Madrid-Barcelona: Kalite ve Sıcaklık...


Eşimle her yıl ramazan ayında yaptığımız gezilerimizi bu sene Madrid-Barselona destinasyonunda yaptık. Aslında uzak bir yer istemediğimiz için Avrupa alternatifsizdi.Ancak gitmediğimiz Benelux ve İspanya turları arasında seçim yapmak zordu.Burada devreye Binrota girdi. İbrahim Temo ve diğer Binrotacılar sayesinde İspanya’yı seçtik.

 

  

Tur programımız:
 
3 gün Madrid

1 gün yol

3 gün Barselona

 

31 temmuz günü sabah 04.00 uçağıyla Madrid’e yola çıktık. İstanbul tabiki sıcak ve nemliydi.Yaklaşık 4 saatlik yolculuk sonrasında Madrid Barajas Havaalanına indik.Çok kolay bir pasaport kontrolunun ardından tur otobüslerimize bindik. Bu arada ilk dikkatimi çeken Madrid’in havasındaki nemdi. Uzun yıllardır ilk defa bu kadar güzel havası olan bir yerdeydim. Oysa Madrid’in çok sıcak olmasını bekliyordum.Yanılmışım.

 

Otellere giriş saat 12-14.00 arası olduğu için öncelikle panaromik şehir turumuzu yaptık. İlk olarak tabiki boğa güreşlerinin yapıldığı Rentas Arena yani Plaza Del Toros’ a gittik. Devasa yapının önünde fotograf çektirip oaradan Cervantes Anıtına gittk. Don Kişot’un yazarı Cervantes Madrid’le özdeşleşmiş. Harika ağaçlar ve yeşillikler arasında rehberimiz bizi Madrid ve Cervantes hakkında bilgilendirdi.

Daha sonra Kraliyet Sarayının olduğu bölüme gittik.Güzel biryer ama öyle aman amanda bi yerde değildi.Turumuz sırasında Sol Meydanı,Neptün Meydanı ve Barnebau Stadı gördüğümüz yerler arasındaydı. Tarihi ve harika Telefonica Binası da görülmeye değer yerler arasındaydı.

 

Otele gittiğimizde saat 12.00dı. Bizi bir süpriz bekliyordu. Agumar Otel bazı odaları 12de bazılarını 14.00da teslim edeceğini sölüyordu. Yol yorgunluğu ve eşimin hamile olması sebebiyle 12de girmek istiyordum ve şans yüzüme güldü.12de odamıza yerleştik ve saat 14e kadar uyuduk. Şehri gezmek için eşimle otelden çıkarken hala oda bekleyen misafirler vardı.

 

Agumar Otel, Atocha Tren İstasyonuna yakın,temiz, sakin 4 yıldızlı bir otel.Manzara beklentiniz yok ise kahvaltısı ve temizliğiyle gayet güzel. 250metre sonra Atocha metro istasyonu var.

 

Atocha tren istasyonu önünde silindir şeklinde bir anıt var. Bu Etanın 10 sene önce yüzlerce kişinin ölmesine sebep olan saldırısında, ölenler anısına yapılmış.Bu bilgiyi verip yola devam ediyoruz. Atocha’dan metroya binip 4 durak sonra Sol Meydanında iniyoruz. Sol Meydanı Madrid’in kalbi ve sıfır noktası. Heryere buradan gidiş var. Biz ilk iş olarak Madrid’in simgesi olan çilek ağacına uzanan ayı heykeli önünde Japon turistlerden rica edip eşimle fotograf çektiriyoruz.

 

Tüm İspanya’da olduğu için burada da El Cortes İngles mağazalar zinciri çok yaygın.Biz 4 saatimizi geçirioyoruz içeride. Harika bir mağaza özellikle restoranı kafeteryası ve marketi nefisti.Evimiz olsa buaradan alışveriş yapsak diyoruz. Fiyatlarıda şok edici: restoranda cola 3-4 euro, büfelerde 2 euro, el corteste 0,5 euro :) El Cortesleri boş geçmeyin yani.

 

El cortes ve Sol meydanını geçtikten sonra, yine Binrotadan öğrendiğimiz Plaza Major ve hemen yanındaki Mercato San Miguele gittik. Plaza Major tarihte bir çok önemli olaya şahitlik etmiş, buram buram tarih kokan biryer. (Engizisyon mahkemeleri sırasında idamlar veya kutlanan mutlu günler) Bizim şansımıza kaldığımız günlerden 2. gece Daniel Borenheim’ın şefliğinde senfonik orkestrasının konseri vardı.2 günde sahneyi kurdular böylese Plaza Majorun ihtişamı katlandı.

 

Plaza Majordan, Mercato San Miguele geçen sokağın köşesinde bir kalamarcı var. 2 euroya harika kalamarlı sandiviç yiyebilirsiniz. Ben hergün yedim :) Plaza Majorda ise ortada sahne olduğu için köşelere kaçmıştık.Cafe Cristina isimli köşedeki kafe hem güneşi almaması hemde garsonlarının çok cana yakın olması sebebiyle ilk tercihimiz oldu.Tabiki oranın yerel atıştırmalıkları olan Tapaslar da güzeldi. İspanya’da Madrid’te her çeşit tapa isimli bizdeki mezeleri andıran atıştırmalıkları yiyebilirsiniz. Cafe Cristina’da tapaların yanında vina rosado (gül şarabı) içtik. İbrahim Temo önermişti, bayıldık. Eşim ayrıca Aqua Aerus isimli limonlu soda benzeri Coca-cola Campany yapımı hafif gazlı içeceğide beğendi.

Plaza Majordan çıkıp Mercado San Miguele gittik.Aslında modern bir pazarın üstünün camla kapatılmış şekli.Ama pazar gibi değilde içinde standlar olan lüks bir kermes havası var.İçeride ne arasanız var. Yemek,içecek,meyve, pasta, kurabiye yok yok yani. Harika tapalar var. Her bir stand farklı. Aynı şeyleri satan standlar yok gibi. Size önereceklerim:

 

1.Girişin hemen karşısında deniz rünleri tapacısından karides tapası (zeytinyağında söğüş sıcak jumbo karidesler)

2.En sağdaki bar kısmından churro (sıcak çikolataa bandırabilceğiniz çubuklar)

3.Aynı barın yanındaki tatlı reyonundan üzeri farklı renklerde merengler

Burada paella yemeyin.Biz birazdan bahsedecğim yerde harika paella yedik. O yeri Binrotadan bulmuştuk.

  

 

Yemeğimiz yememiz 21.00 buldu. İspanya’da hava çok geç kararıyor. Bu yüzden günler uzun ve insanlar günlerini siesta yaparak geçiriyor.Biz ilk gün 22.00de otele geldik çünkü gece hayatımız yok. Yapıcak şey kalmadı. Sakın paniklemeyin. Oraya gidince hemen sizde alışıyorsunuz. Biz 2. gün sabah 9da kalktık. 13te siestas,15te kalktık.15-17 arasında gezi,17-19 arası siesta,20de akşam yemeği. Hava neredeyse 22de kararıyordu. Yani uyusanızda gününüz kaçmıyor. 22de Agumar Otele döndük ve güzel bir uyku ile 2. güne hazırlandık. 2.gün Toledo gezimiz vardı çünkü.

Toledo,Madrid’ten önceki İspanya’nın başkentiydi.Burayı çok detaylı yazmayacağım çünkü çok güzel Toledo yazıları mevcut. Bizim yazımızın amacı herkesten farklı lezzet ve yerleri belirtmek. Toledonun 3 özelliği var:

1.Şehrin girişindeki nefis Toledo manzarası

2.Toledo kathedrali (sanki bir müze özellikle klathedralin giyinme odası ve girişteki tablolar nefis)

3.Meydandaki mazapan satan pastane (mazapan biraz pahalı ama nefis)

Toledodan akşam saatlerinde döndük.Saat 16.00 gibiydi ama Madrid için erkendi.Yolda rehberimizin tavsiyesi üzerine Atocha tren istasyonunun karşısında Brillante isimli restorana gittik. Çok büyük ve herşeyi çok nefis bir cafe-restorant. Burada Zarajo isimli bizdeki kokoreçi denedik. Kokoreci tahta şişlere sarıp yağsız kızartmışlar ve üzerine limon sıkmışlar.Ben beğendim sevenler mutlaka denesin. Ama bizim kokorecimiz daha güzel.

Buradan yine Sol meydanı ve Plaza Majora gittik.Bu gece Daniel Borenheim ve orkestrasının klasik müzik konseri vardı.Öğleden sonradan itibaren izleyiciler Plaza Majora geldiler. Bizde cafe Cristinada en ön masada ekibin konser öncesi çalışmasını ve izleyicilerin konser alanına gelişlerini izliyoruz.Çok keyifliydi,saatler geçtikçe bizim masanın değeride artıyordu. Konseri beklerken saat 21de Mercato San Miguele yemeğimizi yemeye gittik. Gerçekten çok özel kasaplar çok özel bıçaklarla incecik kesiyorlardı.Ama domuz yemediğimiz için sadece baktık. Yemekten sonra tekrar Plaza Majora gelip konseri dinleyelim dedik.Ama o kadar kalabalıktı ki zar zor yer bulduk. Tam konser başlarken bir mucize oldu ve Madrid’te yağmur başladı :)Kısa süren yağmur gecenin şakası oldu konuklara. Bu arada şunu söleyim 3 gün boyunca Madrid’te hava ne sıcak ne soğuktu. Ama nem hiç yoktu. İnanılmaz güzeldi. Konser sonrası otele döndük. 3.gün tur Segovia’ya gidicekti. Bizde eşimle Madrid’in tadını çıkarmayı planladık. 3 hedef vardı:

1.Prado Müzesi

2.Paella yemek için Cerceveria Santa Ana

3.Casa Botin

  

3.gün yine sabah erken kalktık. Sabahları Madrid serin, o yüzden yürümek kolay ve keyifli.Biz kahvaltıdan sonra Agumar Otelden, Prado Müzesine yürüdük. 30dk sürdü yaklaşık.Özellikle Prado Müzesinin olduğu büyük caddede yürümek çok keyifli.Cadde şu şekilde sıralanıyor. Üniversite,Prado Müzesi,Neptün çeşmesi.

Prado müzesinde biz tüm eserleri görebilmek için adam başı 12euro ödedik.Ve tamamına değdi.Özellikle Goya ve Valesquez ağırlıklı bu müzede harika tablolar ve heykeller var.Benki müze sevmem tek kelime ile bayıldım. Müze sevenler Pradodan sonra Prenses Sofia Müzesine gidip Germinal tablosunu görsünler. Biz gitmedik ama rehberimiz anlata anlata bitiremedi. Prado müzesinde ben tablolarını çok beğendim. Müzede yaklaşık 2 saat nasıl geçti anlamadım.Tekrar söylüyorum ben 15dk kalamam sanmıştım.

 

Müzede acıkan karnımızı doyurmak için hemen yakınındaki Cerceveria Santa Ana adlı paella restoranını bulduk. Burayı Binrotadan bulmuştum. Gerçektende daha güzel bir paellacı olacağını sanmıyorum.4 bayanın işlettiği bu restoran dışarıdan bakıldığında ara sokaktaki basit bir dükkan gibi ama içerisi özelliklede kış bahçesi gerçekten harika.Tek dezavantajı paellalar 4 kişilik gelioyor. 4 kişiden az iseniz aynı paellayı yemek zorunda kalıyorsunuz. Bu sevimli yerden sonra Sol Meydanı, Plaza Major ve opera bölgesini iyice gezip,hatıra eşyaları alıp gece otelimize dönüyoruz.

  

 

Casa Botin dünyanın en eski restoranıymış.Süt kuzusu meşhurmuş. Çok tok olduğumuz için gidemedik.Ama hep aklımda kaldı.Telafisini ise Barselona’da yaptık.

4.gün Zaragoza üzerinden yaklaşık 8 saat süren 500km.lik Madrid-Barselona yolu :) Bu kadar uzun sürecek olması bizi ve tüm konukları korkuttu. Yolda Zaragoza isimli sevimli bir şehirde yemek molası verecektik. Zaragoza’ya İspanya tarihi dinleyerek 3 saatte geldik. Zaragoza koyu katolik muhafazakar bir şehir.Meydanı çok hoş. Meydanda Goya heykeli var. Her taraf çiçek tarhlarıyla dolu ve sular akıyor. Burada Los Palamos isimli harika bir açık büfe restorana gittik. Kesinlikle tavsiye ediyorum yemekleri harika.

 

Yemekten sonra tekrar yola çıktık ve akşam üzeri Gaudi’nin eseri olan Barselona’ya geldik. Madrid’e göre daha düzenli, bol yeşillikli, geniş caddeli bu şehire Gaudi gerçektende imzasını atmış. Sagrada Familya,Casa Mila,Casa Borge,Guell Park başlıcaları. Bu 4 eserin başlı başına incelenmesi ve gezilmesi gerekir. Biz otobüsle şehir turu yapıp,buraları gezip otelimize gittik. Otelimiz bugüne kadar yurtdışı turlarında kaldığım en güzel manzara sahip oteldi. Plaza Espana’da Barselona Katalunya Plaza Hotel. İspanya meydanında, yanında boğa güreşlerinin yapıldığı ama şimdi alışveriş merkezi olarak düzenlenmiş büyük arena,karşısında ise Montjic Tepesi ve meşhur şelaleler vardı. Fotograftaki etki hiç inanın. O meşhur çeşmelerdeki su gösterileri perşembe-cuma -cumartesi akşmları 21.30da başlıyor. Biz 2 gece odamızdan izledik :)

  

  

 

Barselona: 1.Liman Bölgesi

-Barcelonatte

-Port Olimpic

2.La Ramblas – Pandominciler,çiçekler ve hayvanlar

3.Alışveriş Caddesi - Passeıg de Grasia

4.Gotik Mahalle – Eski şehir , olarak ayrılabilir.

Ben en çok Passade Grasiayı sevdim. Şöle anlatayım. Passeig de Grasia,Bağdat Caddesi gibi. Meydanda restoranlar var.Gaudi’nin eserleri Casa Mila ve Casa Borge bu cadde üzerinde. Bu cadde Katalunya meydanına bağlanıyor. Meydanın bir tarafı La Rambla. Oradan yol sahile,dev Coulomb heykeline bağlanıyor. Ne kadar karışıkmış gibi görünsede çok basit.

  

 

  

La Ramblas harika ve sevimli bir yer.Ama kesinlikle güvenli değil.Sokak satıcıları ve sokak oyuncularıyla sakın muhattap olmayın. Cadde üzerinde Pizza Marzano adında pizzacı zincirinin bir halkası var. Pizzalar çok lezzetli ve fiyatlar çok ucuz.

 

  

 

Passeig de Grasia ve bizim otelin olduğu Espana meydanında Tapa Tapa isimli bir tapacının şubeleri var. La Rambla’dan Coulomb heykeline çıkınca sol tarafa yürüseniz Barselonatte yani yat limanı var.Burada akvaryum var. Daha iyilerine (singapur gibi) gitmediyseniz gidin. Bu bölgede Sett Portes (7 kapı) isimli 1865den beri açık bir restoran var. Biz yine İbrahim Temo’nun tavsiyesi üzerine gittik. Yemekler çok nefisti.Ben süt kuzusu,eşim tavuk yedi. Kuzu biraz kokuyordu ama tavuk inanılmazdı. Kesin o tavuktan yiyin. Haşlanmış,fırınlanmış,soslu tavuk.Bir tavuk nasıl güzel olur demeyin deneyin.

1.akşam biz rehberimiz tavsiyesiyle hep birlikte Mochos isimli restorana geldik.

Yine mükemmel bir açık büfeydi.Burada sınırsız içki de var. Kişi başı fiyatı 35 euro. Size tavsiyem ilk önce karides,kalamar gibi açık büfedekilerle karnınızı doyurmayın.Çünkü sonra kılıçlara saplanış bir sürü çeşit et ,tavuk ve balık geliyor. Yemekten sonra odamıza döndük.

  

 

  

Barselona Katalunya Plaza Hotelin önünde metro durağı var. Yani otelden metroya 5 adım. Bu çok büyük bir avantaj. Madrid ve Barselonada metro çok gelişmiş. Her yere bu yolla yolculuk yaptık.

2.gün öncelikle Sagrada Familia’yı görmeye gittik. Bu kilise Gaudi tarafından yapımına başlanmış ancak hala tamamlanamamış olan bir yapı. Son olarak kilisenin arka yüzünün yapımının verildiği şirket çalışmalarına halen devam etmektedir. Kilisenin bu kadar meşhur olmasının bir sebebi de bitmemiş olması hatta özellikle bitirilmediğini söylüyorlar.

  

Daha sonra turla beraber Gironas-Figueras’a gittik.Girona yahudi bir şehir.Aslında bir numara yok. Yol üstünde mola gibi gezdik.Ama Figueras’ı Dali’nin şehri olarak söleyebiliriz. Burada Dali’nin son 20 yılını geçirdiği ve öğrencileriyle beraber müze haline getirdiği evini gezdik.Tek kelimeyle mükemmel. Salvador Dali’nin asrın en büyük dehalarından biri olduğunu orayı gezince anlıyorsunuz.

  

  

 

  

 

Dali dönüşünde Flamenko gecesine gittik. Mutlaka gidin. 2 saat kadar sürüyor. gerçekten harikaydı. İnsan ayrı bir dünyada gibi oluyor.

  

Son gün tur Andora’ya gidiyordu.Biz ise Madrid’te yaptığımız gibi Barselona’nın tadını çıkarmaya karar verdik.Kahvaltıdan sonra otelden ayrıldık ve Gotik Mahalledeki Picasso Müzesine gittik.Müze Picasso’nun eşi tarafından düzenlenmiş ve Picasso’nun erken dönem eserleri var.Güzel bir müze ancak Picasso’nun bildiğimiz meşhur eserleri yok.Bunu bilerek gezin.

  

 

Buradan çıktıktan sonra yakınlardaki Çikolata Müzesine gittik.İşte burası gerçekten çok ilginç bir yerdi.Çok keyifliydi.Müzeye girebilmek için önce bilet almanız gerekiyor. Biletleriniz küçük birer paket çikolata. Başlangıçta çikolata tarihi anlatılıyor. Daha sonra da Sagrade Familyadan tutun Asterixe kadar aklına gelen herşeyin çikolatadan yapılmış heykellerini görüyorsunuz.

  

 

  

  

Müze çıkışında karnımız acıktı ve 7 portese gittik.Yemekten bahsetmiştim. Sonra akşam üzeri Catalunya meydanındali El Cortes İnglesin terasına çıktık. İnanılmaz manara eşliğinde kahvelerimizi içtik ve otelimize döndük.

 

 
 
  
 
Otelimiz plaza Espana’daydı. Yani Montjic Bölgesinin hemen önündeydi. Meşhur su gösterilerini son gecemizde gidip izledik ve fotograflar çektik.

 

Son günümüzde uçağa binmeden önce Barselona Nou Camp Stadını ve müzesini gezdik. Kişi başı 20 euro verdik. Güzeldi. Hatıra eşyalarımızı aldık. Alan transferi için otele döndük ve odalarımızı boşalttık.Güzel bir uçuşun ardında gece saat 1.de İstanbula döndük. Biz çok sevdik,herkese tavsiye ederiz.

 

 

  

 






 Yazılan Yorumlar...
dentist
(11 Ekim 2013)
Erdin bey teşekkür ederim,Andorra değil de segovia da süt kuzusu meşhurmuş aklım onda kaldı:)
Erdin İVGİN
(10 Ekim 2013)
Enis Bey,
Birbirinden bu kadar uzak olan iki kentte aynı tur programı ile bu kadar kısa sürede gitmekle risk almışsınız. Barselona veya Madrid gibi büyük bir kenti anlayabilmek için en az 4 gün gerekir diye düşünüyorum. Siz Madridde Segoviaya ve Barselonada Andoraya iyi ki gitmemişsiniz. Yoksa bu iki güzel kenti eksik görecektiniz.
Keyifle okudum yazınızı. Elinize sağlık.
NEŞE
(05 Ekim 2013)
"Duymasın..." olurmu hiç...Duydum bile...Arkadaşlar,herşeyin fazlası can sıkar,ben de seyahatlarda bunu hep dengelerim ve eşimin yeme-içme zevkine uygun planlar da yaparım,bir güzel meydanda oturup,içkileri ,kahveleri yudumlamak da çok büyük zevk...Bu güzel yazıyı okuduktan sonra "İspanyam gelmiş.." onu çok iyi anladım..En son 15-16 yıl önce gitmiştik,Madrid,Barselona değil ama Endülüs e bir kez daha gitmek iyi olacak... Çok teşekkürler..
dentist
(04 Ekim 2013)
bende sızın gıbı dusunuyorum Hakan bey:)
hakangeziyor
(04 Ekim 2013)
Yoğun bir programı olabildiğince dolu dolu yaşamışsınız. Barselonada Picasso Müzesine niyetlenmiş ama uzun kuyruk nedeniyle vazgeçmiştik. Çikolata Müzesi ise hiç programımızda yoktu. Eğer olduğunu bilseydim mutlaka denerdim. Zira bu tarz yerleri sanatsal olanlardan daha çok seviyorum nedense. (Neşe Hocam duymasın :)) Brükselde de böyle bir deneyimim olmuştu, müthiş keyif almıştım.
Kaleminize sağlık.