Slovenya'nın Romantik Gölleri: Bled ve Bohinj - 3 (Son)


Bled Gölünde Pletna gondolları ile seyir mümkün olmayınca son derece sevimli iki Amerikalı genç kızın kiraladığı kayığa ortak olup yola çıktığımın ilk dakikasında, kürekleri kullanan sevgili Allie’in bu işte çok acemi olduğu anlaşıldı ama iş işten geçmişti. Benim için her koşulda gezi heyecanı hep baskın çıktığından olumsuz endişeyi aklımdan silip, yardımcı dümenci görevini üstlendim. Bizim oturma yön ve yerlerimizi gösteren ve nasıl kürek çekileceğini tarif eden kayıkçının direktifi ile  hareket eden Allie, kürekleri yerine oturtmayı 5 dk sonra başardı ama ,arkaya doğru kürek çekerken yönünü bulamayınca  ya sağa ya sola doğru yol alışlarda bir türlü doğru dürüst ilerleyemediğimizden zaman kaybı oluyordu. Gidilen
yönü tek ben gördüğümden
, “left left” ya da “right” diyerek yön vermelerimle 20 dakikalık yolu 35 dakikada tamamlayarak adaya varabildik.

 

  Bled Göl Kıyısındaki Kayıkhane ve St.Martin's Parish Kilisesi...
 

 Bled Kalesi ve Pletna Gondolu...
 

 Bled Kalesi...
 
 

Manzara müthiş güzeldi, etrafımızda artık dönmekte olan kayık ve Pletnalarla selamlaşmakta çok keyifli oluyordu. Allies kürek çekerken Briana ve ben bol bol fotoğralar çektik. Aydınlık  zamanda  yola çıkmıştık, adaya yaklaştığımızda güneş bir hayli alçalmıştı. İskelenin dubalarına kayığımızı bağladık, bizimkinden başka sadece bir kayık daha vardı, anlaşılan ziyaret için oldukça geç kalmıştık. Yarım saat sonra buluşmak için sözleştik ve kilisenin ünlü 99 merdivenini kendimi zorlamadan çıkmaya başladım.

 

Slovenya'nın sahip olduğu tek  ve doğal ada, Bled gölünün ortasında bulunuyor. Adanın önemli bir özelliği de arkeologların tarihöncesi zamana ait 124 mezar ve insan kalıntılarına rastlaması.  Adanın ikonu, Hz.Meryem’e adanmış kiliseye 99 merdivenle çıkılıyor, Sloven âdetlerine göre damat gelini kucağına alarak basamakların sonuna kadar çıkarıyormuş. Bu seremoniye rastlamak, Cumartesi günleri yapılan düğünler dolayısıyla daha olasılıymış. Kiliseden önce ada üzerinde, Slav mitolojisindeki bereket ve aşk tanrıçası Ziva adına inşa edilmiş bir tapınak bulunuyormuş. Kilise 1465 yılında, 54 mt lik çan kulesi ve ana sunağı ile Barok tarzında inşa edilmiş. İlerleyen zamanlarda depremler ve yıldırım çarpması sonucu hasar gördüğünde devamlı yenilenmiş, yan sunaklar ilave edilmiş, ana sunak Venedik ressamlarını çalışmaları ile 17 yy da bu günkü şeklini almış. Biz gittiğimizde kapanmış olduğundan, kilise ve küçük müzeyi ne yazık göremedik. İçerisinde sadece  4-5 Japon turistin olduğu (Bu dünyanın tadını Japonlar çıkarıyor, helal olsun onlara, para değerleri kıymetli olunca bol bol geziyorlar ve kazandıklarını en güzel şekilde  harcıyorlar), alışveriş ve bir şeyler içmek için cafe vardı. Vakitli gidilseydi ve zamanımız olsaydı değerlendirilirdi ama ben  bu masalsı adadan, gölün gün batımı güzelliklerini, çevre dağların görüntülerini, yansımaları  seyretmeyi ve  fotoğraflar çekmeyi tercih ettim.

 
 

 

 Ters ışıkta günbatımı manzarası...
 

 Allie adaya ulaştığımızda oldukça ustalaşmıştı...

 Bled Adasından göl manzarası...
 

 Bled Gölü adasındaki kilise ve çan kulesi...
 
 

Yarım saat nasıl geçti anlamadım. Bu arada Bled teki kayıkhaneye geri gelmiş, gün batımında, gölde tek tük kalan pletnalar yanında bizim kayığı göremeyince telaşlanan eşimin, 5 dakikada bir “nerde kaldınız, hadi artık dönün” uyarıları da artmıştı. Kızlarla buluştuğumuzda makinenin zaman ayarını yapıp birlikte bir hatıra fotoğrafı çektirdik. Küreklere bu defe Briana geçti, gelişin sonuna doğru gayet güzel deneyim kazanan Allie yerine yeni bir acemi kürekçi ile yol almak, zaman kaybına neden olacaktı ama kendi aralarında haksızlık olmasın diye öyle anlaşmışlardı. Bir müddet sonra Briana da kürekleri daha iyi kullanmaya başladı, akşam üstünün sakinliğinde, müthiş güzel manzaralı gölün durgun sularında kayıkla yol almanın keyfi çok hoştu. Bir ara her ikisini kadraja alabilmek için az sağa kımıldadım ki kayık devrilecek gibi sağa yattı, ardından düzeldi. Üçümüz de devriliyoruz  zannıyla nasıl korkmuşsak, düzelince uzun süre kahkahalarımız bitmedi. Her işte hayır vardır söylemi boşa değilmiş, kaçırdığım Pletna gondollarında en az 8 kişiyle bu yolculuğu yapmak bu zevki  verirmiydi bilmiyorum ama üçümüzde inanılmaz mutlu olduk.  Dönüş yolunda bol bol fotoğraf çeken Allie, İtalya-Floransa’da mimari-tasarım okuyormuş, Briana ise ABD’de fotoğrafçılık öğrencisiymiş.  İkisi de son derece zarif, aklı başında kızlardı. İskeleye vardığımızda Türk usulü  vedalaşıp, birbirimizle sarmaş dolaş olduk, anı fotoğrafları çektirdik. Onların sayesinde gerçekleştirdiğim bu etkinliği yapamasaydım yani, Bled te çekilmiş bütün fotoğraflarda yer alan bu masal görünümlü adaya gidemeseydim, içimde bir şeyler eksik kalacaktı.

 
 

 Bled Adası merdivenleri...
 

 Adada bir sunak...
 

 Üç cesur yürek :)
 
 

Eksik kalan en önemli yer Bled kalesi oldu ama bloğunda göl seviyesinden 137 m yüksekteki sarp kayalara kurulu kaleye çıkmak için orman içi yoldan nefes nefese sabah serinliğine rağmen kan ter için de ulaştığını yazan gezginin anlatımını okuduktan sonra, 9 günlük gezinin en başında kendimizi zorlamanın anlamı yok diye niyetlenmedim bile. Zaten vakitte yoktu, çıkış için funiküler şansı olsaydı yada Bled'e bir gün önceki gelişimizde erken varabilseydik,müthiş manzaranın seyri ve fotoğraf çekimi için mutlaka zaman yaratırdık.

 

 Bled Adasından bakışla Karavanke Dağları...
 

 Adadan dönüşte kürek kullanım sırası Briana'da...
 

 Günbatımı sonrası Bled manzarası...
 
 

Sabahın 7 sinden itibaren, her dakikasını dolu dolu yaşadığımız günün akşamında son bir gayretle dolaşıp, çarşıda açık olan dükkânlarda yakınlarımıza hediyelik için biraz alışveriş yaptık. Akşam yemeği için çok şık ve çeşitli restoranlar vardı ancak sakin sakin gezilen günün sonrası uzun zaman ayırıp, keyifle yenip içilirse güzel olurdu. Oysa hem yorgunduk hem de ertesi gün sabah 5.5 ta kalkacak Bled-Ljubljana otobüsüne yetişmek için erken yatmamız gerekiyordu. O nedenle yine otelimizin yemeklerini tercih ettik. Resepsiyona tembih ettiğimiz sabah kahvaltı yerine hazırladıkları kumanyamız, tazecik ekmekler, peynir çeşitleri, meyve suyu, elma, muz reçel tereyağı ile ayrı ayrı paketlenmiş halde, sabah otele veda ederken hazırdı ve Ljubljana –Zagrep arası tren yolculuğunda çok makbule geçti.


Son olarak özetlemek gerekirse; Bled ve Bohinj gölleri, bizim yaptığımız gibi,Venedik’ten ya da Zagrep’ten 1-2 gün zaman ayırıp üstünkörü görülmezmiş. Slovenya, kendi başına en az 5-6 günlük geziyi fazlasıyla hak ediyor. Şimdi yeniden gitme şansım olsaydı, Ljubljana, Bled, Ribcev Laz da toplam 5 günlük konaklamalarla Triglav milli parkındaki Savica ve Pericnic şelalelerini ve Postojna mağarasını da programa alırdım. Bacakları sağlam olanlar için her iki gölün çevresinde tam yürüyüş ve Bled kalesine çıkışı mutlaka öneriyorum. Sonbahar, Slovenya için en iyi mevsim ancak kış fotoğraflarını görünce bir de kışın gitmeli diye düşünmüyor değilim.
 
 

 Kayıktan Park Otel ve civarı...
 

 Sevgili Allie ve Briana...
 
 

Ülke içinde gezerken zaman kaybını önlemek için araba kiralamak kesinlikle, en iyi seçenek.Neşe Hanımlar bu konuda deneyimli olduklarından,eminim bizden çok daha güzel gezeceklerdir

Bizim rüya gibi, unutamayacağımız bir seyahat oldu. Darısı, gidip görmek, fotoğraflar çekmek isteyen bütün gezi severlere.