Volga'dan Çıktım Yola Selam Verdim Sağa Sola, Volga Turu : 3


Gemimiz demir aldı, açıldık gidiyoruz Moskova kanalında. Volga nerede diyecekler biraz daha beklemeli, henüz Moskova kanalındayız. Dev başkenti Volga ya bağlayan kanal ilk defa 1825 de Kurtarıcı İsa kilisesinin yapımında malzeme taşınması için açılmış ama sonra işlevini kaybetmiş. Stalin devrinde yeniden gündeme geliyor ve bu iş için mahkûmlar kanal kazmaya gönderiliyor. Tüm kanal projesi tam 240 adet yapıyı kapsıyor, 7 beton baraj, 8 doğal toprak set, 11 kanal havuzu, 8 hidroelektrik santral, 5 pompa istasyonu, 15 köprü, 2 tünel ve bizi Moskova dan uğurlayan liman binası…İşte yine büyüklük hastalığı kendini gösterdi, günümüzün Çin deki en büyük su sistemi olarak adlandırabileceğimiz “Three Gorge” barajlar sistemi ile karşılaştırmak doğru olur belki. Kanallar 5 yılda kazılıyor ve diğer yapılarla birlikte proje 15 temmuz 1937 de bittiğinde 128 kilometrelik Moskova kanalı ile başkent Finlandiya körfezine ve 5 önemli göle bağlanıyor. Kan ve gözyaşı hepsi bu filmde…Aklıma hemen “Volga Mahkumları” filminde John Derek geliyor, benim yaşımdakiler  filmin muhteşem müziğini de hatırlayacaklar, mahkumların, gemileri Volga kanallarındaki iniş ve çıkışlarda, kıyıdaki mahkumlara bağlanan halatlarla nasıl çektiklerini de.

 
Moskova Kanalı ve Yüzer Otel…

Kaptanımızın tanışma toplantısı bitince kendimizi güverteye atıyoruz, yeşillikler içindeki küçük yerleşimler, minik yat limanları geçiyoruz. Rus deniz kuvvetlerine ait hurda bir tekne sökülmek üzere eski bir iskeleye çekilmiş, eşim ilgiyle izliyor.

Şimdi pruvamızda ilk havuzlar belirdi. İkiz kardeşimiz Krasin ile birlikte ilk havuza giriyoruz. İki yanda mekanizma için gerekli olan anıtsal binalar heykel ve sembollerle süslü. Arkamızdaki havuz kapakları kapatıldı, öndekiler zaten biz havuza alındığımızda kapalıydı. Havuzun içindeki su miktarı gittikçe azalıyor, aşağıdaki nehir seviyesine geldiğimizde de ön kapaklar açılıyor ve biz, iki kardeş gemi, alçalmış vaziyette nehire iniyoruz. Moskova nehri böylece Moskova kanalına bağlandı. Artık hedefimiz gerçek Volgayı görmek.

 
Krasin Havuzda Yerini Alıyor… Akşam Olunca Günün Son Havuzu…

Mavi Kilise…

Gemide yemek yemenin de kuralları var. Sabah kahvaltısında masamıza bırakılan formlara yemek seçeneklerini yazmışlar, istediğimizi işaretliyoruz, bir sonraki akşam için. Her yemekte kesinlikle bir çorba ve salata mevcut. İçecekler tarafımızdan ödenecek. Güzel bir Kırım şarabı var listede, şişeyi bitiremezsek üzerine kamara numaramızı yazıyoruz, sevimli garsonumuz Marina ertesi gece masamıza getiriveriyor. Dışardan aldığımız yiyecek ve içecekleri Barlar ve Restaurantlar dışında tüketmek serbest, akşam bir türlü batmayan güneşe karşı bir kadeh konyak veya viskimizle güverte keyfi yapıyoruz. Yatmadan önce son havuzu da ışıklar içinde izleyip kamaramıza çekiliyoruz.

Yeni günümüzde okul heyecanı çeken öğrenciler gibiyim, öğretmenler de öğrenci olur. Bilgili, kültürlü rehberimiz Vera bugün derslere başlıyor. Eşim iskele-sancak güverteleri arasında mekik dokuyor, bir şey kaçırmak istemiyor, ben üst güvertedeki Sky Bar da “Geleneksel Rus Sanatları” dersindeyim. Çarşı-pazarda alışveriş yaparken nelere dikkat edeceğiz, sahte Matruşkaları nasıl anlayacağız, sular seller gibi öğreniyoruz. 19.yyda dünyayı gezen Mamontof, Japonya da gördüğü iç içe geçmiş tahta bebekleri çok beğenir, ilk Matruşka Rusya da Japonya dan gelen örneklere bakılarak, ıhlamur ağacından yapılır. Matruşka hep çiçekli kıyafetler giyer, kelime olarak “Anacık” diye tercüme edilen bebek zaten içinde 5, 7 veya 9 çocuğunu barındırmıyor mu ?Matruşka, ıhlamurdan başka ağaçtan yapılırsa çatlar, sayıları hep “tek sayı” olmalı, 5-7-9 gibi, gerisi sahtedir diyoruz, çin malı olanlara dikkat!!!

 
Kalyazin St.Nikola Çan Kulesi…Uglitch Havuzu…

Uglitch’li Güzel…

 
Merdivende müzik ve Denizci Gençler…

Üzerinde el işi muhteşem çiçekler olan metal tepsilerden alırken de kesinlikle “Jostovo” markasına dikkat edeceğiz. Ahşap kutular için oval etiket içinde “Hohloma” markası önemli, tabii Kril bilmecesini çözebilirsek okuruz inşallah… Lake kutuların da kökeni Çin, tahta zannetmeyiniz, sıkıştırılmış kağıttan yapılıyor. Plastik taklitlerinden sakınınız! Şal konusuna gelince, işte bu çok önemli, yün olacak ve 1795 tarihinde kurulan “Pavlovsky Posad” fabrikası etiketini taşıyacak, gerisi yalan…Hanımlar Vera yı kehribar konusunda sıkıştırıyor. Cevap: Sokak satıcılarından, yoldaki tezgahlardan kehribar alınmaz. Aman Allah, safi kültür olduk, bizi bekleyin Rus çarşıları, geliyoruz.

Artık Volga dayız, öğleden sonra 4.00 civarında Uglitch e yanaşacak gemimiz. Ufukta batık bir kilisenin çan kulesi beliriyor. Düzenlemelerle yatağı genişleyen Volga, Kalyazin köyünün 1830 tarihli Aziz Nikola  kilisesini yutmuş, bizim Halfeti misali bir köy sular altında, gemimiz geçmişten kalan 70 metrelik çan kulesini selamlıyor.

Tam planlanan saatte Uglitch e yanaşıyoruz ikizimizle birlikte. Ortalık panayır yeri gibi, iskelede güzel bir genç kız bizlere ekmek ve tuzla karşılama yapıyor, geleneksel giysiler de pek yakışmış. Biraz yukarda limana inen merdivenlerde orta yaşlı ahbap çavuşlar caz parçaları çalıyor, limanda hangi gemiden indiklerini anlayamadığımız  bir grup genç denizci bembeyaz kıyafetler içinde turistleri izliyor.

Limandan kasabaya giden ağaçlıklı yolun iki tarafına alış-veriş tezgâhları dizilmiş, rengârenk  önlükler, bebekler, el işleri, matruşkalar, kutular, “beni alın” diye bağırıyor. Taklitlere dikkat ! 

 
Renkli Tezgahlar…

 
Tecelli Kilisesi ve Altı Katlı İkonastatis…

Kasaba meydanına bir sahne kurulmuş, allı pullu giysili, çok makyajlı şarkıcı avaz avaz Rus şarkıları söylüyor. Millet ailece, temiz giyinmiş, günün tadını çıkartıyor. Bugün buranın bayramı varmış, ne kadar şanslıyız. Kehribar tepsi alacaklar tezgâhlara değil, meydandaki mağazalara doluyor. Hemen yanında, bu kasabadaki Çayka saat fabrikasında yapılan saatler satılıyor. İki gemiden bir anda karaya çıkan 500 turist, gezilecek yerlerde zorluk yaşamasın diye ince hesaplar yapılmış. Önce Tecelli kilisesine gidiyoruz.

Kilise, 1714 de yapılmış. Tüm Rusya da bu tarihlerde taş inşaat yasak, tüm taş ocakları St. Petersburg daki yapılar için çalışıyor. Müthiş bir İkonostasis beni dakikalarca alıyor kendimden, tam 6 katlı bu eserin birinci katında Meryem ve İsa, ikinci katında bayramlar, üçüncü katta tam ortada evrenin hakimi Pantokrator İsa, dördüncü katta incil ve tevrattan kutsal kişiler, beşinci katta peygamberler, altıncı katta ise Baba-oğul-kutsal ruh ve İsa nın hayatından sahneler müthiş ikonalarla dizi dizi karşımdalar. Arkadan başka grup geliyor, biraz daha incelemek imkânsız.

Bir kiliseden diğerine giderken güzel yeşillik alanlardan geçiyoruz, burada turistlere yönelik ilginç uygulamalar yapılmış. Herhalde “Uglitch ilçe Turizm müdürlüğünün” maaşlı elemanı olan memurlar çar ve çariçe kıyafetlerini giymiş olarak karşımıza çıkıyorlar. Karşımızda “Korkunç İvan” adeta, fotoğraf için fırsatı kaçırmıyoruz doğrusu. Ruslar seviyor böyle işleri, Moskovada da sokaklar  çakma Lenin, Stalin den geçilmiyordu.

 
Dimitri Kan Kilisesi ve Sürgünden Dönen Çan…

 
Süslü midilliler ve Uglitch’liler eğlenirken…

Uglitch in önemli diğer eseri Dimitri Kan kilisesi. Bu kilise 1591 de öldürülen 8 yaşındaki Çareviç Dimitri nin tam öldürüldüğü yerde yapılmış. Genç çareviç korkunç İvan ın oğlu ve kiralık katiller boynundaki kolyeden tanıyorlar çarevici, orada hançerliyorlar. Olayı gören ve halkı haberdar etmek isteyen zangoç, çanlara asılıyor, katiller yakalanıp öldürülüyor. Tahta böyle bir cinayetin ardından geçen Boris Godunov da olayı güya soruşturup, “Hamdolsun bu işte bir ard niyet yoktur” diyor. Kötü haberi halka bildiren çan ise Sibirya ya sürgüne gönderilip orada 300 yıl kalıyor. Sürgünde bir çan ! Bu acıklı hikayeyi dinleyenler, ahhhh-vahhh ediyorlar, bir paye köşesindeki freskoda olayı görenler üzülüyor.

Tam da aynı yıllarda, 27 ocak 1595 de  Osmanlı tahtına oturan III.Mehmet cülus töreninin ardından yaşları 8-13 arasında değişen 19 erkek kardeşini boğdurmuş, 27 kız kardeşi ve bazıları hamile 200 cariyeyi eski saraya yollamıştı. Ertesi sabah, biri babası III.Murat ın cenazesi olmak üzere saraydan 20 tabut çıkarılmıştı. Dimitri nin hikayesinden çok daha acı, öyle değil mi? Üstelik bu katliamın emrini veren padişah III.Mehmet, Osmanlı tahtının en kültürlü ve eğitimli padişahıydı, 15 yıl Manisa da, 9 yıl İstanbul da, tam 24 yıl eğitim görmüştü, bir diğer özelliği de 16 yaşında sünnet olmasıydı. Onlar Dimitri ye yansınlar, benim aklımdan bizim şehzadeler bir türlü çıkmıyor.

Kilise ziyaretlerimizden sonra da Ortodoks kilise müziğinde enstrüman olmadığı için çok gelişen “erkek koro” sundan iki güzel popüler parça dinliyor ve bayram kalabalığına karışıyoruz. Uglitch halkı çoluk-çocuk dışarı atmış kendini, küçücük Midilli atlarını gelin gibi süslemişler, çocuklara tur attırıyorlar, eğlenceli bir iş.

 
Dans ne kadar da güzel…

 
Mişkin’den geçerken…

Biraz ilerden bir müzik sesi geliyor, kaynağını bulmak için ağaçlıklar arasına giriyoruz. Bizim grup alışverişe daldı, bizden başka etrafımız hep Rus halkı. Ağaçların ortasında geniş bir pistte herkes dans ediyor, kenarda gayet ciddi kıyafetler giymiş orkestra popüler Rus melodileri çalıyor. Herkes dans ediyor dedik ama dans edenlerin tümü kadın-kadına dans ediyor, ortam çok neşeli, biz de el çırparak yerimizde sallanarak müziğe eşlik ediyoruz, orta yaşlı şık bir hanım beni dansa kaldırıyor, nazikçe reddediyorum, “gemi kalkacak, vakit yok” demeye çalışıyorum.

Komunist devri de görüp geçiren yaşlılar takım elbise-ceket, kravat hazırlar, gençler rahat giyinmişler, hızlı danslarda coşuyor kızlar. Bahçenin yan tarafında 19.yy kıyafetleri içinde 3-4 orta yaşlı hanım sıralarını bekliyor. Foto çekelim ricamı kırmıyorlar, siyah smokinlerini giymiş kavalyeleri gelince dans pistinde güzel Rus valsleri başlıyor.

Vals yapan 19.yy.güzellerini mi izleyelim, yoksa seyredenleri mi? Çok eğleniyoruz ama gemiye dönme vakti geldi, verilen saatlere uymak şart. Uglitch tam da anlamına yakışan şekilde Volga nın köşesine yerleşmiş  bizi uğurluyor.

Akşam yemeğinden sonra yine güvertedeyiz, saat 9 civarında Mişkin kasabasını geçiyoruz, hava aydınlık, kuzeye çıktıkça daha da aydınlık oluyor. Yarın sabah eski başkent Yaroslav a geleceğiz, öğleden sonra Rusça ve tarih derslerimiz var. İşin sonunda sınav da olacak, diploma notum düşük olmamalı !!!!

(Devam edeceğiz)




Volga'da güneş bir başka batar…






 Yazılan Yorumlar...
Erdin İVGİN
(07 Ekim 2013)
Neşe Hanım çok şanslısınız. Uglitchin şehir günü olan 20 Temmuza denk gelmişsiniz. İnternet den incelediğimde gün boyunca kentte çeşitli etkinlikler olduğunu gördüm.
Ayrıca Kentte bulunan Çayka saat fabrikası halen üretim yapıyor mu merak ettim Bilginiz var mı acaba
NEŞE
(05 Ekim 2013)
Sevgili dostlar,açık denizde seyreden bir Cruise gemisi olsa kesinlikle böyle keyifli olmazdı...Burada güverteye yerleşiyor,gelen geçen teknelere bakıyor,kıyıdaki köyleri,ormanları,piknik yapanları ,güzel kiliseleri izleyerek ve içkinizi de yudumla seyrediyorsunuz..Arada köy ve kasabalarda kıyıya çıktığınızda da sizi alıp ,görmeniz gereken önemli noktalara taşıyorlar.Bu gezide nehir boyunca zaman sıkıntısı hiç olmadı,bu sıkıntı kendini Moskova ve St. Petersburg da gösterdi,büyük şehirlerde benim gibi müze ve sarayların en önemlilerini gezmek isterseniz,turun kısıtlı imkanlarına uymak zorundasınız,çünkü verilen serbest zaman çok az...Sevgiler..
Setenay Süzer
(02 Ekim 2013)
Heveslenilmeyecek gibi değil ,usta işi harika fotoğralarla zenginlemiş, nefis anlatım ve hikayelerle yine doyumsuz bir sunum olmuş Neşe hanım.Moskova Leningrad arasını gece vakti trenle gitmiştik , çok uzun gövdeli ağaçlarla kaplı ormanlık alanlardan başka bir şey görmedikdi.Gemi yolculuğu ne eğlenceliymiş,darısı başımıza diyelim,çok selamlar
hakangeziyor
(01 Ekim 2013)
Aklımda hiç olmayan bir geziyi ne kadar da güzel biçimde, adeta bir masal gibi anlatıyorsunuz hocam. Moskova ve St. Petersburgu görmeyi çok istiyorum ama açıkçası Volga için böyle bir şey düşünmemiştim. Benim aklımda nehir gezisi denilince her zaman Tuna geliyordu. Ama sizin seriyi okuyunca "acaba mı" demeye başladım doğrusu.Gerçekten de Volgada güneş bir başka batıyormuş hocam...
Kaleminize sağlık...