Tren Gelir Hoş Gelir

Düşünün, hangimizin yaşantısında trenle ilgili bir anı yoktur ki… Hele hele bizim yaşımızdakilerin çocukluk, gençlik anılarında ne çok yeri vardır. Erkek çocukların “çuf çuf” larını hatırlayın, plastikleri, metalleri, tahtaları, pahalıları, raylıları ve hele de meşhur “Marklin” markayı unuttunuz mu? Minik tren, yapay dağlar, kasabalar, istasyonlar arası dolaşır, tünellere girer, viadüktler aşardı, vitrinlere kurulu bu dünyaların üzerine, yılbaşına yakınsa, bir de yapay karlar yağardı ve biz küçükler ,özellikle erkek çocuklar vitrine yapışır seyrederlerdi Beyoğlu nun oyuncak mağazalarında. Buharlı trene en son 1968 de İstanbul-Bağdat hattında binmiştim, o günden bugüne hep böyle nostaljik bir gezi yapmayı hayal ettim.

Karaormanlar gezimizin ön araştırmasını yaparken rastladım ona. Keşfimi eşimle paylaştığımda, artık kesinleşmiş gibiydi nostaljik turumuz. Eşim çocuklar gibi sevindi, gün kararlaştırıldı, plan-program yapıldı ve Karaormanlar’daki köyümüzden erken sayılabilecek bir saatte ayrıldık.35-40 km. güneydeki Blumberg istasyonundan bineceğiz trene. Bilet gişesi saat sekizde açılıyor ve dokuzda kapanıyor, sabah ve öğleden sonra olmak üzere günde 2 tur var… Yani öyle her istediğimiz gün ve saatte bu trene binemiyoruz. Erken gidip bilet almamız gerekli çünkü otobüslü tur gruplarının da gelebileceğini yazıyor kaynaklar.

BLUMBERG İSTASYONU

Saat 8.30 da gişenin önündeyim, otobüsler henüz gelmiş, millet gişe önünde birikmeden biletimizi alıyorum hemen. Karaormanlar bölgesinde yapılan konaklamalarda “misafir kartı” veriliyor konaklama tesisleri tarafından, trenlere bedava binebiliyorsunuz. Kartımız sayesinde de bize bu nostaljik tren hattında kişi başı 1,5 € luk indirim yapılıyor ve iki bilete 15.50x2=31€ ödüyoruz.

Hava serin ve hafif yağışlı, rahatsız etmeyen, sanki nem bulutu gibi bir yağış. Tren hattımızın ilginç bir adı var: Sauschwanzlebahn = domuz kuyruğu hattı… 25 km.lik ve aynı domuz kuyruğu gibi spiraller çeviren bir hattın üzerinde ilerleyeceğiz,1890 da stratejik nedenlerle yapılan bu yol, şimdi Almanya nın koruma altındaki teknik ve kültürel anıtları arasında yerini almış vaziyette. Eski İsviçre sınırında bulunan istasyon, aynı zamanda bir gümrük binası görevini de yapıyormuş o zamanlar.19.yy.teknolojisi ile yapılmış viadüktler, spiral yokuş ve inişlerin olduğu tüneller aşacağız. Hele bu tünellerden bir tanesi 700 mt. çapında bir spiral çevirerek,1700 mt. devam edecek. Yol üzerinde üç istasyonda duracağız ve dördüncü istasyonda, Weizen de inip, yarım saat molanın ardından yeniden dönüşe geçeceğiz.

Saat tam 9.00 da eski istasyon binasındaki demiryolu müzesi açılıyor.

DEMİRYOLU MÜZESİ

Eski personel üniformaları, araç-gereçler, fenerler, biletler, teknik özellikler biraz da amatör bir ruhla sergilenmiş. Dışarda kalabalık artıyor, erken gelmemiz işe yaradı, bileti bitiren gişe kapanıyor, yaz mevsiminde bilet bulmanın ve kuyrukta beklemenin güçlükleri konuşuluyor etrafta. Uzaktan bir “çuf çuf” sesi ve uzun bir düdükle birlikte buharlar arasından gözüktü bizim kara tren

TREN GELİR HOŞ GELİR - ÇAĞDAŞ BANLİYÖ

Gerçekten de türküye çok uygun olarak “hoş geliyor”. Yerlerimiz numaralı, telaşa, itiş-kakışa yer yok bu ülkede. Herkes yerini aldı, arkamızdaki koltuklara yerleşen 2 çocuklu aile meyvaları çıkardı bile kutulardan. Tam karşımızda 2 hanım oturuyor, birisi çok kısa saçlı, efe tavırlı, diğeri zarif ve kırılgan, biraz samimi oturuyorlar, bu yolculuk ilginç olacak..

Saat tam 10.05 de hareket ediyoruz, gittikçe hızlanan tempo ve çuf-çuf larla monoton tren sesinin ilginçliğini japon turistler ses kaydı yaparak ölümsüzleştiriyorlar.

BÜFE VAGON 1956 DAN – VE BİLETÇİ


Orta yaşlı Alman grup,kasa ile trene yükledikleri biralarını kafaya dikiyorlar. İlginç giysisi ile 19.yy dan fırlayan biletçi herkesi selamlayarak biletleri kontrol ediyor.

Üzerinden geçtiğimiz viyadüklerin altından günümüzün modern karayolları, köy yolları ve gerçekten tablo gibi köyler geçiyor.



Tüneller ise çeşit çeşit, uzunu, kısası, spirali, yokuşlusu, inişlisi her türlüsü mevcut. Tünellerden geçerken karşımızdaki hanım ikili, korkma numarası yaparak sarılıyor birbirine, arkadaki çocuklar ise neşe çığlıkları atıyor.Üç küçük istasyonda duruyoruz ama pek inen-binen olmuyor. Bazen yeşil bir tünelin, ormanların arasından, bazen kayaların arasından süzülüyoruz monoton seslerle. Vagonlarımız 1956 da demiryollarının hurdaya çıkardığı vagonlar. Koltuklar ahşap, başımızın üzerinde file çanta koyma bölümleri var, eski filmlerdeki gibi. Tünellere girerken makinist biraz gösteri yapıyor,düdüğü uzun çalıyor ve buhar vanalarını açarak dumanlar arasında ilerleyen bir hava veriyor kara trene.Yarım saat sonra Weizen istasyonuna geliyoruz.

KARA TREN WEİZEN DA – WEİZEN DAN HAREKET


Burası son nokta, yarım saat moladan sonra yine Blumberg e dönüşe geçeceğiz. Organize otobüs turu ile gelenlere güzel kahvaltılar hazırlanmış, onları karayolundan izleyerek bu istasyona gelen otobüslerle yapacaklar dönüş yolunu.

Weizen biracılık açısından önemli bir isim, bizim de çok beğenerek içtiğimiz filtre edilmemiş, bulanık görünümlü bira burada üretiliyor, o halde ne duruyoruz, köşedeki bira büfesini bekletmeyelim, susuzluğumuzu giderelim.

Yarım saatlık molanın ardından bu kez başka ve daha eski vagonlarda yerimizi alıyoruz.Bilet keserken herhalde buna da dikkat ediliyor,gidiş ve dönüş vagonlarının değişik olmasına dikkat ediliyor,görgü-bilgi açısından.Buharlar kapladı yine sağı-solu,düdük uzun uzun çalıyor,monoton ses giderek hızlanan tempo ile artıyor ve kara tren hareket ediyor.Ellerimizde plan,her geçtiğimiz tünel ve viadüktleri biz de takip ediyoruz.

11.35 de Weizen den kalkan trenimiz,bir saat sonra Blumberg istasyonuna varıyor.Kara tren menzile vardı….Hava biraz daha iyi,güneş yer yer parlamaya başladı… Biz kara tren i geride bırakıp, renkli Titisee ye doğru yola çıkıyoruz. Sabah saatlarının monoton ama çok nostaljik tren sesleri yerini kuş seslerine ve renkli göl manzaralarına bırakıyor.

TİTİSEE YE YAKLAŞIRKEN

Titisee, Karaormanların tam ortasında, çok turistik, çok cici ve şık bir kasaba ve minicik gölün etrafındaki bir-iki köyle birlikte bölgenin gözbebeği.

Etrafı dağlarla, yemyeşil ormanlarla çevrili, burası bir kür yeri,850 metre yüksekliğin güzel havasında yürüyüşler, gölde bot turları, şık kafeler, şarap ve bira keyifleri turistleri bekliyor. Biz de dalıyoruz kasabanın hediyelik eşya dükkanları ile dolu ana caddesine.

ANA CADDE - BİR DÜKKANDAN

Yöreye özgü guguklu saatlar,porselenler,ahşap objeler,yöresel kıyafet ve şapkalar doldurmuş albenili vitrinleri.

Sağda göl kıyısında güzel ve şık oteller var, pencerelerinden, bahçelerinden çiçekler fışkırıyor.

ŞIK OTELLER - İSKELE

Göl kıyısında tura hazırlık yapan tekneler var,kaptanlar ve yardımcıları sanki okyanus geçecek uzak yol kaptanları gibi denizci üniformalarını giymiş,şapkalarını da takmışlar.Ana caddeden Japonlar ordular şeklinde akıyor, bir Japon grubu da bisiklet kiralamışlar, fır dönüyorlar gölün kıyısında. Sapanca dan daha küçük şu gölde ne numaralar var turistleri çekmek için.




SAATÇİ DÜKKANI - OLD TİMER

Karaormanların tam ortasındaki bu güzel göl kıyısında buralara özgü vişneli pastadan yememek ayıp olur. Kahve-şarap-pasta molasından sonra kasabanın parkını da keşfediyoruz göl kıyısında.

ŞEHİR PARKI

Yemyeşil çimenler mavi göl ile kesiliyor, mavi göl, yine koyu yeşil ormanlı yamaçlara, yamaçlar bu kez sonsuz gökyüzüne açılıyor, ne renk cümbüşü! Parkın yamaçlarındaki bir bank da orta yaşlı bir hanım ağız mızıkası çalıyor, güzel vals sularda yankılanıyor. Yürüyüş yapan bir çift fotoğrafımızı çekmeyi teklif ediyor ,bu fırsat kaçmaz, böyle gezilerde hep birbirimizi çekmekten , birlikte fotoğrafımız o kadar az ki.

SAATÇİ DÜKKANI - OLD TİMER


Akşamüstü güneşi çok güzel ısıtıyor bu haziran akşamını, köşedeki meyvacının tezgâhlarındaki çileklerin rengi bile daha canlı gözüküyor.

Yamaca doğru, güneşin son ışıklarının vurduğu Gasthaus Pferdestahl (at ahırı)çok cazip gözüküyor akşam yemeği için. Köyümüze bir saatlik mesafedeyiz, yemeği burada yemek güzel olacak, saat 20.30 da sıcak yemek için mutfakların kapanacağını da düşünürsek aynı zamanda akılcı bir karar. Yemek işi eşimde, o seçiyor nerede yiyeceğimizi ve hep doğru seçimler oluyor neyse ki. Ana yemek, şarabımız, tatlı ve kahvemiz 37 € ödüyoruz, pahalı mı ?
Günün sonuna geldik bir kez daha, neşeyle biniyoruz arabamıza, yeşil ormanlar, güzel çiftlikler arasından geçerek köyümüze yaklaşıyoruz, yarınki programa hazırlık yapmak lazım… Bakalım nereye?



 Yazılan Yorumlar...
NEŞE
(10 Eylül 2012)
Setenay hanım bu bölge her zaman güzel,baharda yürüyüşler,kışın karda aktiviteler,ne isterseniz mevcut..Yazın çiçekler bizi mest etti..Çok teşekkürler...
Setenay Süzer
(10 Eylül 2012)
Neşe Hanım merhaba,
Titisee,harika fotograflar ve sizin edebiyat tadındaki anlatımınızla bir başka güzel göründü gözüme.Kara tren yolculuğunuz ise gezinizin kreması olmuş,Sonbaharda kimbilir ne güzel olur o rota.Paylaşımınız için çok teşekkürler
Gülden
(06 Eylül 2012)
Yazi muhteşem Nese Hanim..Aynı zamanda da fotolar ile görsel bir şölen yaşattınız bize ..Ellerinize saglık
Erdin İVGİN
(05 Eylül 2012)
Neşe Hanım, elinize sağlık. Harika bir yazı ve yazıyı tamamlayan harika fotoğraflar. Keşke bizim ülkemizde de "Kara Tren" müze köşelerinden çıksa, düzenli seferleri olsa, hayata geri dönse.