Tura geldi, Tura Gittik – 5 (Brüksel)

Brüksel’e geldik,
Gelir gelmez de dokuz top anıtına uğradık,
Rehberimiz dedi ki
Bu anıt, demir atomunun,
Bilmem kaç kere büyütülmüş şekli.
Yaklaşık yüz metre üzerinde, dev bir anıt.
Bende dedim ki
Değerli rehberim,
Bu anıt bir erkeğin dokuz doğurma hali olmasın?
Çünkü
Anıtta dokuz adet büyük top var,
Aklıma o an top on listesi gelmedi değil?
Fatih Ürek, Aydın, Doktor Bilal geçti gözümün önünden.

Kimine göre,
Demir atomu,
Bana göre dokuz doğuran,
Bir baba heykelini geride bırakarak,
Otobüsümüz ile devam ettik, yola...

Yolda gördüğümüz tarihe eserler,
Bakıma alınmış,
Bizde ise bu durum biraz sıkıntılı,
O zamanki Bakanımız, gece demiyor, gündüz demiyor,
Çok çalışıyor olmalı ki
Uykusuz kalıyor,
Yakaladığı ilk fırsatta,
Gözlerini dinlendiriyor!



Alt ve üst geçitler oldukça yaygın,
Ankara’dan mı örnek aldılar acaba?
Genelde alttan alanlar, altı,
Üstten alanlar da üstü tercih ediyor,
Zevk meselesi
Karışamayız ki.

İki katlı otobüslerde,
Maalesef asansör göremedik!
Biz yaparsak bunu,
Sollamış oluruz, onları.
Hem de
Her zaman yaşlı ve engellileri düşünmek lazım.


World Trade Center binasını görüyoruz, Brüksel’de.
Yani dünya ticaret merkezi.
Adı üzerinde.
Bizde en iyi yer Kayseri olur, bu konuda.
Neden mi?
Asur’dan gelen ticaret kolonileri MÖ 1900’lerde nereye gelmişler?
Kayseri!
Ne kurmuşlar?
Karum diye adlandırılan ticaret merkezleri.
Gerçi şu sıralar,
Her şeyi İstanbul’a taşıma modası var.
Yakında
Anıtkabir’e de sıra gelirse?

Demir atomu toplarından sonra,
Yine yolun ortasına birçok top koymuşlar,
Demir direkler üzerinde duran.
Ama bu toplar küçük!
Ne kadar da seviyorlar, şu topları?
Her yer top kaynıyor.
Toptan geçilmiyor…
Orada aklıma toptan geldi,
Perakende ve toptan.


Bir reklâm görüyoruz,
Dört çarpı dört, araç,
Yaklaşık 24 bin Euro.
Vergisi minimum!
Bize gelince,
Bindir Allah bindir.
Zaten şu arabayı ve yakıtı icat eden olmasa,
Ne yapardı devletimiz?
Allah bin kere razı olsun, bulandan.
Sadece araba ve yan ürünlerinden alınsa,
Hükümet tıkır tıkır, işler.

Yollar gerçekten yola benziyor,
Yolsuzluk yok, yani.
Çukurlar yok, Çukurca’da,
Su birikintileri yok, göllerde,
Tümsekler bulunmuyor, Ağrı’da,
İşaretlemeler tam yapılmış,
İkaz lambaları çalışıyor,
Daha nasıl olsun?
Orta yolu taksi ve otobüs diye bölmüşler,
Üzerine de yazmışlar,
Kimse de girmiyor, o şeride.

Karşıdan karşıya geçmelerde yaya birinci öncelikte.
Bizde bu öncelik motordadır, motorda.
Sebebi;
Yakıt çok pahalı!
Bekle kardeşim,
Biraz bekle,
Ne yapacaksın, erken gidip.



Brüksel’de de bir Zafer Tak’ı görüyoruz,
Paris’teki gibi.
Askeri bir müze gezicez,
Sanki askerler,
Tüm bu savaşları,
Bu askeri müze için yapmışlar?
İğneden ipliğe,
Askerlik ile akla ne gelirse,
Gez gez bitmiyor…
İnsan neye bakacağına şaşıyor,
Özellikle zırhlı elbiseler, görmeye değer.
Cemil İpekçi ve çok özel arkadaşı Bekir Coşar görmesinler!

Bir elbise dikerlerse, yandı millet!
Her yeri zırh kaplı.
Adım atması bile çok zor.
Kendini tank gibi hisseder,
Darbe yapmaya kalkarsın, valla!



Topları görüyoruz, dizi dizi yan yana,
Ramazanda ne patlatılırdı ama!

Askeri tablolarda, komutanlar, savaşlar,
Askerliğe ve savaşa ait her şey.

Bir bisiklet görüyoruz,
Sanki yapılan ilk modellerden.

Askeri üniformalar,
Tip tip çeşit çeşit…

Tavanda bir askeri uçak,
İlk yapılan modellerden,
Uçuyormuş gibi.
İnsan tatmin olurken de böyle mi uçar?

Top olur da obüs olmaz mı?
Hem de kundağı motorlu tiplerden.

Topçu mühimmatları, uçları yukarıda,
Kazıklı Voyvoda gibi.
Askeri bando,
Boru ve trampet malzemeleri.
Uçaksavarlar,
Şimdi sinek bile savamaz halde
Köşede,
Ferdi Tayfur gibi
Boynu bükükler…
Taretli toplar,
Yağmur çamur demeden,
Bata çıka hedefe giderler.

Şimdi bize komik gelen,
Bu savaş malzemeleri,
O yıllarda kim bilir ne kadar etkili idi?
Hani siz beni gençliğimde görecektiniz ihtiyar delikanlılar gibi!
Şimdi modern harp ve araç malzemelerinin ana iskeleti onlar değil mi?

Bir topun arkasına,
İki asker, manken,
Her an ateşleyecekler gibi.



Dışarıda, avluda,
Siyasilerin en sevmedikleri, vasıta.
Tank modelleri,
İlk yapılandan, son yapılana.



Ne kadar kılıç varsa,
Hepsini toplamışlar,
Güzel bir daire oluşturmuşlar,
Hâlbuki ben,
Gelin ve damadın arasından geçtiği,
Kılıçları severim.
Spor olarak ta eskrim.

Zırhlar koruyordu elbet,
Ölümden.
Ama o ne ağırlık öyle!
Ölmek ya da ölmemek dedirtir gibi.
Giysen bir dert,
Giymesen, ölüm.
Acaba Hamlet o meşhur sözünü,
Bu giysiler içinde iken
Söylemiş olmasın?
Bu zırhlardan banka muhafızlarına giydirsek,
Bir kişi bulamayız, çalışacak,
Batsın parası da pulu da
Der mi, der.

Eskilerin tabiri ile mavzerler.
Çakaralmazlar,
Ne canlar aldınız, kim bilir?
Tetiği siz çekmediniz ama
Gitti çanlar.

Tam bu sırada,
Muhtemelen ilkokul öğrencileri gelmiş,
Askeri müzeyi gezmeye.
Sere serpe oturmuşlar yere,
Dünya umurlarında değil.
Cıvıl cıvıl ötüşüyorlar,
Savaş ta neymiş onlar için?

Zırh seni korusa,
Atın ne olacak?
At ile savaşçı birbirinden ayrılamaz.
Ata da, değişik zırhlar yapılmış,
At ölürse, savaşçı da ölür, der gibi.
Demirel’in gıratına ne giderdi ama
Bu zırhlar.
Darbelere dayanıklı, olsa gerek!

Leopold bir, iki, üç,
Bizim de Dördüncü Muradımız var ama.
Heykellerini görünce anlıyoruz ki
Bu isimler önemli Belçika tarihinde.

İflas edene top attı derler.
Demek ki her top, iflas üstüne iflas yaşıyor.


Askeri müze tam karşısında,
Bir baktık,
Otomobil fuarı.
Gözlerim ordinaryüs otomobil profesörü Hakan Çelik’i aramadı değil!
Ancak buradaki otomobiller,
İlk çıkanlar,
Klasik,
Nostaljik.
Tam Koç’a göre.

Otobüs ile caddede ilerlerken,
Kalabalık bir topluluk gördük.
İsrail’in Filistin’i işgalini protesto ediyorlardı,
Polis göremedik,
Bizde ise
Bir göstericiye beş polis!
Eskiden asker devleti diyorlardı, yabancılar,
Şimdi polis!
Bağırıp çağırıyorlardı,
Ellerinde pankartlar…

Yel değirmene karşı savaş açan,
Donkişot heykeli önündeyiz, Brüksel’de.
Yanında Şanso Panço,
Canlıyı öldürmektense,
Hiç te fena fikir değil, aslında.


Açık havada, meydanda,
Küçük bir manav tezgâhı,
Kâse kâse çilekler,
Bir kâse üç Euro, iki tane alırsan beş Euro.
Napolyon kirazı yarım kilosu, beş Euro.
Bir kilo alırsan sekiz Euro.
Kayısı 4.95 Euro.

Yatalım kalkalım,
Memlekette sebze ve meyve ucuz,
Hemi de çok lezzetli.
Çeşidi bol.
Tane değil kilo kilo alabilirsin,
Cennette yaşıyoruz ama farkında mıyız acaba?
Taktık bir rejime,
Sözde
Hep beraber, zayıflıyoruz,
Bırakın kardeşim rejimi,
Rahat bırakın,
Rejim dengeye gelir bir şekilde,
En iyi rejim demokrasi olmakla birlikte,
Bazıları sadece hıyar yemenin,
Fena bir taktik olmadığını söylemekte.



Brüksel’de bir sokaktan geçiyoruz,
Lokantalar, dizi dizi.
Her birinin dışarıda birkaç masası var.
Her biri ayrı bir şekilde,
Farklı bir estetikle düzenlenmiş.

Gençler taştan yapılmış ana meydan üzerine serpilmişler,
Dünya umurlarında değil,
Önlerinde birer şişe bira,
Oh ne güzel dünya!

Gerçekten de Brüksel çok tarihi bir yer,
Sanki yerden tarih fışkırıyor.
Tarihi olmayan bina yok gibi.
Mevcutlar da öyle şatafatlı ki

Ana meydan göbeğinde canlı çiçek satan,
Bir açık mağaza diyelim,
Yanında açık havada,
Resim satan bir minik mağaza.

Yol kenarında,
Akıllı birisi,
Van Gogh
Heykeli yanında,
Kendisi tıpkı O’nun gibi giyinmiş,
İsteyenle resim çektiriyor,
Çaktırmadan iki Euro cebe atıyor,
Oturduğu yerden para kazanmak derler ya.
Adam hanımın elini tuttu,
Celtinmence öptü,
Kısa ve mini bir vals dans yaptırdı,
Kaşla göz arasında parasını kaptı.

Geldik işeyen çocuk anıtı önüne.
Minik birisi.
Sürekli işer gibi.
Pipiden su akıyor,
Onu görmeden olmazmış!
Ne de meraklı insanlar pipi görmeye!
O an aklıma;
Stelyo Pipis geldi.
Hani şu Mehmet Ali’nin, yardımcısı.
İğne atsan yere düşmez.



Belçika’nın elmalı pastaları meşhur,
Yemeden olmazmış,
Biz de bir tane aldık afiyetle yedik,
Lezzet kadar ilginç tasarımları da oldukça dikkat çekici.
Bu arada askerliğim aklıma geldi;
Az dikkat çekmemiştim, komutanlara…
Dikkat!
Komutan sağda.

Girdik hediyelik eşya satan bir mağazaya,
En çok teşhir edilen,
İşeyen çocukla ilgili şeyler.




Brüksel’de yollar taştan,
Türküdeki Adana yolları gibi.

Şehrin göbeğindeki en görkemli bina,
Belediyeye verilmiş.

Bir ilan görüyoruz,
Citreön C4, patlamayan cinsinden ama
11.190 Euro.
Sudan ucuz, parası olana.

Gent şehrindeyiz,
Brüksel ile Brugge arasında, Belçika’da.
Kuledeki saat beşi yirmi iki gösteriyor,
Yolların nerdeyse tamamı taştan,
Trafik tramvay ağırlıklı,
Hayran kaldım bu şehre,
Ana caddelerde nerdeyse hiç araba yok,
Ya tramvay,
Ya bisiklet.
Bayanlar biniyor işe etekli bile olsalar, bisikletle.
Gayet rahat sürüyorlar.
Karşımda bir bina var,
1702 yılında yapılmış.
Bizimkiler Hema adlı,
Bir alışveriş mağazasına girdiler,
Ben ise, sakin sakin gelene, geçene baktım.
Şehrin içinden geçen kanal ayrı bir hava vermiş,
Tekne gezileri,
Bir harika.
Kırk dakikası, kişi başı, 2,5 Euro.


Önceki Yazı: Tura geldi, Tura Gittik – 4 (Köln)
Sonraki Yazı: Tura geldi, Tura Gittik – 6 (Brugge)


 Yazılan Yorumlar...
NEŞE
(07 Ekim 2011)
Ersin bey,ben Brüksel de 3 yıl yaşadım,çok küçük bir şehir,basit bir planla bile kaybolmazsınız..Ucuz havayolu şirketlerinden bir bilet ,internette ucuz otelde bulursunuz,kalkın gidin ,pişman olmazsınız..Metro sistemi çok basit,heryere tramvay var,çok güzel olacak..
hakangeziyor
(06 Ekim 2011)
Ersin Bey, tek başına Belçika (Brüksel) turunu benim bildiğim kadarı ile hiç bir tur şirketi düzenlemiyor. Ancak BENELÜKS ülkeleri dediğimiz Belçika-Hollanda-Luksemburg bir paket halinde düzenleniyor; hatta bunlara çok yakın olan Almanyanın Köln ya da Dusseldorf şehirleri ile zaman zaman da Paris ekleniyor. Size tavsiyem bu turları uzun zamandır düzenleyen BAMTURun sitesini ziyaret etmeniz. Hem 29 Ekim, hem de kurban bayramı için farklı paketler mevcut...
İyi seyahatler...
ersin
(06 Ekim 2011)
arkadaslar ben bruksele turla gıtmek ıstıyorum ama bruksele tur duzenlıyen acente bulamadım sızın bılgıgınız acente varsa soyleyebılırmısınız tesekkur ederım
Ferudun Babacan
(23 Şubat 2011)
Neşe Hanım sizin gibi okuyucu olduktan sonra insanin hep yazası geliyor...Tşk.ler...
NEŞE
(21 Şubat 2011)
Brüksel den sonra nereye gidiyoruz ?Bu güzel şehirde üç yıl oturdum,ilk evimiz sizin uzun uzun gezdiğiniz Askeri müze nin tam karşısındaki sokakta idi...Çok sevdiğim bu şehri bana ne güzel hatırlattınız !