JAİPUR: Pembe Şehir...


Annem çok güzel film anlatırdı. Öyle akıcı anlatırdı ki; kendinizi sinemada sanırdınız. Ya da  çocukken bana öyle gelirdi…Belki  bu satırları okuyan gençler; ‘’Film anlatıcısı da ne ola ki?‘’ diye sorarlar. Eskiden hem sinema sayısı az hem de kentleşme bu günkü gibi değildi. Köylerde yaşayanlar da sinemaya kırk yılda bir gider, sinema deyince akla  DSİ’nin ya da Sağlık Bakanlığı’nın eğitim filmleri gelirdi. Benim bir ucum da köylü. Bu nedenle zaman zaman ailece köye giderdik.  Köyümüzde elektrik yoktu o zamanlar. Yoksul evler gaz lambasıyla, nisbeten varlıklı olanların evleri  de  Löküs (lüx) ışığı ile aydınlatılırdı. Köye gittiğimizde, özellikle uzun kış gecelerinde, akşam yemeğinden sonra büyükler kahvehaneye gider; yengeler, amca çocukları, kimi yakın akrabalar, ortasına büyükçe bir savan serilmiş ve löküs ışığı ile aydınlatılmış bir odaya doluşurduk.  Büyük yengem yaylacılardan aldığı , kuru dut, kabak çekirdeği, pestil  ceviz içi kısaca eğlencelik ne varsa cömertçe  ortaya döker, bizler de bir yandan bunları atıştırırken öte yandan  annemi can kulağı ile dinlerdik. Avare filmini ilk kez o zaman görmüş gibi olmuştum. Annem o kadar güzel anlatıyordu ki…Hindistan’ın adını da ilk kez o zaman duymuş, Hindistan’ın iki ünlü sinema sanatçısı Raj Kapoor’u ve Nargis’i  ilk kez annemin anlatımı ile o zaman tanımıştım. Film,  Hintçe şarkılar eşliğinde umutsuz bir aşk öyküsünü anlatıyordu. Yani ‘’acıklı’’  bir filmdi. Bu filmin müziği, ‘’ cazbantlarca’’ Adana’daki düğün salonlarında yıllarca çaldı durdu. 50’li ve 60’lı yıllarda evlenip de  Avare filminin  müziği ile dans etmeyen bir çift olmadığına iddiaya girerim. Bu filmi yıllar sonra ben de izledim. Film yaklaşık 4 saat sürüyordu ve siyah beyazdı. Sinema  çıkışında izleyicilerin çoğunun gözleri ağlamaktan kızarmıştı. 70’li yılların başında yine bir Hint Filmi , sinema severleri salonlara çekmişti. Başrolünü yine Raj Kapoor’un oynadığı filmin adı Sangam’dı… Hindistan’ın benzersiz doğasının dekor olarak kullanıldığı bu cicili bicili filmin  konusu da bir aşk hikayesiydi. Saray benzeri evler, ‘’jan janlı ‘’ giysiler içindeki kızlar ve bu filmlerin olmazsa olmazı Hintçe şarkılar ve danslar... Filmdeki zenginlik ve şatafat, Hindistan hakkında bildiklerimle pek örtüşmüyordu. Yoksulluk yoktu bu filmde. Sokakta doğup, sokakta büyüyüp sokakta ölenler yoktu…Doğrusu kafam karışmıştı. Bu kafa karışıklığım, birkaç yıl önce gösterime giren "Slum Dog Millioner"i izledikten sonra daha da arttı.  Gerçek  Hindistan hangisiydi? Sangam’daki  mi yoksa Slum Dog Millioner’deki  mi?

Bunun yanıtını almanın en iyi yolu Hindistan’a bizzat gitmekti. Bende öyle yaptım.

Curcuna...

Yeni Delhi Havaalanı Terminalinden açık havaya çıktığımda, etrafta ilk anda ne kokusu olduğunu anlayamadığım bir koku vardı. Baharat kokusu mu desem, tütsü kokusu mu? Ağır  ve yapışkan… Gök yüzü mavimsi gri ; hafif sisli gibi …

Klakson Çal

Bizi terminalde bekleyen otobüse binip ,Yeni Delhi’den Jaipur’a hareket ettik.  ‘’Hareket ettik’’ lafın gelişi. En iyisi hareket etmeye niyetlendik diyelim. Şimdiye kadar görmediğim bir curcunanın içinde yol almaya çalışıyorduk. Araçlara ayrılmış yollarda eşya taşımaya yarayan el arabaları, rişkalar, inekler, yayalar ve en tuhafı  ise; ters yönden gelen araçlar…Hızımız bir yayanın hızından fazla değildi. Bu karmaşayı curcunaya dönüştüren, araçlardan gelen ve kulak zarlarımızı paralamaya  niyetli  klakson sesleriydi. Tüm kamyonların arkasında Blow Horn ya da Please Horn( klakson çalın, lütfen klakson çalın) yazıları vardı. Onlarca,  yüzlerce arabanın, kamyonun,  otobüsün aynı anda havalı kornalarını çaldığını bir düşünün. Adana’da düğün alaylarında çalınan klaksonların sesi bile bu curcunanın yanında fısıltıyla söylenen ninni gibi kalır. Anlatması  ve anlaması gerçekten çok güç. Ağzı açık bu vaveylayı izliyorum. Ağzımın açıklığı ‘’ayran budalası’’ olmamdan kaynaklanmıyor. Niyetim;  gürültünün kulak zarlarımda yapacağı tahribatı en aza indirmek…

Yol Kenarındaki Çöplük

Jaipur’a, dura kalka yaklaşık 4-5 saat sonra ulaştık. Aksanıyla, bana Party filmindeki sakar Hintli figüranı canlandıran Peter Sellers’i anımsatan rehberimiz, otele yerleştikten hemen sonra Jaipur’da bir kent turu yapacağımız müjdesini verdi.


Kent turuna başlamadan önce kısaca Jaipur’a ilişkin bilgi vereyim isterseniz. Racastan (Racalar Diyarı) Eyaletinin başkenti olan Jaipur, 1728 yılında Mihrace Sawai II Jai Singh tarafından kurulmuş yaklaşık 4 milyon nüfuslu bir kent. Jaipur’a Hintliler, "Pembe Kent ‘’ diyorlar. Kentin Pembeliği, eski kenteki surların ve binaların pembe boyalı  duvarlarından geliyor.

İlk durağımız Pazar yeri.  Bapur Halk Pazarı. Valizlerimizi otele bırakır bırakmaz, bizi kentin pazar yerine götürecek otobüse doluştuk.  Yüzümü otobüsün camına dayamış, geçtiğimiz cadde ve sokaklardan Jaipur’u tanımaya çalışıyordum. Yol kenarlarına yığılmış, haftalardır yerlerinden kaldırılmamış görüntüsü veren çöp yığınları… İnsan ya da hayvan pislikleri, siyahımsı bir suya karışıp yol kenarlarında küçük gölcükler oluşturmuş. Dahası; kaldırımların üstünde korunaksız ayak üstü tuvaletler ve ortalıkta ‘’hacet’’ gideren Hintliler.

Pazar Yeri

Otobüsten iner inmez, o zamana kadar rastlamadığım pis bir koku kucakladı bizi. Öyle ki öğürmeme ramak kaldı. Bu ‘’ufunet ‘’, yol kenarına dağlar gibi yığılmış çöplerden geliyordu kuşkusuz. Öyle bir koku ki; bizdeki çöplükler bunun yanında, Çarşı Hamamı’ndan yeni çıkmış taze gelin kokusu gibi kalır. Şimdi Raj Kapoor'un kulaklarını çınlatmanın (!) tam zamanı. Kaldırımlarda apayrı bir yaşam var. Tentemsi bir çulun altında yemek pişirenler, bulaşık yıkayanlar, leğenimsi bir teneke içinde banyo yapanlar-çimenler demek daha doğru olur sanırım-. Bunlara Hintliler ‘’dokunulmaz diyorlar… Dokunulmaz adının bunlara çok ‘’pis’’ olmaları nedeniyle verildiğini söyledi Peter Sellers  aksanlı rehberimiz... Bu insanlar 4 sınıflı kast sisteminin bile dışındalar. Kastın öteki üyelerince yapılmayan, iğrenilen ne kadar iş varsa bunlar yapıyor. Tuvalet temizleme, ölü yakma, pislikleri kaldırma, hayvanlara   bakma… Dokunulmazların (dalit-parya) nüfusu yaklaşık 200 milyonmuş. Bir başka deyişle her 6 Hintliden biri dokunulmaz. Eskiden bunların gölgelerine  basanlar  bile kendilerini kirli sayarmış; o kadar yani…

Kobranın Dansı

Halk Pazarı kentin  ortasında. Sanırsınız ki; Jaipur’un tüm ticareti buradan yönetiliyor. Öyle bir kalabalık ki; et et üstüne. Pazar yeri birbirine koşut sokaklardan oluşuyor. Dükkanlar tek katlı ve içinde yok yok. İpekliler, kaşmirler, lame kumaşlar, halılar, sariler, takılar,  ipek halılar, eşarplar, yatak örtüleri ve Hindistan’a özgü hediyelik eşyalar… Ha ! bir de  turistlerin en çok rağbet ettiği kınacılar… Buraya turist olarak gelip de-kadınları kastediyorum- kına yaptırmayan yok gibi. Kınacılar, Halk Pazarı’nın ana caddeye bakan giriş kapısında, Valentin Cafe’nin önünde icra-i sanat ediyorlar. Ünlü Hindistan Kınasını kullanarak dövme yapan bu çocukların yaşları 10-15. Hepsi birer desen ustası sanki. Hediyesi 150 rupi (3 usd). Size bu konuda bir tiyo vereyim. Eğer 150 yerine 250 rupi verirseniz; seyahatiniz boyunca çıkmayan dövme yaptırırsınız. Doğal olarak dövmeyi yapan ‘’sanatçıyı’’ da sanatından dolayı övmeniz gerekli. Yoksa 2 gün sonra kolunuzdaki dövmeden iz kalmaz.

Eski Kent

Halk Pazarını ‘’halka’’ bırakıp Hawa Mahal’a yollandık. Başım otobüsün camına dayalı, geçtiğimiz caddeleri belleğime kazımaya çalışıyorum. O ne! Çatılarda maymunlar cirit atıyor. Burada maymunlarla iç içe yaşayan insanlar için bu durum olağan olmalı. Bazı duvarlarda, ya da araçlarda nazilerin sembolü olan gamalı haç işlenmiş. Hitler ile Hintlilerin bir ses benzeşmesi var ama bildiğim kadarıyla Hintliler asla nazi olmadılar. Bu gamalı haçın anlamını sordum Preter Sellers aksanlı rehberimize; yanıtı ilginçti.

-‘’Bu işaret , güneşi temsil eder. Şans ve uğur getirdiğine inanılır ve  evlerin duvarlarına, taşıtlara çizilir, bayrak olarak da asılır…’’

Bu işaretin, 2. Dünya savaşında yaşamını yitiren yaklaşık 50 milyon insana neden şans getirmediğini düşünmeden edemiyorum.

Hawa Mahal-Rüzgar Sarayı-




Rüzgar Sarayı- Hawa Mahal















Bu saray-saray demek ne kadar doğru olur bilemiyorum-Maharaja Sawai Pratap Singh tarafından saray ahalisi için 1799 yılında, kırmızı ve pembe kum taşı kullanılarak yaptırılmış. Sarayın caddeye bakan ön duvarı arı peteği gibi, yüzlerce pencereden oluşuyor. Arkası ise düz duvar; kovboy kasabası dekoru gibi. Söylenceye göre maharaca çok kıskançmış ve karılarının halkın arasına karışmasına izin vermezmiş. Maharaca kıskanç mıskanç ama insani duyguları da var. Karılarının, halkın halinin nice olduğunu, nasıl yaşadıklarını  bilmelerinin hakları  olduğunu  düşünüp ,  onların halkın arasına karışmadan , halka yakın olmalarını sağlamak amacıyla  sadece  ön yüzü olan bu sarayı yaptırmış. Kadınlar,  günün belli saatlerinde buraya gelir, pencerelerin önüne oturur, çekirdek çitleyerek sokaktan gelip geçenleri izlerlermiş. Osmanlı’nın hareminden daha özgürlükçü bir harem yaşamı…


Halk Pazarı

Fille Safari

Yılan Oynatıcısı…

Sarayın karşındaki kaldırımda yılan oynatıcıları var. Oldum olası yılan oynatmak istemişimdir. İşte fırsat!  Benim bu isteğime eşimin her zamanki sağduyusu ile  karşı çıkması sonuç vermedi. Baktı ki olmuyor, çar naçar, kamera ile bu çılgınlığı belgelemeye başladı. Başımda maharaca sarığı, elimde kaval, karşımda sepetin içinde çalmadan oynamaya hazır bir kobra. Yılan, gizlendiği kamış örgülü sepetten şöyle bir başını kaldırıp, beni tanımaya çalıştı.

-‘’Her zamanki zevzek turistlerden biri olmalı,’’ diye düşünmüş olmalı ki; elimdeki kavalı görünce ; yekinip,  bedenini yarı beline kadar sepetten çıkardı. Dudaklarımın arasında kaval, beni şaşkınlıkla izleyen kobra ile göz göze geldim. Bana,

-‘’Hadisene çal şu kavalı,’’ der gibi bakıyordu.

Ben, yılan tarafından bana verilen mesajı alır almaz, yanaklarımı şişirip tüm gücümle kavalı üfledim. Kavaldan, hafif süvari alayını hücuma kaldıracak güçte bir ‘’zoorrtt ‘’sesi çıktı. Yılan gene efendiymiş; bozmadı…Kavaldan çıkan bu akortsuz, notasız ‘’zort’’ sesini duyduktan sonra, adet üzere yanaklarını şişirdi ve işini yapmanın sorumluluğu ile vakur bir şekilde bir süre dans etti.  Kavalı zortlatmaktan yanaklarım ağrıyınca gösteriyi bitirdim. Beni izleyen ‘’turdaşlarımı’’selamlarken, kavalımı ve sarığımı yılan oynatıcısına teslim ettim.Yılan ise bir gösteriyi de kazasız belasız atlatmış olmanın mutluluğu ile sepetinin içinde kayboldu.

Amber Sarayı


Yılanı, yılancıyı ve Hawa Mahal’ı geride bırakıp Albert Hall’a doğru gidiyoruz. Albert Hall, 1876 yılında Galler Prensi  Prens Albert-daha sonra kral VII. Edvard-, Jaipur’u ziyareti anısına  yapılmış. Hint-İslam Mimarisi biçemindeki bu gri-mavi bina, belediye binası ve müze olarak tasarlanmış. Şimdi ise içinde bir müze ve bazı kamu kurumlarının büroları var. Binanın ana cephesi büyük bir parka bakıyor. Sırası gelmişken yazayım;  Jaipur’a pembe kent denmesinin bir başka nedeni de Prens Albert’in ziyareti ile ilintili. Onun gelişi anısına kent baştan başa pembeye boyanmış. Pembeliğin öyküsü de bu…

Albert Hall’da fazla oyalanmadan fil safarisi için kentin dışına çıktık. Tailand’dan deneyimim olduğu için burada file binmekte güçlük çekmedim. Yarım saatlik fil Safarisinin bedeli 10 usd. Bu arada sizi uyarmalıyım. Siz fil üstünden insanlara yüksekten bakarken, aşağıdan bazı insanlar poz poz fotoğraflarınızı çekiyorlar. İlk fiyat, kart başı 3 usd. Ama sebat eder almazsanız, Jaipur’da nereye giderseniz gidin, bu arsız fotografçılar sizi buluyorlar. Kısa bir pazarlıktan sonra fiyat, kart başına 1 usd’ye kadar düşüyor. Aklınızda bulunsun.

Amber Sarayı'ndan Bir Başka Köşe


Amber Sarayı

Jaipur’un yaklaşık 10 km dışındaki bir tepede kurulan bu saraya 2. Dünya savaşında kullanıldığını sandığım Jeeplerle ulaştık. Aslında bu saraya fillerin sırtında da geliniyormuş ama fil sırtındaki bu seyahat 80(!) günde tamamlandığı için zaman kaybetmemek için bu yolu seçtik. Amber Sarayının adı, kuşkusuz çevresinde bolca amber olmasından değil,  Sarayın içinde bulunan amberden yapılmış Shiva heykelinden kaynaklanıyor. Şhiva mı kim? Sayıları 3 milyonu bulan Hint tanrılarından biri ve tanrı Ganesh’in babası. Onun öyküsünü bir başka kenti gezerken anlatacağım. Kalenin 7 kapısı var. Biz Kaleye ay kapısından girdik. En kutsal kapı ise Ganesh Kapısı. Kapının üzerine Ganesh’in resmi işlenmiş. Sarayın bir başka girişinde ise halk kapısı var: Divan-ı Aam. Saraya ibadet için gelen halk burada toplanıyor. 16 yy’ın sonlarında yapılan bu saray, ne yazık ki su sorunu nedeniyle yapıldıktan 15 yıl sonra terk edilmiş. Sarayı koruyan kale ise daha yüksek bir tepe de ve yaklaşık 18 km.lik bir surla çevrili. İçinde zamanında 20 bin korucu yaşarmış. Saray’daki  teraslardan Jaipur’u ve hemen altındaki küçük göletle bahçeyi görebilirsiniz. Saray’da yazlık ve kışlık olmak üzere 2 bölüm var. Kışlık sarayın cephesi ve içi zamanında Belçika’dan getirilmiş aynalarla süslü. Bu bölümde ayna kullanılmasının nedeni; kışın gün ışığından daha fazla yararlanmakmış. Maharaca’nın hareminde  12 karısı ve doğallıkla da her kadının bir odası varmış. Kadınların bulunduğu bölme, dışarısı kolaylıkla görülebilecek şekilde mermerden işlemeli oyukları olan bir duvarla çevrili. Harem bölümünde kadınların bir arada oturup sohbet edecekleri, ortasında kameriye bulunan bir bahçe var.

Jantar Mantar Gözlem Evi

Amber Saray’ı  Hintlilerce kutsal sayılıyor ve burayı ziyareti ibadetlerinin bir parçası olarak görüyorlar. Saray’ın bulunduğu alanda birçok tapınak var. Tapınakların ve kapıların ön yüzleri, deniz kabukları, yumurta kabukları, mermer tozları ve yöreye özgü taşların karışımından oluşan bir sıvayla sıvanmış. Sıvaların üstü ise doğal kök boya kullanılarak çeşitli bitki, hayvan ve tanrı desenleri ile süslenmiş.

Saray’ın giriş kapısına hakim teraslarından birinden aşağı bakarken, neredeyse bir kaç km uzunluğunda  insanlardan oluşan bir kuyruk gördüm. Kimi insanlar Saray’a yürüyerek değil, sürünerek giriyorlar. Nedenini Peter Sellers aksanlı rehberimize sordum:

-‘’Tırmanış ne kadar zor ve zahmetli olursa, sevabı da o kadar fazla olur,’’ dedi.

Amber sarayına bizim gibi 4 çekerle, ya da fil sırtında gelebilirsiniz. Buraya rişka(çek çek) ya da Hawa Mahal’in önünden kalkan halk otobüsleriyle de gelebilirsiniz. Önerim; neyle olursa olsun buraya mutlaka gelin.

Jantar Mantar-Gözlem Evi...

Jantar Mantar  gözlemevi, savaşçılığı kadar astronomiye de merakı olan Maharaja Jai Singh tarafından 1820’li yıllarda yaptırılmış. Bu gözlem evinden Hindistan’da 6 tane varmış. Hintli rehberimiz bunun en büyükleri olduğunu söyledi. Burada 12 burcu temsil eden 12 yapı var. İlginç mimari tasarımı ile modern bir açık hava müzesini andıran gözlem evinde bir güneş saati de var. Bu saatin, bu gün kullandığımız saatle sadece 20 saniye, yazıyla da yirmi saniye fark varmış. Burada yıldızların konumları, yükseklikleri,  güneş tutulmaları gibi göksel olaylarla ilgili gözlemler yapılıyormuş.

Geleneksel Giysili Hintliler

City Palace

City Palace...


Eski Jaipur’un tam ortasında bulunan City Palace (Şehir Sarayı) , Jantar Mantar’ın karşısında bulunuyor. Genişçe bir arazinin ortasında kurulan bu sarayın dış duvarları Maharaja Jai Singh tarafından yaptırılmış. Bahçede bulunan öteki binalar ise; değişik dönemlerde farklı Maharacalar’ın döneminden kalma. Saray’ın bir bölümünde evlatlık olan son Maharaja yaşamını sürdürmekteymiş. Rehberimiz, şimdiki maharajanın bu gün, eski siyasi gücünde olmadığını söyledi. Sarayın giriş katı ve birinci katı müze olarak düzenlenmiş. Müze, olağanüstü güzellikte halılar, minyatürler ve çeşitli sanat eserleriyle dolu. Ayrıca silah koleksiyonu ve zengin elbise ve kaftan koleksiyonları burada sergilenmektedir.

Alış Veriş... 

Jaipur değerli taş işçiliği konusunda dünyanın önde gelen merkezlerinden biriymiş;bilenler öyle söyledi... Böyle olunca da alışverişin baş konusu değerli taş oluyor. Burada satılan çoğu taş Jaipur'dan çıkmıyor.Dışarıdan getirilen safir, yakut,zümrüt ve benzeri değerli ve yarı değerli taşlar işçilik ucuz olduğu için burada işleniyor. Buradan değerli ya da yarı değerli taş satın almak istersiniz; konuyu bilen biri ile alış veriş yapmanızı öneririm. Yoksa kolayca aldatılabilirsiniz. Bizim gurupta bu işi bilen birkaç kişi vardı ve çokça bu taşlardan satın aldılar. Ben eşime yoğun bir pazarlıktan sonra yakut ve zümrüt taşlı yüzük ve küpe takımı satın aldım. Aldıktan sonra da fiyatını kimseye söylemedim. Siz de öyle yapın.

Jaipur’da minyatür sanatının eşsiz örneklerini bulabilirsiniz. Bu minyatürler kopyalanarak ham ipek ve pamuklu kumaşlara bir kuyumcu titizliği ile işleniyor. Almanızı öneririm, doğal ki pazarlık yaparak…

Jaipur hediyelik eşya cenneti. İpek halılar, ipekli kumaşlar, ipek eşarplar, yatak örtüleri,  sariler satın alabilirsiniz. Küçük bir açıklama: Sariler , tek parça 6.5 mt. kumaş kullanılarak  yapılan, dikişsiz geleneksel Hint Kadını giysisi.6.5 mt. kumaşı dikiş kullanmadan kadın bedenine sarıp sarmalayarak elbise haline getirmek maharet istiyor.

Buradan götürebileceğiniz hediyeliklerden biri de Dargiling Çayı. İlginç bir tadı var.

Neleri Yiyebilirsiniz...

Hindistan deyince aklınıza baharat gelmeli. Yemekleri bolca baharatlı ve bazılarımızın yiyemeyeceği kadar ağır kokulu.

Size şunu ya da bunu yeyin demiyeceğim. Önemli olan ne yediğiniz değil, nerede yediğiniz. Biz yemeklerimizi ya 5 yıldızlı otellerde ya da nisbeten kaliteli restoranlarda yedik. Size önerim;sokaktan bir şey alıp  yemeyin.

Aklınızda Bulunsun...

Yanınızda 1’er dolarlık banknotlar bulundurun. Önünüzü kesen dilencilerden, hediyelik eşya satmak isteyenlerden kurtulmanın ucuz bir yöntemi. Ama sadakayı öteki dilencilere göstermeden vermeye gayret edin. Yoksa cüzdanı orada bırakırsınız.

Her zaman pazarlık edin. Lüx alışveriş merkezlerinde bile pazarlıkvar. Pazarlığın sınırı mı? Size kalmış…

Sokaklar çok pis. Yürürken sulara basmamaya dikkat edin. Yanınızda limon kolonyası olsun.

Özellikle hassas mideliler için önerim: Yanınızda mutlaka mide ilacı bulundurun. Bunun yanında birkaç basit ilaç da iyi olur.

Yanınızda kapalı su ve büsküvi bulunsun. Ben suyu Türkiye’den götürdüm;ne olur ne olmaz diye…

Hintliler çok sıcak kanlı ve güler yüzlüler, kolaylıkla iletişim kurabilirsiniz. Hemen her kes İngilizce biliyor.

Trafik sağdan.Gerçi soldan da olsa bir şey ifade etmiyor. Siz gene de karşıya geçerken dikkatli geçin.Trafik ışığı mı? Jaipur’da en az rastlanılan şey.

Jaipur’a Türkiye'den doğrudan uçak yok.Gitmek için Yeni Delhi’yi kullanacaksınız.

1 USD yaklaşık 50 Hint Rupisi (Nisan 2013)



Kurban Bayramı ve Kurbanlıklar



Restoranda Geleneksel Dans


Kınacı Çocuk