Varşova: Doğu Avrupa’da Eski ile Yeninin Uyumu...

Polonya hem kültürüyle, hem de cana yakın insanlarıyla oldum olası ilgimi çekmiştir. II. Dünya Savaşı sırasında müthiş sıkıntılar çekip acılar yaşamalarına karşın, 1945 sonrası Polonyalıların küllerinden yeniden doğmayı başarması bende hep hayranlık uyandırmıştır. Polonya’nın başkenti Varşova, gözümde gelişimin ve düzenin en güzel örneklerinden birini oluşturmuştur hep.

Polonya’ya gelmeden önce para birimi olarak zloti kullandıklarını öğrenmiştim. O sıralarda 1 euro yaklaşık 6 zlotiye karşılık geliyordu. Kentte konaklama ve yiyecek fiyatlarını görünce önce şoke olmuş, ardından bayram etmiştim! Batı Avrupa’da bir pansiyon odası 20 euro’dan aşağı değilken, Varşova’nın en turistik yerlerindeki pansiyonlar hepi topu 19 zloti karşılığı 3 euro civarındaydı. Avrupa’nın doğusuyla batısı arasındaki fiyat uçurumu öyle böyle değildi doğrusu! Yiyecekler, giyecekler, turistik eşyalar, otobüs ve tren biletleri Batı Avrupa ülkelerine göre inanılmaz derecede uygundu!

Yolculuğum Almanya’nın Münih kentinde başladı; uçağımız Varşova Chopin Havalimanı’na iner inmez etraftaki insanların farklılığı, işleyen sistemin düzeni hemen dikkatimi çekti. Gönüllü çalışma kampında geçireceğim çalışma saatleri dışında kalan boş zamanımda Varşova’yı ve insanlarını yakından tanımak, kentin yaşamı hakkında bilgilenmek yanı sıra bilinenin dışındaki Doğu Avrupa kültürüne âşina olmak istiyordum. Kaldığım yer Varşova’ya yaklaşık 40 dakika mesafedeki Przy Źródle, Sanatorium bölgesiydi.

Henüz kaldığım yere gelmemiş ve yerleşmemiştim. Sırtımda çanta, otobüste giderken bile Varşova’da insan davranışlarını gözlemlemeye çalışıyordum. Otobüs kırmızı ışıkta beklerken yeşil yanıyor ve geçmesi gereken bir araç, sürücü ışığa dikkat etmediğinden dolayı yürümüyordu. Buna karşın, bekleyen araçlar öndeki araca korna çalmıyor, insanlar bağırmıyordu! Saniyeler akıyordu; sonunda sürücü yeşil yandığını fark ediyor ve harekete geçiyor. Trafik yine akmaya devam ediyor.

Yeşil ışığı fark etmeyen aracın hareket etmemesinin kimi toplumlarda nasıl kızgınlıkla karşılandığını bildiğimden, Varşova’daki sakinlik doğrusu beni oldukça şaşırtmıştı. Kentin düzenli dış görünüşünün etkileyiciliği yanı sıra, kent sakinlerinin de gerçekten sabırlı ve kibar insanlardan oluştuğunu bilmek, kente dışardan gelen ziyaretçiyi son derece rahatlatan bir olgu.



Varşova kent merkezine geldiğimde, hemen şehir haritalarının turistlere dağıtıldığı noktalara yöneliyorum. Öncelikli olarak görülmesi gereken yerlerin işaretlenmiş olduğu haritalardan edinip kendime bir rota çizmeye gayret ediyorum. Harita üzerinde büyük bir görsel yoğunluğun bulunduğu alanı işaretleyerek Warsaw-Old Town “Eski Şehir” olarak adlandırılan bölgeye doğru yürüyorum.

Geniş bir meydan çevresine yerleşmiş birbirinden güzel binaların oluşturduğu bu bölgeye turistler akın akın geliyor. II. Dünya Savaşı sırasında Alman bombardımanından bölge büyük hasar almış ve birkaç bina dışında tüm binalar kullanılamaz hale gelmiş. Ancak, savaş sonrası yoğun çalışma sonucu enkaz kaldırılmış, restorasyon çalışmaları sonucu meydan eski güzelliğine kavuşmuş. Çevremi hayranlıkla izliyorum. Savaşın izleri tamamen yok olmuş gibi görünüyor. Oysa, şu meydanın dili olsa, başından geçenleri anlatabilse, ne müthiş acılara, ne çılgın mutluluklara tanık olurdum diye geçiriyorum içimden.

İnsanlarını tanıdıkça ve kendimi tanıttığımda verdikleri yanıtlar karşısında Varşovalıların Türklere hayli sıcak davrandıklarını hissediyorum. Türk olduğumu duyduklarında Varşovalıların gülücüklerle karşılık vermeleri bu toplumun bize karşı önyargılı olmadığı izlenimini veriyor bana. Öğreniyorum ki, kentin pek çok köşesinde hizmet veren kebapçılarımız ülkemiz tanıtımına müthiş bir katkı sunmaktalarmış! Türk olduğumu duyan birçok insan yedikleri kebabın verdiği hazzı anlatıyorlar bana. Kebabımızın Varşova’da da o müthiş lezzetinden bir eksiği olmadığı anlatılanlardan belli!



Bu güzel kentte kendi kabuğumu kırabilmeyi çok istiyorum. Damak tadımıza pek uymasa da Polonya lezzetlerinden tatmadan, Varşovalıların yaşayışlarına biraz daha yakınlaşmadan Türkiye’ye dönmenin eksik kalacağını düşüyorum hep. Polonya mutfağının pierogi adı verilen börek benzeri yemeği ile grzaniec denilen sıcak birasının ünü kulağıma kadar geliyor! Eski Şehir meydanında bir restorana giriyorum, garson siparişimi sorduğunda, kulağıma gelmiş olan o iki sözcük dudaklarımdan dökülüveriyor hemen. Gelen pierogi hamur yapısından dolayı çok şaşırtmasa da, içinde bira, şarap ve az biraz da bal olan grzaniec hayli farklı bir tat olarak hafızama kazınıyor. Her ikisini de denemenizi hararetle öneriyorum. Polonya mutfak kültürünü tanımanız için bunların hoş bir başlangıç olacaklarına inanıyorum.

Varşova’da görülmeye değer en hoş yerlerin Eski Şehir, St. John Kilisesi, Varşova Sarayı yanı sıra Royal Way (Kraliyet Yolu) olarak adlandırılan ve önemli kişilerin heykellerinin bulunduğu cadde olduğu hemen göze çarpıyor. Bunların ardından, ünlü besteci Frederick Chopin’in kalbinin bulunduğu kilise “Church of the Holy Cross” ve Wilanow Kalesi’nin de ziyaret etmekten mutluluk duyacağınız yerler arasında olduğuna inanıyorum..



Varşova’nın sanki misafir salonunda sergilenen ve hemen ilgi çeken bölgelerine ziyaretlerim tamamlanıyor. Bu kez de, kentin bir örtüye bürünmüş ve sanki yabancılardan saklanmış yerlerini görebilme isteği duyuyorum dayanılmazca. İçimdeki sese kulak verip kentin ara sokaklarına yöneliyorum usul usul. II. Dünya Savaşı sırasında, Hitler’in yönetimindeki Nazilerin Yahudileri toplumdan ayırmak için inşa etmiş oldukları Getto duvarı ve etrafındaki binaları görmek insanlık adına müthiş bir ders oluyor benim için. Varşova’da eski ile yeninin bu derece iç içe olması ve kentin acısıyla sevinciyle tarihini capcanlı günümüze taşıması beni son derece etkiliyor.

Kentin sokaklarında dolaşırken, görmeyi hiç planlamadığım bir yapıyla karşılaşıyorum. Sokağın kenarında kalmış binalar arasında bir sinagog çarpıyor gözüme. Yanımdaki Polonyalı arkadaşımdan, bu sinagogun II. Dünya Savaşı faciasını bile atlatabilmiş olduğunu öğreniyorum. Onca Yahudi yıkımından sağ çıkabilmiş bir sinagogla sokak arasında karşılaşmak kentin dış kabuğundan içerilere nüfuz edebilmiş olduğum hissi uyandırıyor bende.



Yeni gittiğiniz bir kentin, sürekli olarak sizi kendine çekip dış dünyaya bırakmak istemeyen turistik mekanlarının dışına çıkıp da gözden kaçırılan ya da gitmeye üşenilen yerlerini de doya doya gezebilirseniz, işte o zaman kent tam değerini buluyor sanki gözünüzde. Pek gidilmedik yerleri keşfetmek, yeni şeyler öğrenmek gezilerdeki en büyük tutkum benim.

Polonyalıların da tıpkı bizler gibi bir kurtuluş savaşı yaşadıklarını ve özgürlükleri uğruna halkın Almanlara karşı ayaklandıklarını Varşova sokakları öğretiyor bana. Savaş sonrası, zaferin sembolleştirilmesi için çeşitli heykeller dikilmiş, anıların sıcak tutulması için de bir kurtuluş müzesi inşa edilmiş. Şehir merkezine yakın bu heykeller kentin dört bir yanından ziyaretçilerin akınına uğruyor. Gelenler, savaşta şehit olanlar anısına mumlar yakıyor ve çiçekler bırakıyorlar.




Heykellerin birkaç blok ötesinde inşa edilmiş olan kurtuluş müzesinde, II. Dünya Savaşı’nda kullanılmış askeri üniformalardan savaş uçaklarına dek özgürlük uğruna tüm yaşanmışlıklar sergilenmiş. Müzede bulunan her obje için İngilizce açıklamaların da bulunması beni çok mutlu ediyor doğrusu. Müze, savaşın ilk gününden bitişine dek tüm olanları resmederek ilerleyen bir yapıya sahip. Böylece, II. Dünya Savaşı’nın gidişatı ve sonuçları hakkında hiçbir fikri olmayan bir insan bile, bu müze sayesinde kolaylıkla bilgi sahibi olabiliyor. Tarihe, özellikle yakın Avrupa tarihine merakı olanlar için mutlaka görülmesi gereken bir müze olduğunu hissediyorum.

Varşova için şunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki, bu hoş kent eski ile yeninin uyumunu mükemmel ölçülerde gerçekleştirebilmiş. Gerek kent yaşamı, gerek yakın tarihin günümüze taşıdıkları mükemmel bir uyum içinde burada. Tüm bu unsurlar, Varşova’yı Doğu Avrupa’da mutlaka görülmesi gereken kentlerin en başına getiriyor sanki.

Hoşçakalın…


 Yazılan Yorumlar...
ergün deniz
(28 Eylül 2012)
sevgili doğa kardeşim, süpper olmuş eline sağlık...özledim vallahi City Warsawı...
bu arada eklemek istediğim bir iki şey olacak müsadenle. birincisi, meşhur Nowy Sviat Caddesinden bahsetmek olacak, o ne muhteşem bir diziliş, o ne muhteşem uyumdu öyle...hastası oldum hakikaten, bir de yiyeceklerden bizim az da olsa kır pidemizi andıran zapikanka ları yok mu, açken bir gidiyor ki sormayın:-), ee az da olsa gece hayatından bir iki not düşeyim: Enkalava Cafe&Bar, muhteşem bir atmosferdi. unutamadım hala. son not Polonyanın meşhur Zubruvka denen ve özellikle elma suyuyla süpper giden vodkası...uzatmadan, tekrardan eline sağlık kardeşim...
hakangeziyor
(20 Ağustos 2011)
Avrupanın belki de en geri plana itilmiş ülkelerinden birisi Polonya. Ve Onun mahzun başkenti Varşova. Keyifli anlatımınızla bizi oralara götürdünüz. Kaleminize sağlık. Aramıza hoş geldiniz.
NEŞE
(19 Ağustos 2011)
İki kez gittiğim ve güzel anılarla ayrıldığım bu hüzünlü şehir,çok acı günler geçirmiş..Şehir tamamen yıkılmış ve yanmış,yüzbinler ölmüş..Bugün restore edilmiş olan şehir merkezindeki binalar,arşivler de yok olduğu için halktan toplanan fotolara göre restore edilmiş..Sizin de belirttiğiniz gibi insanlar çok kibar..Trende eşyanızı taşımaya yardım eden ve kibarca hanımların elini öpen kim kaldı Avrupa da ? Anılarımı canlandırdığınız için çok teşekkürler..