Bavyera'nın başkenti MÜNİH (2.Bölüm)


Sabah kahvaltısının ardından kendimizi iyice dinlenmiş ve dinç hissediyoruz. Bugün planımız BMW Müzesini gezmek akşam üstü ise yine Münih sokaklarında biraz dolaşacağız sonra akşam yemeği için Özge ile buluşacağız.

Metro ile OlympiaPark' a gidiyoruz. Metro durağından yeryüzüne çıkınca zaten BMW'nin etkisini dört bir yanınızda hissediyorsunuz. BMW Welt ve BMW Museum devasa binaları ile buranın kralı benim der gibi duruyorlar adeta.




















Müzenin içerisine girmek için biletlerimizi alıyoruz. Yanınızda bulunan çantanızı içeri sokamıyorsunuz. Bu yüzden çantanızı veya herhangi bir eşyanızı bırakmak için kilitli dolaplar var onları kullanabiliyorsunuz. Müze giriş ücreti 10 Euro, öğrenciler için 7 Euro alıyorlar. Aileler için daha uyguna bilet alabileceğiniz seçenekler de bulunmakta. Biletler 5 saat geçerli. İçeride dolaştıktan sonra yorgunluğunuzu atmak için oturup bir şeyler yiyip içebileceğiniz bir kafe de bulunuyor... 

Müzede 1916 yılında kurulan BMW'nin üretmiş olduğu araçları çok güzel bir düzen içerisinde sergilemişler, kat kat ve odalar arası geçişlerle hiç sıkılmadan gezebileceğiniz ama gezerken de hiç bir modeli kaçırmayacağınız bir düzen mevcut.










1920'lerden 1970'lere BMW'nin gelişimi...




Şimdiye kadar üretilmiş modeller...



Tasarım aşamasında kilden yapılmış model araç... 




Bir zamanların WRC canavarlarındandı...


Her katında ayrı bir tarih ve emeğin yattığı bu muhteşem müzeyi biraz yorulsak da keyifle dolaşıyoruz. Müzede en çok sevdiğim model ise 1953 - 1962 yılları arasında üretilmiş olan bu ufak "Isetta" modeli oluyor. 250 ve 300 cc motor gücünde tek silindirli olarak üretilen bu model İtalyan tasarımını BMW kalitesiyle birleştirip üretildiği 9 yılda bütün dünyada 162.000 adet gibi bir satış rakamı yakalamış ve kullanıcıları tarafından çok sevilmiş.




BMW Isetta... (1953-1962)



ve Efsane Elvis' in BMW'si...




Muhtemelen aralarında bir çok vatandaşımızın da bulunduğu yılların BMW emekçileri...


Çok keyifli geçen müze gezimiz iki saati aşan bir zamanımızı alıyor. Yorgunluğumuzu müzenin kafeteryasında bir şeyler yiyip içerek atıyoruz. Sonra tekrar şehir merkezine dönüyoruz. Biraz dolaşıp sonra akşam yemeği için Özge ile buluşacağız. Dolaşırken ufak tefek hediyelik eşya alım işimizi de hallediyoruz. Münih'te hediyelik alınabilecek ne var derseniz Bavyera kıyafetleri ve muhteşem bira bardaklarını öneririm sizlere...  


    



Yöresel Bavyera kıyafetleri...




Muhteşem bira kupaları...



Akşamüstü otelimize dönüyoruz, duş ve biraz dinlenme sonrasında Özge bizi almaya geliyor ve birlikte Turkeinstrasse'de çok güzel bir bahçesi olan bir restoranda hem hasret gideriyoruz hem de şahane şinitzellerimizi bir şişe şarap eşliğinde midemize indiriyoruz. Özge 38 yıl önce Acıbadem'de otururken en samimi komşumuzun kızı. Doğumu '80 ihtilali sonrası gece sokağa çıkma yasağına denk gelmişti. Abim güç bela bizim arabayla hastaneye yetiştirmişti. Doğumundan beri çok severim kendisini de ailesini de... Şimdi burada Münih'te Amazon.com'da çalışıyor. Gelmişken görmeden olmazdı. Laf lafı açıyor, eskilerden yenilerden  sohbet ediyoruz. Zaman su gibi geçiyor. Yemek sonrası bizi çok yakındaki evine davet ediyor ve Türk çayı ile damaklarımızı bayram ettiriyor. Epey geç oluyor, hem Özge yarın işe gideceği için hem de biz Salzburg'a doğru yola çıkacağımız için çaylarımızı da içip metro ile otelimize dönüyoruz. 



Münih'te Özge ile akşam yemeği...



Şinitzelimiz... 


Ertesi sabah önce otelimizden çıkışımızı yapıyoruz. Sonra daha önceden kiralamış olduğum arabayı teslim almak üzere çok yakınımızdaki Münih Hauptbahnhof'a gidip şirketi buluyoruz. İmza işlerini halledip hemen yakındaki otoparktan arabamızı alıp, Salzburg'a doğru yola çıkıyoruz. Yolda mutlaka uğramamız gereken bir cafe - tatlı evinden bahsetmişti dün akşam Özge, adını navigasyona yazıyorum. Münih - Salzburg otoyolunda 45 dakika gittikten sonra navigasyon bizi sağa yönlendiriyor ve yemyeşil doğa içerisinden giden çok keyifli bir köy yolunu takip ederek 15 dakika içerisinde hedefimize ulaştırıyor; 


"Cafe Winklstüberl"


   


Cafe Winklstüberl...


Dışarıdan görünüşü harika... İçeri girince de tam bir tatlı canavarı olan eşim sanki buğday ambarına düşmüş aç tavuk gibi oluyor... Camekanlar çeşit çeşit ve dev boyutlarda iştah açıcı tatlılar, pastalar ile dolu. Üçümüz farklı tatlılar seçerek birer kahve eşliğinde siparişlerimizi veriyoruz. Genelde herkes dışarıda oturuyor, biz de öyle yapıyoruz ama bir süre sonra (-ki eğer buraya giderseniz tavsiye ederim mutlaka) binanın içini ve özellikle üst katını dolaşınca her katın ayrı ayrı muhteşem bir şekilde dekore edildiğini görüyoruz. Çok keyifli bir yer. 

       


Tatlılar muhteşem...




    

Her oda ayrı bir güzellikte dekore edilmiş...





Kahvelerimiz eşliğinde muhteşem tatlılarımızın midemizle buluşması çok uzun sürmüyor elbette... Bu tatlı molada biraz soluklandıktan sonra Salzburg'a doğru yola çıkıyoruz artık... 



İstikamet Salzburg...