Balkanlarda 12 Gün : 6 (Mostar)...

Split günlerinden sonra sıra Mostar yolcuğunda. Split limanının hemen karşısında otobüs terminali bulunuyor. Geldiğimiz gün aldığımız Mostar biletleri kişi başı 114 Kuna (16 Euro) tuttu. Bagaj bedeli ise 15 Kuna. Bu yolculuk seyahat süresince yaptığımız en uzun otobüs yolcuğu olacak. Otobüsümüz her zamanki gibi eski. Ya da dökülüyor demek belki daha doğru olur. Ancak manzara her zamanki gibi harika.

Sınır geçişimiz jet hızıyla gerçekleşiyor ve yaklaşık 5 saat süren yolculuğun ardından artık Mostar’dayız. Ve daha otobüs terminalinde iner inmez sekiz gündür üzerimizde olan o hafiflik duygusu kayboluyor, hafif bir sızı alıyor yerini. Mostar’da karşınıza çıkan hemen her binada Yugoslavya’nın dağılma sürecinde çıkan Sırp-Hırvat-Boşnak Savaşının izleri var.



Aslında 1991–1995 arasında bu bölgede yaşanları savaş olarak tanımlamak da pek mümkün değil. Savaşlarda bir savaş hukuku gözetildiği gibi karşılıklı süren bir çarpışma olur. Ancak burada Sırp milislerin yaptığı bir katliam yaşanmış resmen. İnsan önce binaların delik deşik görüntüsüne savaş hakkında bilgi sahibi olsa dahi bir anlam veremiyor, belki inanmak istemediğinden. Ancak bizim anlamakta zorlandığımız bu durumu insanlar bu kentte yaşamışlar. Yakınlarını kaybetmişler, evleri bombalanmış ve mezarlıklar gencecik insanlarla dolu. Mostar ve Saraybosna bize anlattı ki bir yerde bir savaşın yaşandığını bilmek başka onun izlerini yakından görmek bambaşka bir şeymiş.



Mostar otogarından şehir merkezine 15–20 dakikalık yürümeyle ulaşılabiliyor. Mostar köprüsüne çok yakın olan otelimize kısa bir yürüyüşle ulaşıyoruz. Otelimiz “Shangri La” karı-koca genç bir çiftin işlettiği çok güzel bir yer (iki kişi gecelik 50 Euro). Otele yerleşince hemen Mostar köprüsünü görmek istiyoruz. Otelden çıkar çıkmaz gördüğümüz ilk görüntü de harabe bir bina. Otel sahiplerine bu binayı sorduğumuzda, savaştan önce okul olduğunu ve bombalandığı belirtiyorlar. İnsanların konutlarını kurşunlayan zihniyetin okulları dahi bombalaması beklenir tabi.

Mostar köprüsünün bulunduğu alana ulaştığımızda fark ediyoruz ki, burada görüntüler çok tanıdık. Türkiye’ye dönmüş gibi olduk bir anda. Hediyelik eşyaların çoğu Türkiye’den gelen ürünler. Türk kahvesi, baklava, tulumba tatlısı, sarma gibi Türk yemekleri ise her yerde. Hediyelik eşya ve yemek yeme faslını daha sonraya bırakıp o güzel Neretva üzerine kurulu köprüyü görmeye gidiyoruz.



Fazla uzun sürmüyor tabi, burası küçücük bir alan sonuçta. Mimar Sinan'ın öğrencisi Mimar Hayruddin tarafından 1566 yılında inşa edilen köprü etkiliyor insanı. Köprünün güzelliği bir taraftan da yıkılmasına ilişkin görüntülerin zihnimizde canlanmasına yol açıyor. Bosna-Hersek'te başlayan iç savaş sırasında Mostar Köprüsü'ne ilk saldırıyı 1992'de Bosnalı Sırplar düzenlemiş, ardından 1993'te Hırvat tankları köprüye daha büyük bir zarar veren saldırılarını başlatmışlar. Kasım ayının sonunda ise köprü tamamen yıkılmış. Dev taşları, Neretva Nehri'nin sularına gömülmüş.

Savaş sonrasında Mostar Köprüsü' nün eski haline uygun olarak yeniden inşaası çalışmaları TİKA, UNESCO ve Dünya Bankası'nın desteğiyle 1997'de başlamış ve köprünün inşaatını bir Türk şirketi üstlenmiş. Dalgıçlar orijinal taşları nehir yatağından bulup vinçlerle çıkarmış ve köprü aslına sadık kalınarak yeniden yapılmış. İnsan bu köprünün güzelliğini görünce yıkımının kentte yaşayanlarda yarattığı travmayı tahmin edebiliyor. Bu kent bu köprünün etrafında dönüyor, köprü olmasa şehrin var olmasının bir anlamı yok sanki. Diğer taraftan Mostar Köprüsünün, şehrin Müslüman ve Hırvat kesimini birbirine bağlaması dolayısıyla, yıkımının bu kentin ruhu olan hoşgörü ve çeşitliliğin reddi gibi anlamları da var elbette.



23 Temmuz 2004 tarihinde yeniden açılan köprü eski Mostar şehriyle birlikte 2005 yılında Dünya Miras Listesi'ne eklenmiş. Savaşın bir daha ne buralara ne de Dünyada başka herhangi bir bölgeye uğramamasını dilesek de bugün çok uluslu bir yönetim tarafından idare edilen Mostar' da savaş döneminde başlayan bölünmelerin hala devam ettiği söyleniyor. Hırvatlar nehrin batısında, Müslümanlar ise doğusunda yaşamakta, savaş sırasında şehirden ayrılan Sırplarsa bir daha geri dönmemiş.



Köprünün üzerinde biraz vakit geçirdikten sonra bir de Neretva kıyısına inelim diyoruz. Neretva Nehri, Adriyatik havzasının en büyük nehri ve Hırvatistan ile Bosna-Hersek’in en önemli taze su kaynağı olmasının yanı sıra bu güne kadar gördüğüm en güzel nehirlerden birisi. Avrupa kentlerinin ortasından geçen diğer nehirler gibi boz bulanık değil yemyeşil ve buz gibi. Suyu içme isteği duyuyor insan. Ayrıca turistlerden bir kısmı bu buz gibi suya girerek yüzüyorlar bile. Biz suya sadece ayaklarımız sokmakla yetiniyoruz ama su gerçekten de buz gibi, pek fazla kalamıyor suda ayaklarımız.



Mostar köprüsünde turistlerden aldığı para karşılığında Neretva’ya atlayan gençler de var çevremizde. Eskiden köprüden Neretva’ya atlamanın evlenme çağındaki erkeklere evlilik için ön şart olarak sunulduğu da anlatılıyor bir taraftan. Nehrin güzelliği karnımızı acıktırdı. Konoba Şadırvan adlı lokanta Türk tipi döşenmiş bir lokanta. Biz de buranın güzel ortamında, sarma, cevapi denilen Boşnak köftesi ve baklava deniyoruz.

Bosna’da genel olarak yeme içme fiyatları çok ucuz hatta Türkiye’den de ucuz diyebilirim. Ayrıca tatlar Türk damak tadına uygun elbette. Yemek severler için cennet yani burası. Cevapi, Bosna’da neredeyse her yerde çok güzel yapılan bir ızgara köfte. Boşnaklar bunu bir çeşit kremayla birlikte tüketiyorlar. Ayrıca burada ayran isteyince size sulu yoğurt getiriyorlar biraz su ekleyip bizim bildiğimiz ayran kıvamına getirmek mümkün tabi. Baklava da Türkiye’de yapılan ev baklavaları tadında. Ancak sarmaların bizde yapılanlarla ilgisi yok, denemeyin bence.



Bunca yemeğin ardından ne güzel gider? Tabiî ki bol köpüklü bir Türk kahvesi. Biz de Türk konsolosluğunun hemen yanında sade Türk kahvelerimizi içelim diyoruz. Bu arada kahveler Türkiye’dekinden biraz daha değişik servis ediliyor. Şekerler fincanın dışında ve yanında lokumla servis edilen kahvemizi keyifle bitiriyoruz, böylelikle Mostar gezimiz de bitmiş oluyor. Ertesi gün erkenden Saraybosna’ya yollanacağımızdan otelimizde dinleniyoruz…

Saraybosna’da görüşmek üzere…


Serinin Diğer Yazıları

Balkanlarda 12 Gün : 1 (Podgorica-Budva)
Balkanlarda 12 Gün : 2 (Kotor)
Balkanlarda 12 Gün : 3 (Dubrovnik)
Balkanlarda 12 Gün : 4 (Korçula Adası)
Balkanlarda 12 Gün : 5 (Split)


 Yazılan Yorumlar...
Erdin İVGİN
(09 Ocak 2012)
Ankaradan 1300 km uzakta Mostarda Anadoluyu, mimarisini, yemeklerini, kahvesini bulmak çok güzel. Bizlerin mutlaka bu kenti görmesi gerekiyor. Gülşah eline sağlık.
Gülşah
(14  Aralık 2011)
Hakan Üstat ve Neşe Hanım Merhabalar...
Neşe Hanım, Mostara eğer Dubrovnikten geçecekseniz yol çok daha kısa sürecektir elbette Split ve Mostar arası daha uzak bir mesafe dediğiniz gibi.Dubrovnikten ise günübirlik, gidip gelinebilir diye düşünüyorum.
Hakan üstat, size de iyi geziler diliyorum...
NEŞE
(13  Aralık 2011)
Ben de Hakan ın alıntı yaptığı cümlenizi çok beğendim,çok doğru,aynı duyguları birçok yerde yaşadım.Dubrovnik e gidenler,günübirlik turlarla Mostar a ulaşmışlar,siz Split ten geçtiğiniz için yol 5 saat sürdü herhalde diye düşünüyorum,çünkü ben kiralık araba ile Dubrovnik ten günübirlik düşünmüştüm kendi planlarımda..Teşekkürler...
hakangeziyor
(12  Aralık 2011)
"Mostar ve Saraybosna bize anlattı ki bir yerde bir savaşın yaşandığını bilmek başka onun izlerini yakından görmek bambaşka bir şeymiş." Yaşanan dramın ve karşılaşılan güzelliklerin oluşturduğu tezatla aklımda yer eden Mostar ve Saraybosna için ne kadar doğru bir tespit. Bir tarafta hüzün kol gezerken turistik bir seyahatin parçası olmak. Kader mi diyelim ne diyelim bilmiyorum. Sayende Balkanlar gezimiz tüm hızıyla sürüyor Gülşah.
Kalemine sağlık.
Lüksemburgdan sevgiler.