Arabamla Dünya Turu – Kanada 2 (Whitehorse)

Akşam Whitehorse’taki bir motele vardığımızda saat akşam altı buçuk, o gün yaptığımız yol da 538km idi. Biraz Whitehorse’dan bahsedelim. Whitehorse, Yukon Bölgesi’nin başkenti. Yukon bir böge, eyalet değil. Kanada’da toplam 13 bağımsız bölüm var ve bunların 3’ü bölge, 10’u eyalet. Alberta, Britanya Kolombiyası, Manitoba, New Brunswick, Newfoundland ve Labrador, Yeni İskoçya, Ontario, Prens Edward Adası, Québec, Saskatchewan Kanada’nın eyaletleri. Yukon, Nunavut ve Nort West’e (Kuzey Batı) bölge olmak hakkı tanınmış, yalnızca. Sanırım, yüzölçümlerine göre nüfuslarının çok düşük olması yüzünden böyle bir statü verilmiş.

FOTOGRAF: public domain / Wikimedia Commons

Şimdi, başkent deyince insan şöyle şanlı şöhretli bir şehir bekliyor, değil mi? Ne gezer? Avuç içi kadar bir şehir. Akşam saat 8 dediniz mi, sokaklar inlerle cinlerin maç yapmaları için boşaltılıyor. Starbucks gibi, her yerde neredeyse 7 gün ve 24 saat hizmet veren bir kahveci zinciri bile burada -örneğin- Pazar günü kapalı, diğer günler de akşam sekizde paydos ediyorlar, falan. Akşamlar açık bulabileceğiniz tek yer pub’lar. Bütün bunların sebebi, Whitehorse’da sadece 24,000 kişinin yaşıyor olması. Zaten Yukon Bölgesi’nin toplam nüfusu da 32,000. Yüzölçümü mü? O da 483,450km². Yani, kişi başına 15km²’den biraz fazla alan düşüyor. Ne bolluk, değil mi?

Alaska’ya doğru hezimet
Ertesi sabah Alaska’ya geçmek ümidiyle kaldığımız motelden ayrıldık. Bu sefer arabanın deposu dışında, 2 tane jerry-can’e (yakıt bidonu, toplam 40lt) de mazot doldurtup, Alaska Otoyolu’ndan doğru sınıra hareket ettik. Yolda bir yandan Amin Maoluf’un “Semerkant” kitabını dinliyoruz, I-Pod’uma yüklediğim sesli kitaplardan. Yaklaşık 80km sonra arabanın çekişinin düştüğünü hissettim. Bir süredir (yaklaşık 15 dakika), burnuma bir yanık kokusu geliyordu ama, çalışmakta olan ısıtıcıdan geldiğine yorup, fazla önemsemiyordum. Çekişin düştüğünü hissettiğimde hemen vitesi boşa aldım ama, çok geçti. Motor sıkışarak stop etti. Kenara çektim ve kaputu açtım. Ben bu filmi bir yerde görmüştüm. Hatırıma Moğolistan’daki hazin hikâyem geldi. Motor “tütüyor”. Bekledik; yaklaşık 1.5 saat. Motor soğudu, tapayı açtım ve su doldurdum. Zırnık su kalmamış, belli. 9lt’ye yakın su aldı. Kapak contasını -yine- yaktığım kesin de, kapağa -yine- bombe yaptırdıysam, ayvayı yedik, demektir.

Acil ihtiyaçlarımızı bir çantaya doldurup, arabayı emniyete alıp, geriye, Whitehorse’a doğru otostop yaptık. Geçen ilk araba durdu. İçinde 3 tane Kuzey Amerika Yerlisi var. Burada onlara resmi olarak “First Nations” deniyor, yani İlk Uluslar. Gayr-i resmi olarak da “Indians”. Arabanın içerisinde üçünün de içtiği sigaradan dolayı kesif bir duman ve yoğun bir alkol kokusu var. Ben pek çekinmedim ama, anladığım kadarıyla Buket durumdan pek hoşnut değil. Yol boyunca, şoförün yanında oturan yerliyle muhabbet ederken, bir yandan da Lando’yla ilgili başımıza gelebilecekleri düşünüyorum.

Whitehorse’a vardığımızda, arabayı çektirebileceğimiz birisinin evinin önüne bıraktılar bizi. Jerry’nin kamyonuyla Buket’i, bundan sonra kalacağımız otele götürdükten sonra, Lando’yu almak üzere yollandık. Gidip dönmemiz 2 saatten kısa sürdü. Jerry yolda cep telefonuyla, bizi kabul edebilecek bir tamirci bulabilmek için tanıdıklarını aramaya başladı. Son olarak, Whitehorse’un girişinde bir tamirciye girdik. Oradan da hayır yok ama arama faaliyetleri iki koldan yürütülüyor artık. Sonunda hayırsever birini bulduk; telefonda söylediğine göre, daha önce birkaç Land Rover’ı iyileştirmiş. Jerry, yoldayken arayan bir kişinin arabasını da çekmek için sabırsızlanıyor. Tony’nin garajı Lonewolf’un önüne yanaştığımızda kapalı olduğunu gördük ama, kapıda 15 dakika sonra döneceğine dair bir mesaj asılı. Lando’yu kamyonun üzerinden indirirken George çıkageldi; Tony’nin teknisyeni. Böyle bir arabayla dünya seyahatine çıkmış olmamdan dolayı beni “iltifatları”yla onurlandırırken Tony de teşrif etti. Bir Land Rover’in kapak contasını değiştirmek konusunda kuşkuları var. Üstelik, problemin yalnızca kapak contasıyla kalmayabileceğini, daha büyük sorunlarla karşılaşılabileceğini düşünüyor. Neyse ki, yanımda -bu sefer- kapak contası var. Ayrıca, olası bir manifold contası ve termostat problemi için de hazırlıklıyım. Tony’le bir süre konuştuktan sonra, ertesi gün kapak contası değiştirmek için gereken fiyatı çıkartmayı kabul etti ve ardından beni otele bıraktı. Ama, her halükarda, işe Çarşamba başlayabilecek. Buna da şükür, ne yapalım.

Whitehorse’tan bir resim… Tarihi “Klondike” kıçtançarklısı. Yukon Nehri boyunca gezinti için kullanılırmış

Salı günü öğleden sonra Tony’yi aradım. Bir Land Rover Defender 300Tdi için kapak contasının değiştirilmesi konusunda işçilik süresi için herhangi bir veriye ulaşamadığını söyledi. Ben de ona, Vancouver’da supap keçelerini değiştirttiğim tamircinin adı ve telefonunu verdim, istediklerini sorabilsin diye. Birkaç saat sonra görüştüğümüzde, 12-15 saat arası işçilik gerekeceğini öğrendiğini, ancak yine de daha farklı problemlerle karşılaşmamız durumunda tablonun da değişebileceğini söyledi. Biliyorum başıma gelecekleri ve hazırlıklıyım. Akşam Otokar’a ve Hüseyin’e (Oto Mekanik’in sahibi) durumu anlatan birer mesaj gönderdim, konuyla ilgili tavsiyelerini sormak için. Ertesi sabah, gelen cevapları da okuduktan sonra, Tony’i aradım. Ya o yapacaktı, ya da kapalı bir yer bulup, bu işi ben halledecektim. Yoksa, en yakın Land Rover tamircisine, yani Vancouver’a uzaklığım 2,750km ve Lando’yu oraya taşıtmak gibi bir niyetim yok. Ya böyle çözeriz, ya da ben bu seyahatin rotası hakkında külahımı koyup yeniden düşünürüm.

Tony’e, bu işin üstesinden birlikte gelebileceğimizi söyledim; kabul etti. Çarşamba sabahı saat 9:30’da Lonewolf’taydım. Öğleden sonra kapağı sökmüştük. Durum beklediğimden de vahim. Kapak contasının yanması dışında, -yine, yani Moğolistan’daki gibi- kapak da bombe yapmıştı. Ancak, bu sefer daha az; Moğolistan’da bombe binde 500 (yani, 0.5mm) iken, şimdi binde 19 (yani, 0.019mm). İyileşme var. Böyle gidersem, üçüncü seferde binde 8 (yani 0.008mm) toleransının içinde kalabilir ve kapak değiştirmekten kurtulabilirim. Bu sefer de kapağı değiştirmem gerekiyor, aslında. Ancak, yine Moğolistan’daki gibi 2 hafta buraya saplanmak gibi bir niyetim yok; hele Buket de yanımdayken. Bu sefer kapağı taşlatacağım. Tony’nin söylediğine göre, Whitehorse’ta bu işi iyi yapabilecek bir yer varmış. Ertesi sabah oraya gidiyoruz.

Kapağın taşlanması Perşembe günü öğleye bitti. Hayret! Demek ki, Kanada’da bazen işler hızlı da görülebiliyormuş. Temizlik, yeni contalar, kapağın takılması ve motorun toplanması ise Cuma günü saat 15:30’u buldu. Supap ayarı, motor yağı ve suyunun konması ve çalıştırma… Durum iyi görünüyor. Kısa bir deneme turuna çıktık. Rampada biraz zorladık. Problem yok gibi… Cezamı ödeyip, Tony’e veda ediyorum. İşin Cuma akşamına yetişmiş olması büyük şans. Aksi halde Pazartesi’ye kalacak ve tüm hafta sonunu burada geçirecektik.

Tony’yle Lonewolf’ta, Lando’nun son dikişlerini atıyoruz

Lâzım olabileceğini düşünerek Tony ile ilgili kontak bilgilerini veriyorum:
Tony Fok
Lonewolf Autotech
237b Tingit Road
Whitehorse, Yukon Y1A2Z1
Tel : (867) 633-3999
Mobil : 334-3967

Tony titiz çalışan, detaylara dikkat eden, bilgili ve tecrübeli bir usta. Ayrıca, çok zengin (ama gerçekten çok) bir avadanlık koleksiyonu var. Benim gibi, her işi uygun aleti ile yapmaya meraklı olanlar için bire bir.

Cumartesi sabahı, kalan yerinden devam etmek üzere, Alaska’ya doğru yola koyulduk.

Yola devam, Alaska’ya geçiyoruz
Bu sefer motor konusunda çok dikkatliyim; neredeyse her 100km’de bir durup bildiğim tüm olası su kaçağı noktalarını kontrol ediyorum, depodaki su seviyesine bakıyorum, motor yağı seviyesini inceliyorum, egzost gazında duman olup olmadığını gözlüyorum… Aynı arıza ile Lando’nun kapak contasını bir daha yakar ve üstüne kapağa bombe yaptırırsam, bu sefer bir uçurumdan aşağıya atmayı düşünüyorum. Belki, içinde ben de olurum. Şimdilik bir şey yok görünüyor.

Bugün hedefimiz Alaska’ya geçmek. Sınırın Kanada tarafındaki kontrol noktasına vardığımızda kimsenin kontrol edeceği yoktu bizi. Buket arabayı yolun kenarına parketti. Pasaportlarla en son Stewart’taki sınır polisinin süresini 15 Mayıs’a kadar uzattığı belgeyi yanıma alıp, binadan içeri girdim. İçerideki toplam 2 görevliden erkek olanı, oturduğu yerden suratıma garip garip bakıp “Evet?” diye sordu.
- Şey, ülkeden çıkıyorduk da…
- İyi, güle güle
- Hayır yani şeytmiştim, hani damga, form doldurma, imzalatma falan…

Adam yüzüme, sanki Jüpiter dilinde konuşuyormuşum gibi boş ve anlamaz bir şekilde baktı. Sonra, Stewart’taki polisin “bunu çıkarken sınırda verirsin” diye tembihlediği kâğıdı kaldırıp, “Şunu” dedim, “…vereyim, hiç olmazsa”. Yerinden doğruldu, bankoya yanaşıp, kağıdı aldı. Elinde evirip çevirdi, sanki ilk defa gördüğü bir belgeymiş gibi anlamaya çalıştı. Sonra “Araba burada mı?” diye sordu. “Evet, şu dışarıdaki”. “Peki, iyi yolculuklar!”. “Sağol!” da, hani bir motor numarası, şase numarası, plaka falan kontrol etseydin birader. Ya şimdi ben Kanada’dan araba kaçırıyorsam da, buna sen alet oluyorsan? Kim nasıl hesap sorar, hiç korkmuyor musun? Neyse!

Gelecek yazıda Alaska’dayız.


airbanks’te, Riverview RV Park’tan… “Şerefinize!”