MİDİLLİ - Komşu Ada

Bu yaz Ağustos ayında bir Yunan Adası olan Midilli’ye gittim. Bizim Midilli dediğimiz adaya Yunanlılar “Lesvos” diyorlar. Bu ada komşu ülke Yunanistan ile aramızdaki Ege denizinde yer alan Sakız, Sisam, Mikanos ve Rodos gibi adalardan sadece bir tanesidir. Akşamları ışıkları, gündüzleri dağları, tepeleri Ayvalık’tan rahatça görülebilir. Sanki, uzansam tutabilecekmişim gibi yakındır Midilli.

On yıldır yazları Ayvalık’a, dedemin yazlığına gideriz. Ayvalık Ege bölgemizdeki şirin bir yerdir. Ayvalık’tan bakınca Midilli tam karşınızda durur. İlk kez 2010’da Türkiye ve Yunanistan arasında yapılan anlaşma ile Türk turistlere vizenin kalkmasıyla birlikte on yıldır uzaktan baktığım ve nasıl bir yer olduğunu çok merak ettiğim adaya bu yıl ayak basma şansını sonunda yakalayabildim.

Midilli’ye bir feribotla gittik. En üst katı açık, alt katı ise kapalı olan bu büyük feribot Ege’nin derin mavi sularında giderken arkamızda bembeyaz köpükten bir iz bırakıyordu. Yolculuğun tam ortasında feribotta dalgalanan ay yıldızlı bayrağımız bir tayfa tarafından indirilerek özenle katlandı, yerine mavi beyaz Yunan bayrağı çekildi. Beni çok şaşırtan bu olayın nedeni Yunan karasularına girmemizmiş.



Bir buçuk saatlik deniz yolculuğunun ardından Midilli’nin en önemli limanı olan Mitlini’ye vardık. Yemyeşil ve dağlık bir yerdi. Dağın tepesinde eski ve kısmen yıkılmış olan kale dikkat çekiyordu.

Kiraladığımız bir arabayla Midilli‘nin güzelliklerini keşfe çıktık. Midilli’nin dar, dik ve dolambaçlı yollarında ilerledik. Tepedeki manzara gerçekten görülmeye değerdi. İlk durağımız seramikleriyle ünlü Kalloni oldu. Şirin beyaz renkli iki katlı Rum evleri, renkli boyalı kapı ve pencereleriyle Akdeniz mimarisini yansıtıyordu. Yöre halkı çok eskiden kalma geleneksel el sanatı seramiklerle geçimini sağlıyordu. Tüm kasabadaki, evler, bahçeler, dükkânlar rengarenk bardak, çanak ve tabaklarla doluydu.

Bir süre sonra Skiminea’ya geçtik. Taş döşeli yokuştan inerek hoş manzaralı küçük bir balıkçı kasabasına geldik. Buradaki en dikkat çekici yapı burundaki kayanın üzerine yapılmış küçük ama sevimli bir kiliseydi. Turistler bu kilisede mum yakıp dilek diliyorlardı. Aynı zamanda denizcilere yol gösteren bir deniz feneriydi burası.

Daha sonraki durağımız Mantamados’tu. Burada kıyı boyunca sıralanmış şipşirin pek çok restoran ve kafe vardı. Renkli ve zevkli döşenmiş bu kafeler doğrusu çok hoşuma gitti. Oturduğumuz restoranda mönüyü incelerken tel kadayıfı görünce hepimiz çok şaşırdık. Garsona sorarsanız bu bir Yunan tatlısıydı… Aynı şekilde Yunan kahvesi diye sundukları kahve bildiğimiz Türk kahvesiydi.



Son olarak Petra adlı plajların bulunduğu turistik yere geldik. Burada irili ufaklı pek çok otel ve pansiyon vardı. Tüm tesisler çiçeklerle süslenmişti, deniz öyle temizdi ki, içinde yüzen balıklar bile görülebiliyordu. Petra’dan baktığımızda karşıda denizin öte tarafında gördüğümüz büyük kara parçası Çanakkale’ydi. Çanakkale’ye bakarken Kurtuluş Savaşı’nda kahramanca çarpışarak can veren şehitlerimiz aklıma geldi. Bir yandan üzüldüm, bir yandan gurur duydum.

Yunanlılar Kurtuluş Savaşı’nda düşmanımızdı. İzmir ve çevresinde onlarla savaşmış ve düşmanı topraklarımızdan çıkartmıştık. Bir zamanlar düşman olduğumuz bir ülkeye turist olarak gitmek bende garip bir his uyandırdı. Birden aklıma Atatürk’ün “Yurtta Barış Dünyada Barış” sözü geldi. Artık savaş bitmişti ve çok kan dökülmüştü. Barış ve dostluğun dünyamız için ne denli değerli olduğunu bir kez daha anladım. İki ülkenin bundan sonra hep barış içinde olmalarını diledim. Bu duygularla geri dönerken hava kararmaya başlamıştı. Mitlini limanı güneş batarken çok alımlı gözüküyordu. Bu kez de karşımızdaki Ayvalık’ın ışıklarını görebiliyorduk.

Karanlıkta Ayvalık limanına yaklaşırken dilimiz, dinimiz ve tarihimiz farklı olsa da komşu ülke Yunanistan’a ne kadar yakın, yemekler ve müzikler açısından ne kadar benzer olduğumuzu fark ettim.





A. BATU CANGÖZ - Yapacağınız Midilli seyahati ile komşu ülke Yunanistan'a ne kadar yakın, yemekler ve müzikler açısından ne kadar benzer olduğumuzu bir kez daha fark edeceksiniz.

Not: Bu yazı, Evliya Çelebi’nin doğumunun 400. yılı anısına hazırlanan ve tüm geliri UNICEF Türkiye Komitesi’ne bağışlanan “Torun Çelebiler Seyahatnamesi, 2011” adlı kitaptan editörlerin özel izni alınarak yayımlanmıştır.


 Yazılan Yorumlar...
NEŞE
(04 Ocak 2012)
Geçen yıl haziran ayında bu güzel adada bir hafta geçirdim ve bu köşede uzun uzun 4 bölüm halinde anlattım...Bana bu güzel gezimi bir kez daha hatırlattın ,çok teşekkürler..