Gezi Alemi

e-Posta:    Şifre:     Kaydol | Şifremi Unuttum
 
Gezi Alemi ::::: İspanya ::::: Sevilla ::::: Endülüs Rüyası: 1 (Sevilla)        
Ülke Şehir Ekleme Düzenleme Gezi Tarihleri Okunma Yorum Yazan 
İspanya Sevilla 18 Ocak 2014 27 Ekim 2009
01 Kasım 2009
12824 5 Setenay Süzer 

 Endülüs Rüyası: 1 (Sevilla)
 (Genel)

20 li yaşlarda başlayan gezilerimin her birinden çok güzel anılarla döndüm, onların verdiği mutlulukla biri bitmeden diğerinin hayalini kurmaya başladım. 40 yıl sonra geri dönüp bakınca en fazla etkilendiğim şehirler, bölgeler nereleriydi diye düşündüğümde,  Endülüs'ü ilk sıralarda sayabilirim. Üç semavi dini harmanlamış kültürel zenginliği ile İspanya'nın bence en gezilip görülesi, bu çok özel bölgesini tanıtmak istedim. 

Önceki yıllarda, güney sahilinde yer alan Cebelitarık'ı içine alan gezi ile Costa Del Sol bölgesini, daha sonra Madrid yanı sıra Toledo ve Barcelona'yı 4-5 günlük turlarla ayrı ayrı gördüğümden Endülüs'ü bir haftalık İspanya turları içine sıkıştırmadan, ayrı bir zaman diliminde gezmeyi hayal ediyordum. 2009 yılı 29 Ekim tatiline denk getirip, 2 gece Sevilla,1 gece Cordoba, 1 gece Granada, 1 gece Madrid olarak 6 günlük bir program hazırlayarak, kızımla birlikte gezip görme şansımız oldu. 

 
Solda Torro Del Oro ve sağda da İspanyol Meydanı...

 
İspanyol Meydanı'nın zarif köprüleri ve Meydandaki merkez bina...

Uçak biletlerimizi THY dan mil puanı kullanarak  Madrid gidiş dönüşlü aldık. Madrid Barajas havalimanı Avrupa nın en büyüklerinden. Uçaktan indikten sonra şehir merkezine gidecek metro hattına ulaşmak için, THY peronunun meydanın en uzak bölümünde olması  sebebi ile, elimizde sürüklediğimiz valizlerle 20-25 dakikalık git git bitmeyen yürüyüş, doğrusu bir hayli yorucu oldu. Metro yolculuğu da az değil, Barajas'tan Madrid merkezindeki Atocha tren istasyonuna ulaşmamız için 3 ara istasyon da metro hattı değişikliği de zorunlu olduğundan (8-4 ve 1 nolu hatlarla) neredeyse bir saati buldu. Gezi öncesi Madrid metro  planında yol güzergahını internetten iyice öğrenmeseydim  zaman kaybı çok olur ve zorluk çekebilirdik.

Endülüs şehirleri arasındaki yolculuğumuzu Renfe hızlı trenleri ile yapacaktık, istasyona varır varmaz 45 dk sonra kalkacak Sevilla treni için hemen biletimizi aldık. 2.5 saat süren  son derece konforlu yolculuğumuz, verilen kulaklıklarla, güzel İspanyol melodilerini dinleyerek, sağlı sollu  uçsuz buçaksız, dağları tepeleri kaplayan, bakımlı zeytin bahçelerini seyirle geçti. Onca ağacın zeytin hasadı nasıl yapılırdı?  doğrusu aklım almadı. Sevillaya yaklaştıkça zeytinlerin yerini narenciye ağaçları aldı. Yemyeşil manzaralı yolculuk, öğleden sonra saat 3 gibi keyifle sona erdi.

Otel seçimi için her zaman olduğu gibi Booking.com u tercih ettim. Sevilla'yı çalışırken sabahları erken, kahvaltı öncesi keşif gezim için şehrin tarihi merkezi  Santa Cruza yakın ve  en büyük bulvarlarından Menendez Pelayo Bulvarı üzerinde, Columbus anıtının tam karşısındaki 3 yıldızlı Alcazar Hotel'i konumu ve ulaşım kolaylığı yönünden seçmiştim, özellikle günbatımı ve mavi zamanda  niyetlendiğim  fotoğraf çekimi için 3. katta ön cephe oda isteğimi, resepsiyon görevlisi bey kırmadı. Odamızın penceresinden gördüğüm manzara şehrin en önemli ikonik mekânlarını içine alan güzellikteydi.

 
Tüm ihtişamıyla Columbus Anıtı ve Santa Cruz'un dar geçitleri...

 
Santa Cruz sokaklarında gezerken evleri de izlememek imkansız...

Valizleri bırakıp kısa bir mola verdikten hemen sonra heyecan ve sevinçle, İspanyanın dördüncü büyük şehri, Endülüs özerk bölgesinin sanat kültür ve ekonomi merkezi, geçmişte de Müslüman İspanyanın İşbiliye adlı başşehri, daha sonra Yeni Dünyaya düzenlenen keşif seferlerinin başlangıç noktası olarak önem taşıyan Sevilla'yı keşfe çıktık. İlk gün için yaptığım gezi planına göre, şehri ikiye bölen Guadalquivir nehri üzerindeki San Telmo köprüsüne ulaşmak için otelin önünden geçen şehir otobüsünü kullandık ama yaya da gidilebilirmiş. İki durak sonra ünlü Alfonso XIII Hotel yakınında inerek köprüyü kolayca bulduk. Hava açık ve tam fotoğraflıktı dolayısıyla keyfimize keyif kattı. 

San Telmo köprüsü 1931 de inşası tamamlanmış, yaya ve araç trafiğini sağlayan tarihi köprülerden biri. Benim için asıl amaç, üzerinden çok güzel seyirle nehir manzarasını ve Sevilla'nın sembollerinden Torre del Oro yu fotoğraflamaktı. Torre Del Oro (altın kule) Mağribiler zamanında, Alkazar sarayını çevreleyen surların bir parçası ve askeri amaçlı gözetleme kulesi olarak 1221 yılında tuğladan, onikigen şekilli inşa edilmiş. 36 mt. lik kulenin son parçası, 1760 yılında ilave edilmiş. 2005 yılındaki restorasyonda anlaşıldığına göre, nehirden yansıyan güneş ışınlarıyla kulenin altın renginde görünmesinin sebebi,  yapısının harcında bulunan sıkıştırılmış samanmış. Günümüzde şehrin geçmişine ait objelerin sergilendiği müze olarak gezilebiliyor, hemen önündeki iskeleden kalkan nehir gemileri ile sefalı gezinti yapılabiliyordu ancak benim gündüz gözüyle görmeyi dilediğim İspanyol Meydanı'na gitmekte geç kalabiliriz düşüncesiyle, uzaktan seyirle yetindik.

 
Alcazar Sarayı merdivenleri ve Alcazar Sarayı Embassador Salonu tavan detayı...

 
Alcazar Sarayı avlusu ve etkileyici saray salonları...

Nehre paralel yollardan geze geze, keyifli fotoğraflar çekerek İspanyol Meydanı'na geldik ki! gezininin ilk büyük hayal kırıklığını, mosmor vaziyette yaşadım. Bakım onarım nedeni ile çevresi tahtalarla perdelenmiş meydana girecek kapıyı bulmak için epeyce dolanmak gerekti. Oysa 2006-2009 yıllarında fotoğraflarımı paylaştığım Trekearth fotoğraf sitesinde pek çok çekimini görmüş, meydanı çevreleyen, üzerinde zarif, seramik yapıda köprülerin süslediği, kanal tipi minik dereciklerdeki yansımaları fotoğraflamak  hayali ile  ne çok heveslenmiştim. Maalesef, derelerde akıtılan sular alınmış, köprülerin de anlamı kalmamış, neyse ki ortadaki büyük havuz fıskiyesi ile güzelliğini sergiliyordu. Güneşte batmak üzere olduğundan bulabildiğimle yetinip günbatımında ve sonrası mavi saatte fotoğraflar çektim ama yetmedi, Sevilla'daki son günün sabahı, erken gelip devam ederim deyip, günün  yorgunluğu ile fazla oyalanmadan yakındaki bir Tapas barda karnımızı doyurup otele geldik  ve erkenden yatıp uyumayı tercih ettik.
............
Sevilladaki ikinci gün, gündoğumu sonrası caddede biraz hareket başlayınca gezilerimin en  heyecan ve mutluluk verici aktivitesi de başlamış oldu. Kahvaltı saatinde dönmek üzere kızımı uyur bırakıp, dışarı çıktım. Neredeyse alacakaranlıkta, karşımızdaki parkın içinden geçip, Santa Cruz (Yahudi mahallesi)un ıssız dar sokakları içinde ilerlerken, Sevilla 2 saatliğine sadece benimmiş gibi hissediyordum. Otelden edindiğim haritaya baka baka katedralin olduğu meydana gelip ters yönden otele dönmeyi planlamıştım. Hava güzelse, Avrupa kentlerinin Sonbaharı harika oluyor. İki saat kadar büyük mutlulukla yüzyıllar öncesine ışınlanmış gibi, yer yer binaların içine oyulmuş geçitlerden geçerek çıkılan meydanlarda ve tertemiz zeminli daracık sokaklarda tarihi binaları, öğrencileri, işe gidenleri gözlemleyip fotoğraflayarak Katedral ve Alcazar Sarayının olduğu meydana geldim. Saat 9.30 da sarayı gezmek için tekrar burada olacağımızdan daha hızlı tempo ile farklı yoldan otele döndüm. Kızım kahvaltı için beni bekliyordu. Gezerken acıkmışım, büyük bir iştahla, zengin içerikli kahvaltımı yaptım. 

 
Alcazar Sarayı bahçesinden detaylar...

 
Görkemli Sevilla Katedrali ve portakal bahçesi...

Santa Cruz sokaklarını kızımın da  görmesini istiyordum,  birlikte, aynı güzergahta daha hızlı biçimde farklı sokaklardan geçip Alcazar sarayı önüne geldik. Yaz aylarındaki gibi uzayan kuyruklar olmadığından, biletimizi çabucak alıp, üzerinde, seramikten aslanlı kraliyet arması olan çift mazgallı kale kapısından içeri girdik. (Gezilerimde not tutmadığımdan giriş ücretini hatırlayamadım, bugünkü ücret 8.50 EU öğrenci ve 17 yaş altı 2 EU). Daha sonra iki kemerden daha geçip avluya geldik. Sevilla 1161 de Mağribiler tarafından alındığında, camiler, hamamlar ve saraylarla süslenmiş, 1364 te Hristiyan fethinden sonra Kral 1.Pedro eski sarayın olduğu yerde yine "mudejar" stili ile Sevillalı ustalara yeni  bir  saray  inşa ettirmiş, yıllar geçtikçe gelen diğer krallar farklı mimari tarzları kullanarak ilaveler yaptırmış. Bugün arka bölümdeki bahçesi le birlikte ahşap ve taş işçiliğinin en güzel örneklerinin hayranlıkla seyredildiği muhteşem bir kompleks oluşmuş. Girişte sağ tarafta altında şapel bulunduğu sarayın üst katı halen Kraliyet ailesinin kullanımındaymış, sadece şapel ve üst kata çıkan merdivenlerini görebildik. Kastilya kraliçesi Isabel, Kristof Kolomb'u Amerikanın keşfi sonrası  İspanya'ya döndüğünde, sarayın bu bölümünde  kabul edip ağırlamış. Girişin karşısındaki merkezi kapıdan geçip sırayla, Doncellas avlusu ile çevrili I.Pedro sarayı  salonlarını, törenlerin yapıldığı muhteşem tavan detaylı  V.Charles zamanı Embassador salonu, gotik salon halıları ve azulejos denilen seramiklerle süslü V.Carlos saray salonlarını  gezme sonunda  olağan üstü ayrıcalık duygusu yaşadık. Sarayın bahçesini gezmek başlıbaşına zaman alıyor. Göletler, çeşmeler, havuzlarla süslenmiş Arap, İtalyan, Fransız tarzlarının karışımı bitki dizaynları, kemerli köşklü pavyonları ile hem oryantalist hem Avrupa stilli bu bahçeyi gezmekle zamanın nasıl geçtiğini ve yorulduğumuzu anlamadık. 

 
Sol tarafta Giralda, minare-çan kulesi, sağda ise Çan Kulesinden Santa Cruz manzarası...

3,5 saat süren saray gezisi sonrası dinlenme ve yemek için katedral meydanına bakan restoranlarının birinde oturup yemeğimizi yerken bir yandan da gelen geçen şık İspanyol kadınlarını, güzel genç kızlarını seyrettik. Öğleden sonra sıra, Santa Maria Katedralini gezmeye gelmişti. İçeri girerken Giralda Kulesine (eski minare, yeni çan kulesi) çıkmak isteyenler için 8 EU ücret alınıyor. Çan kulesine çıkışın merdiven değil de spiral rampa ile yapıldığını iyi ki gezi öncesi öğrenmiştim çünkü merdiven olsaydı problemli olan dizlerimi gezinin ilk gününde fazla yormak istemezdim. Dünyanın en büyük Gotik katedrali ve kilise yapısı olarak Dünyanın üçüncü büyük yapısı (Londra da St.Paul Katedrali ve Roma daki St.Piere Bazilikasından sonra) ünvanlarına sahip katedral içinde Kastilya kralı III Ferdinand'ın ve  Kristof Kololomb'un mezarları bulunuyor. Endülüs Emevileri zamanında  XII. YY da Emir Ebu Yakup tarafından yapılan, aynı büyüklükteki kare planlı mevcut cami 1356 depreminde hasar görünce yıkılarak yerine Katedral inşa edilmiş ve  Müslümanlar üzerinde Hristiyan hakimiyetini simgeleyen yükseklikte yapılmış. Her nasılsa caminin portakal bahçesi ve minaresi korunmuş. Marakeş'teki  Kutubbiye Camii minaresi ile tıpa tıp benzeşen Giralda kulesi 97.5 mt yükseklikte kare şekillidir, içindeki 70 mt. ye varan hafif meyilli rampa ile çıkılırken yorgunluk hissedilmiyor, yükseldikçe çepe çevre açılmış zarif pencerelerinden her yönden Sevilla manzarası izlenebiliyor. Minarenin üzerine sonradan, 24 adet çan barındıran 5 katlı çan kulesi inşa edilmiş, en üstüne de 1288 kg ağırlığında, rüzgar gülü görevini gören  bronz heykel oturtulmuş, o ağırlığa rağmen hafif rüzgarda dahi dönüyormuş. Giralda adı (dönen manasında) bu özelliğinden dolayı verilmiş. 2011 deki Fas gezimizde Marakeş teki Kutubbiye camiini gezerken rehberimiz, o devirlerde günde 5 vakit ezan okumak için müezzinin, minarenin şerefesine ulaşımını atla yaptığından rampalı çıkışın bu amaçla dizayn edildiğini anlatmıştı. Yokuş çıkmakta zorlanan ben bile bu sayede kolayca çanların olduğu seyir platformuna kadar çıkabildim, şehrin hemen hemen tamamını, Alcazar sarayını, katedralin çatısını ve portakal bahçesini kuş bakışı seyretmek,  harika bir duygu yaşatıyor. Yolunuz Sevilla'ya düşerse, sizde mutlaka çıkın derim, kesinlikle değiyor. İçinde 80 şapeli olan katedralde, İsanın hayatından betimlemelerin 45 ahşap figürde işlendiği,  tamamen altınla bezeli, 30x20 mt ebadındaki ana altarı tek bir usta Fleming Pieter Dancart tarafından yapılmış. Dünyanın en zengin ve değerli altarı kabul ediliyor.

Giralda'dan Alcazar Sarayı görüntüsü

Katedralde çıktıktan sonra Sevillanın en ünlü şık alışveriş caddesi olan AV.Constution da keyifli bir yürüyüşten sonra günün yorgunluğunu atmak için konaklanmasa da bir çay içimi için mutlaka gidilmesi önerilen tarihi Alfonso XIII otelin cafe'sine gittik.

Şimdilik hoşçakalın.  Sevilla anlatımım devam edecek










 Yazılan Yorumlar...
hakangeziyor
(21 Şubat 2014)

Setenay Hanıma katılıyorum. Bence bütün Akdeniz için gezilmesi en güzel ay mayıs ayı. Belki biraz da eylülün ikinci yarısı olabilir natif. Henüz görmek nasip olmadı ama ilk planlanacaklar arasında olduğunu söylemeliyim. Keyifli anlatımınız için ayrıca teşekkürler. Kaleminize sağlık...

Setenay Süzer
(20 Şubat 2014)

Merhaba Erdin Bey,
Yorumunuz için çok teşekkürler.Endülüs için en güzel zamanın Mayıs ayı olduğunu sonradan anladım.Gitmeyi düşündüğünüzde aklınızda olsun diyorum.

Erdin İVGİN
(13 Şubat 2014)

Setenay Hanım, elinize sağlık. İyi ki paylaştınız bu bilgileri bizle. İspanya her zaman benim tercih ettiğim bir ülke olmuştur. Ancak Endülüsü görme fırsatını bir türlü yakalayamadım. Sayenizde İspanyaya gitme arzum yine ortaya çıktı. Teşekkürler.

TAMER
(22 Ocak 2014)

Setenay Hanım, çok güzel fotoğraflar ile süslediğiniz çok güzel bir yazı olmuş... Kaleminize sağlık. Gerçeği 2015 yılı programımda yer alan bölgeye keyifli bir sanal tur yapmış olduk.

Fatma Tutum
(19 Ocak 2014)

Setay hanım gezmeyi çok seven yeğenim sayesinde birkaç ülke gördüm ama İspanyayı görmemiştim.Sayenizde orayı görmeğe başladım.Anlatımınız çok akıcı ve detaylı.Görmüş kadar oldum.Umarım devam ederdiniz beni gezdirmeye.Gideceklere iyi bir rehber olacak yazdıklarınız.Size bol gezili günler diliyor teşekkür ediyorum.99

 Yorum yazmak isterseniz...
 
Yorum Yazabilmek İçin Üye Girişi Yapmalısınız.