan "Alaca İmaret" e çıkıyoruz, çıkıyoruz diyorum çünkü Selaniğin yaslandığı tepelere çıkış buradan başladı sayılır. Alaca İmareti küçük bir meydanda, apartmanlarla çevrili bir gizli köşede buluyoruz.Selaniğin en eski Osmanlı yapılarından ve 15.yy a ait bir camii ve imaretten oluşuyor, bugün sergi salonu olarak kullanılan mekan, zamanında kimbilir nasıl binalarla çevriliydi?


Yeni Hamam...


 
1484 yılından emanet Alaca İmaret...


Yolumuz, ATA mızın yolu, hep ona doğru... Atama şikâyetim var, bize bir çare gönder, yolumuzu aydınlat diyeceğim... Diyeceğim de evine giremeyeceğim, yıllardır sürüyor iki katlı evin restorasyonu, Rusya da aylar içinde şehirler kuran Cumhuriyetimin inşaat ordusu, çok uzun zamandır buranın restorasyonunu bitiremedi ne hikmetse... Açık pembe cephesi ile dar sokağı aydınlatan ev, konsolosluğumuzun bahçesinde yer alıyor, tel örgüler, yüksek duvarlarla çevrili alanın girişinde kameralar bizi gördü bile. Zili çalıyorum, İstanbul dan geldiğimizi ve Atamızı ziyaret edeceğimizi söylüyorum. Elektronik bir sesle kapı açılıyor ve Türk görevli bizi bahçeye alıyor, içerden bir başka görevli çıkıyor, evi ve bahçeyi, Atamızın babası tarafından dikilen dev nar ağacını anlatıyor, "restorasyon ne zaman bitecek neden bu kadar uzadı bu iş" diyorum... Cevap yok...tısssss... Evin dışı bitmiş, içi ile uğraşıyorlarmış, odaları, evin içini gezemeden dışarı atıyoruz kendimizi, boğazım düğümleniyor, ter basıyor her yanımı...


Atamızın doğduğu ev...


Ali Rıza Beyin diktiği nar ağacı...


Yokuş aşağı, kendimizi Roma forumu yanından Eski "Bit Pazar"ında buluyoruz.1920 lerde bu bölgede eskiciler toplanıyor, bugün hala aynı bölgede ilginç dükkanlar, kaldırım tezgahları var, eski plaklar, gramofonlar, işlemeler, örtüler ve kitaplar eskinin gizli hikayelerini anlatıyorlar.

Roma imparatoru Galerius un kendine mezar binası olarak yaptırdığı Rotonda biraz daha aşağıda ve batıda yer alıyor. Selanik, diğer tarihi bir çok şehir gibi dünü ve bugünü yan yana yaşıyor, Roma nın ünlü forumunu yine apartmanlar çevirmiş, Galerius un mezar binası tam merkezde... Büyük Konstantin yapıyı Selaniğin ilk kilisesine çevirir, Osmanlı döneminde bir minare ilavesi ile hemen camii, tabii sonra da bugünkü kilise haline getirilir.


Forum Romano...


 
Bit Pazarından kareler...


İçerde kemer ve tonoz  altlarındaki dekoratif mozaikler erken devirleri işaret ediyor. Karınlar zil çalmaya başladı, yol üstünde eski bir Bizans Bazilikası, Panaghia Ahiropiitos=Elleri Olmadan Yapılmış bazilikası var, tabii transit geçmek olmaz, mozaik ve freskoları inceleyip, kapağı Kapani Pazarının lokantalar bölümünde bir gün önce deftere yazdığımız Dixtu ya atıyoruz.

Gölgelik pazarın kuytu köşesi pek iyi geldi bize, hafif bir öğle yemeği ama tabii birer kadeh buzlu beyaz şarabı ve ızgara sardalyaları ihmal etmeden, 4 kişi 38 euroya... Şaka gibi, Tekirdağ da dönüş yolunda köfteciye daha çok ödedik, tabii milli içkimiz ayranla.


 
Galerius Rotonda ve Panaghia Ahiropiitos...


Osmanlı minaresi...


Bugünün programında son bir yerimiz daha var, önce  yine Galerius un eseri olan Kamara=Kemer e gidiyoruz. Anıtsal zafer takının üzerinde imparatorun 305 yılındaki Pers zaferi anlatılıyor, bir fotoroman gibi, 1953 e kadar kemerin altından tramvay geçermiş, akıl sonradan başa gelince yaya caddesi yapılmış çevresi.


 
To Dixtu'da Greek Salad...


Biraz dinlenmenin ardından akşam yemeğine hazırlanıyoruz. Bu gece eski yağ depoları ve limandaki genelevlerin binalarının nasıl güzel bir turistik bölgeye dönüştüğünü göreceğiz, Ladadika=yağ depolarına  na gideceğiz... Nerede yiyelim, önceden biliyoruz, bu gece Katouni sokak no-3 de "full tou Meze" paklar bizi. Kaldırımda, meydandaki çeşmeye nazır son masayı kapıyoruz, gelsin mezeler, barbayanni uzolar.10 çeşit meze ve uzolar, hepsi 72 euro, 4 kişi... KDV %23 olmuş ne gam.


Galerius Zafer Takı...


 
Ladadika ve Full Tou Meze Evi...

-------------

Bugün gözümüz yükseklerde, eski Türk mahallelerine Ano poli=yukarı şehire çıkacağız. Belediye otobüsü 2 euroya götürüyor, klimasız ve tıkış-tıkış... Başka bir seçenek daha var, üstü açık, havadar tur otobüsü ile de çıkmak belki mümkündür. Bu tur otobüsleri Beyaz kuleden kalkıyor, tur fiyatı da 6 euro. Biraz pazarlık ediyorum, 4 kişiyiz, üstelik yarı yolda, en üstteki durakta ineceğiz, tam para vermem diyorum, adam başı 3 euroya anlaşıyoruz. Biletleri satan kız Sırp, güzelce bir genç kız, Türk olduğumuzu anlayınca hemen bizim TV dizilerinden anlatmaya başlıyor. Üstü açık otobüste püfür püfür Ano poli ye çıkıyoruz ve Yedikule=epta pyrgi durağında iniyoruz.

Karşımızda Antik çağdan kalan ama Osmanlıların büyük eklemeler yaptığı bölgede, ana burç Yedikuledeyiz, aynı bizim İstanbul un Yedikulesi gibi bir iç kalenin yedi burcundan en büyüğündeyiz. Merdivenlerle yukarı çıktığımızda 360 derecelik bir Selanik manzarası bizi karşılıyor, tüm güzelliği ile körfez aşağıda uzanıyor. Bizim Yeni Türkü grubunun meşhur şarkısındaki "Yedikule" işte burası. Manzarayı seyrederek dar sokaklardan aşağı inmeye başlıyoruz, yürüyerek çıkmaya çalışan Alman çiftin yüzleri bordo renginde, terden ve yorgunluktan perişan olmuşlar "daha çok var mı tepeye" diyorlar. Bizim yaşta bütün bu iniş-çıkışları da hesaplayıp, planı ona göre yapmak lazım. Vlatadon manastırının  duvarları gözüktü.


Yedikule Surları...


 
Yedikule'den Selanik'e bakış...


14 yy. a ait manastırı yeni eklemeler ve biçimsiz 60 lar mimarisi ile orijinalliğini kaybetmiş, küçük "Petrus ve Paulus" şapelini ziyaret edip, merdivenli daracık geçitlerle ünlü "Osios David" kilisesine ulaşıyoruz.

Nasıl bir şirinlik bu yapı, öğrencilik hayallerimde çok daha büyük bir yapı vardı. Çiçeklerle süslü minik bir avlu da yaşlı kadın bizi ve bir Hollandalı çifti karşılıyor. Bizi içeri davet ediyor, elektrikli kandilleri yakıyor ve bir anda şahane mozaikler ortaya çıkıyor: Ortada Genç İsa, dört incil yazarının sembolleri ile çevrili ve ilk ve tek olarak, evrenin yaratıcısı İsa sakalsız olarak tasvir edilmiş. Dışından bu ihtişamı hiç de belli olmuyor. Yaşlı ve tatlı hanımla bir foto çektirip bu 6 .yy. yapısından ayrılıyoruz, zahmeti için de 2 euro bırakıyoruz masanın üzerine.


 
Solda Vlatadon Manastırı, sağda ise Petrus-Paulus Şapeli...


İstikamet doğru kordon boyu, Nikis caddesinin kafelerinde hayat var. Akşamüstü keyfimizi biraz da vitrinlere bakarak tamamlıyoruz. Sıradan kıyafetler çok zevksiz, zevkli ve iyi markalar da erişilmeyecek kadar pahalı. Kapanmış, iflas etmiş vitrinlere protesto sloganları yazılmış. Buraya zaten alış-verişe gelmedik ama turistik anı eşyaları satan bir dükkan bile olmaması ilginç.

Akşam yemeğimiz, şehir merkezinde, gezi dostum sevgili Hakan'ın ve Löplöpçüler sitesinin çok methettikleri "Agora" da (Kapodistriou, 5) Akşamüstü otele dönerken yerini buluyoruz ve kaldırımda yerimizi ayırtıyoruz. Sakin bir sokakta, iç bölümü de şık ve güzel... Garsonumuz Manolis Seraskeri, hemen Türkçe menü getiriyor, dedesi Anadolu da serasker rütbesindeymiş, bizim sohbete sonradan dahil olan ikinci garsonumuz, nene ve dedesinin hiç Rumca bilmediklerini ve mübadele ile Selaniğe gelince nasıl zorluklar çektiklerini anlatıyor. Çocukluğunda nenesinden öğrendiği ilk Türkçe kelime "ye çocuğum" olmuş.


 
Ana poli den iniş... Osios David...


Yandaki kalabalık masadan Türkçe bir laf atıyor burada yaşayan ve çalışan bir vatandaşımız "için için, bir müddet sonra memlekette artık içemeyeceksiniz" diyerek yaraya tuz basıyor... Bu güzel gecede karşılıklı atışıp keyif kaçırmak yok, adam doğru söylüyor ama biz bunları düşünmekten zaten yorgunuz. Henüz bilmiyoruz ki İstanbul a dönüş günümüzde "hiçbir politik görüşü olmayan lay lay lom zannettiğimiz gençlik " barikatlara dayanıp, müthiş bir direnişe imza atacaklar ve ümitleri yeşertecekler...


 
OUZERİ AGORA'da masamız güzel...


Selanik gecesi ılık ve canlı, yarın güzel bir tur yapacağız, Kassandra yarımadasına, Halkidiki ye gideceğiz.











 Yazılan Yorumlar...
  Henüz Yorum Yazılmamıştır
 Yorum yazmak isterseniz...
 
Yorum Yazabilmek İçin Üye Girişi Yapmalısınız.