Gezi Alemi

e-Posta:    Şifre:     Kaydol | Şifremi Unuttum
 
Gezi Alemi ::::: Rusya Federasyonu ::::: Yaroslavl ::::: Volga Kıyısında Bin Yıl: Yaroslavl, Volga Turu: 4        
Ülke Şehir Ekleme Düzenleme Gezi Tarihleri Okunma Yorum Yazan 
Rusya Federasyonu Yaroslavl 21 Ekim 2013 17 Temmuz 2013
27 Temmuz 2013
6137 2 NEŞE 

 Volga Kıyısında Bin Yıl: Yaroslavl, Volga Turu: 4
 (Genel)

Moskova nehir limanından hareketimizden bu yana 350-400 km. yol aldık. Kanallarda, nehirlerde ve muhteşem Volga da. Ruslar, Volga ya "Nehirlerin Anası "(Matruşka Volga) diyorlar. Bence bu isim çok yakışmış, edebiyatta, müzikte, resimde, barışta, savaşta  o hep en ön sırada. Doğumu Moskova nın kuzey-batısında Valdai tepelerinden, sonra biraz kuzeye çıkıp, tam da şu anda gemimizin bulunduğu noktada asıl gideceği yere, doğuya kıvrılıyor. 3688 km.lik maceralı yolculuğun sonunda Hazar denizine dökülüyor. Kış aylarında donuyor, ulaşım baharda yeniden başlıyor, Mart ayından Kasım sonuna kadar devam ediyor. Yanımızdan geçen yüklü nehir gemilerinde her türlü malı, malzemeyi görmek mümkün. Rusya nın balık üretiminin %50 sini karşılıyor, 40 çeşit balık yaşıyor sularında.

 
Volga'da ulaşım ve Yaroslavl Rıhtımı...

Prens akıllı Yaroslavl...

Gemimiz tam doğu yönüne kıvrılarak Volga üstünde yol almaya devam ediyor. Yaroslavl a kadar gideceğiz, oradan geri dönüp, geldiğimiz yolu yeniden yaparak, Volga yı terk edip, Rybinsk su havzasına çıkacağız. Eğer Yaroslavl dan ileriye devam etsek, Volgagrad üzerinden kendimizi Hazar denizinde bulabiliriz. Yolculuğumuza adını veren Volga  bizi bin yıllık Yaroslavl da terkedecek, güzel gezimiz göller, barajlar, nehirler ve bunları bağlayan kanallar ve havuzlarda Finlandiya körfezine kadar devam edecek. İşte muhteşem "su sistemi " diye ben buna derim. Mesela bir benzetme yapsak, hani olmaz ama oldu desek, Karadenizden nehirlere giren gemiler, havuzlarla, kanallarla Atatürk-Keban barajlarına, oradan Fırat a inerek güneye uzansa...İşte size "Çılgın Proje". Bence üzerinde günlerce yol alacağımız, Baltık ı Karadeniz ve Hazar a bağlayan Volga Kanal-su sistemi de böyle bir proje.

 
Altın kubbeler...

Kahvaltı bitiminde gemimiz Yaroslavl rıhtımına yanaşıyor. Burası büyükçe ve UNESCO korumasında bin yıllık bir şehir. 1010 yılında Kiev li prens "Akıllı Yaroslavl" tarafından kurulmuş. 17 yy.da ticaretle zirvedeki günlerini yaşamış. Polonyalılar Moskova yı ele geçirince de  tüm Rusya nın 6 ay boyunca başkenti olmuş. Şehrin sembolü, elinde balta taşıyan bir siyah ayı. Hıristiyanlıktan önce burada yaşayan Fin-Ugur, pagan kabilelerinin sembolü, Yaroslavl onları yenip, şehri alınca da, halk Hristiyan oluyor ve ayı bir sembol olarak devam ediyor. Avrupa da sembolü ayı olan şehirleri hatırlayalım, hepsinde eski kabile inanışları etkilidir herhalde, güçlü ve akıllı.

Bindik yine otobüslere, 600.000 nüfuslu şehrin merkezine "Kremlin" e gidiyoruz. Yaroslavl Kremlin i de Moskova daki gibi kalın sur duvarları içindeymiş, batılılaşma hareketleri zamanında sakal bırakmak yasaklanınca, kale kapılarında bekleyen nöbetçiler, vergi memurları, sakallılardan "sakal vergisi" kesmeye başlamışlar. Vergiyi ödeyen makbuzunu da sakalın arasına saklarmış, isteyene anında göstermek üzere.

 
Arı kovanları ve Manastır Binası...

Soğan biçimli kubbeler gözüktü, Kurtarıcı İsa kilisesine geldik. Avluya girmemizle birlikte, çan sesleri başladı. Kiliseden gelmiyor bu sesler, avluda her boydan, tiz-pes her sesten çanlar bize bir konser sunuyor. Becerikli zangoç önündeki sayısız çanla bize ilahiler dinletiyor. Çanlar, Yaroslavl fabrikalarında yapılıyormuş, her yıl burada zangoçlar festivalinde marifetler sergileniyormuş.

Ortodoks haçlarında, haçın alt tarafında yer alan çapraz işaretin cennet-cehennemi sembolize ettiği bilgisi ile başımız göklerde kubbelere bakıyoruz. 15 yy.dan kalan freskolar Sovyet devrinde boya ile kapatılmış, avludaki yürüyüşte kilise ve ev biçiminde maketler çok ilginç geliyor bana, bunların, papazların arı kovanları olduğunu öğreniyorum, çok hoş. Manastır binaları önünden geçiyoruz, yemekhaneler alt katta, fırınlardan çıkan sıcak hava üst katları da ısıtıyor, soğuk iklime uygun çözümler üretmişler.

Güzel bir parkın içinde II.Dünya savaşında ölenler anısına "Sönmeyen Ateş" yanıyor, iki yanda isimsiz binlerce askeri sembolize eden iki granit üzerinde kabartmalar yer alıyor. Anıta konulan çiçekler hep yapay, plastik, kimse çalmamış, solan renklerinden aylardır burada olduklarını anlıyorum. Naziler  bu şehre giremiyorlar ama bombalardan çok hasar görüyor. Arkada altın kubbeli bir başka kiliseye doğru yürüyoruz.

 
Solda Meçhul Asker Anıtı, sağda ise Meryem'in Göğe Yükselişi Katedrali...

 Yaroslavl Volga'yı selamlıyor...

Meryem in Göğe Yükselişi katedralinin orijinalini Sovyetler havaya uçurunca, önümüzdeki bu görkemli yapı 2004-2010 yılları arasında yeniden yapılıyor. Rehberimiz Vera, kilisenin çan kulesinin henüz tamamlanmadığını, avludaki çanların kule bitince buraya yerleştirileceğini söylüyor. Şu anda yapım aşamasında olan 8mt.X7mt.lik mozaik pano da dünyanın en büyük mozaik panosu olacakmış.  "Büyüklük" burada da iş başında, kilise cephelerinde Yaroslavl ın geleneksel seramikleri de kullanılmış. Tam eski kilisenin olduğu noktada yapılan modern heykel grubu Meryem in göğe yükselişini gösteriyor. Volga kıyısında manzaralı bir konumdayız, kıyıdaki anıt, gemileri selamlıyor.

Şimdi artık modern şehre bir göz atma zamanı geldi. II.Katherina nın çok sevdiği "bir meydandan yelpaze gibi dağılan caddeler" planı burada da uygulanmış. Karşımızda valilik binası, İlyas peygamber kilisesine bakıyor. Şehrin dini ve laik yapıları karşı karşıya. İlyas peygambere "tüccarların koruyucusu" diyor Ruslar, dinle ticaret burada da kolkola. 17.yy.da zengin tüccarların yaptırdığı kilise, Rusya da çok rastlanılan şekilde "yazlık ve kışlık" binalar olarak ayrılıyor. Burası bir "yazlık kilise", dolayısı ile yüksek ve ferah, kışlık kısım alçak ve kasvetli.

İlyas peygamberin hayatını anlatan freskolar için 15 ressam 3 yaz boyunca çalışıyor. Ihlamur ağacından yapılan İkonostasis de çok görkemli. Sanatçılar birçok yerde üzüm salkımları yapmışlar. Üzüm bir güney meyvası olduğu için "cennetlere layık" olarak görülüyor kuzey kültüründe. Ruslar için cennet, bugün de Antalya nın sıcak ve güzel plajları değil mi?

 
Solda Valilik Binası, sağda ise İlyas Peygamber Kilisesi...

 
İkonostasis ve üzüm salkımları ile azizler...

 Ana Meydanda Şapel...

Artık halkla kaynaşma zamanımız geldi. Otobüs bizi şehir merkezindeki şirin şapelin önünde bırakıyor. Meydanda Sovyet sistemi içindeki, bugün de Rusya federasyonuna dahil devletlerin çiçek sembolleri var. Çok orijinal ve bakımlı değil ama her devlet çiçekler ve sembollerle kendini anlatıyor.

Meydanın karşısında kapalı market yer alıyor. Dalıyoruz içeri, sebze ve meyve satıcıları Azeri olmalı, kuru meyveler de dahil bolluk bereket içinde bir mekan. Pazarın yan mekânlarında süt ürünleri, bir başka mekanda ise et ürünleri satılıyor. Bugün Pazar olmasına rağmen hepsi işinin başında, kapitalist ekonomi şartlarında para kazanmak kolay değil.

Yaya caddesi boyunca birkaç kafe, hediyelik eşya dükkanı görüyoruz, ara sokaklarda işporta gibi dükkanlarda üst üste asılmış, belki de Türkiye den gitme ucuz tekstil ürünleri satılıyor. Kaldırım kenarında ise, bahçelerinde yetiştirdikleri bir-iki saksı bitkiyi satmaya çalışanlar dizilmiş.

Gemi bizi bekliyor, öğleye kadar süren gezimizde, ilk kadın kozmonot  Valentina Tereşkova yı da yetiştiren bu bin yıllık şehri tanımaya çalıştık. Şimdi artık yeniden demir alan gemimiz de öğleden sonraki seyir sırasında isteyenlere "rusça dersi" başlıyor. Kalem, kağıt hazır, başlıyoruz derslere. Önce Kiril alfabesini çözmeliyiz ki gördüğümüzü okuyabilelim. 33 harf var, iki tanesi sert harfleri yumuşatmakta kullanılıyor. Grek alfabesi ile biraz latin karışmış, tam bir bilmece olmuş, grek harflerine aşina olan bendeniz işi biraz daha çabuk çözeceğim anlaşılan. Zdrastvuite= Merhaba ile işe başladık. Akşam yemeğinde Marina ile birkaç kelime Rusça konuşsam fena mı olur? Dersten sonra bize verilen fotokopileri papağan gibi ezberliyorum, akşam yemeğinde müthiş bir hava ile sesleniyorum Marina ya "Mojna dwa butilika pivo Rusky pajalsta! =iki tane Rus birası rica ediyorum. Benden mi çıktı bu ses? Uzaktan Vera ile gözgöze geliyoruz, öğrencisinden çok memnun şekilde gülümsüyor bana.

 
Çiçeklerle Azerbaycan ve Kazakistan...

 
Kapalı pazardan kareler...

Tüm öğleden sonra Volga üzerinden geri dönerek "köşebaşı"ndan Rybinsk su havzasına veya onların deyimi ile "Rybinsk Rezervuarına" giriyoruz. Burası yapay olarak oluşturulmuş ve ulaşımın yapıldığı aylarda Volga daki su seviyesinin alçalmasını önleyen bir su havzası. Stalin in emri ile başlatılıyor ve 700 köyü yutuyor sular. Tam da Stalin tarzına uygun olarak "alternatifler tartışılamaz bile..." şeklinde iş yürütülüyor, Gulag kamplarından gelen mahkûmlar çalıştırılıyor. 1941 de su tutmaya başlayan rezervuar binlerce ailenin bilinmeyen yerlere taşınmasına yol açıyor, 4000 hektarlık verimli arazi ve orman sular altında kalıyor. Suyun rengi gittikçe koyu kahverengi bir hal alınca, yetkili ve etkililer kara kara düşünmeye başlıyorlar. Su altında kalan ormanların çürümesi ile balıklar ölmeye başlıyor ve  Rusça Ryba=balık kelimesinden gelen "Balıklı Göl" gün geçtikçe bir balık mezarlığı haline geliyor. Bu satırları yazarken Trakya da açılması planlanan "Kanal İstanbul" u düşünüyorum, büyüklük hastalığı işte böyle çevre felaketlerine de sebep olabiliyor. Gemi kocaman bir göl de yol alıyor, zaman zaman kıyı ufukta kayboluyor.

Kafe smolaka  =sütlü kahvelerimizi de içtik, yeni bir günde yeni bir kasabaya hazırız. Goritsi ufukta göründü, programda saat kaç diyorsa, tam o saatte yanaşıyoruz. Minicik bir köydeyiz, elimizdeki bilgilere göre 700 nüfusu var. Liman diyebileceğimiz ufak rıhtımın hemen yanına işporta tezgahları ve barakalar konuşlanmış, ne istersen var, kuru meyvalar, çilekler, füme balıklar, hediyelik eşyalar, bir de bunların arasında barakalarda müşteri bekleyen "kürkçü" ler...

 
Volga'da terkedilmiş bir kilise ve Rybinsk'e geçiş...

 Gemide eğlence...

 
Goritsi yolunda... Renkli satış kulübeleri...

İşportada kürk satıldığını da hayatımda ilk defa burada görüyorum. Tezgahlardaki çok makyajlı satıcı hanımlar reklam olsun diye kendileri de birer kürk atmışlar sırtlarına. Foto çekmeyin diyorlar, model çalacağız herhalde (!) Köyün renkli ahşap evleri pek güzel. Köyün hemen girişinde" Meçhul asker" anıtını geçip, yeşil yol boyunca dizilen renkli köy evlerine hayran oluyoruz.

Bizim gibi devasa çılgın bir şehirden gelenler bu sessiz-sakin köyde ne yaparlar onu konuşuyoruz eşimle. Bahçelerde kümes hayvanları, meyva ağaçları, sebze bahçeleri, odunluklar, asılmış temiz çamaşırlar, renkli ahşap işçiliğinin güzel örnekleri bir tablo gibi. Yokuşu biraz çıkınca bir de market var, ağzına kadar her çeşit içkinin doldurulduğu raflar burada içki tüketiminin hatırı sayılır olduğuna bir işaret mi? Bu tenha ve sakin köyde saat 15.00 de kararan buz gibi kış akşamları nasıl geçer ?

 
Tezgâhlarda kürkler ve füme balıklar...

Köyün tavafından sonra otobüslere binerek 8 km. uzaktaki "Beyaz göl-Krillov manastırı" na gidiyoruz. Krillov kasabası 9000 nüfuslu ve manastır nedeniyle de ünlü. Kasabaya gelirken yolda gördüğümüz "Kadınlar manastırı" halen çalışıyor ve burada sadece 2 rahibe yaşıyor.

Krillov manastırı, Kuzey Rusya nın en zengin manastırı olarak 14.yy.sonunda kuruldu. Moskovalı rahip Kiril, rüyasında Meryem i görür ve yaya olarak başlar yürümeye. Tam manastırın şu an olduğu yere gelince bir çukur kazarak ibadete başlar. Manastır bu noktada gelişmeye başladı ve 60 yaşındaki rahip Kiril burada 90 yaşına kadar yaşadı.

 

 
Goritsi'nin renkli evlerinden kareler...

Kalın duvarlar ve savunma kuleleri ile korunan manastıra giriş 2 kapıdan yapılıyor, her turistik merkezde duyduğumuz efsanelerden biri de, birinci kapıdan hiç konuşmadan geçilirse dileklerin kabul olacağı. Grubumuzun çoğunluğunu oluşturan hanımlar sus-pus oldular (!!!!) bir anda. Manastırın arazisi çok büyük, orman ve göl çok zengin, her Rus çarı burayı ziyaret ediyor, bağışlar yapıyor ve bu arada avlanmayı da ihmal etmiyor. Geçtiğimiz yıl İspanya prensi de burada avlanmış, 1000 doları bastırıp bir ayıyı vurmuş göğsünden. Bölge savatlı gümüş işleri ve kurdele dantelleri ile de meşhur, bu dantel nasıl oluyor derseniz Brüksel danteli benzeri diyebilirim. Zamanında 200 rahibin yaşadığı manastırda bugün sadece 5 rahip kalıyor. 2000 ciltlik kitaplık halen duruyor mu, yoksa Sovyet devrinde yok olan benzerleri gibi göle mi saçıldı bilemem. Manastırın Sisminskoye gölüne açılan kapısından çıkıyoruz dışarı.

Hava güneşli ve durgun, göl güzel, manastır tarih dolu, tam keyif alınacak anlarımdayım. Göl kıyısındaki bir küçük girintiden kaynayan suların "gençleştirici" özelliği olduğu öğrenilince bizim grup el-yüz yıkamaya başlıyor, ehhh ümidin fazlası olur mu ? Hocamız ne demiş" ya tutarsa!!!"

Dönüşümüz tekrar manastır arazisinin kalın duvarlar içindeki avlusundan geçerek, Meryemin göğe yükseliş kilisesini bir kez daha izleyerek oluyor.

Krillov'a giriş...

 
Krillov Manastırı Avlular...

 
Gölden Krillov  ve harabe kilise...

Manastırın kapısı önünde hediyelik tezgahları yine hazır ve nazır, satıcı kadınlar bizlerin nasıl iyi müşteri olduğumuzu bildiklerinden Türkçe bilgilerini geliştirmişler, eh ben de Rusça ya başladığıma göre lisanları değiş-tokuş yapabiliriz artık.

Öğleden sonra bendeniz Rus tarihi dersindeyken gemimiz Beyaz göle  =Lake Beloye giriyor. Bu büyük gölü geçiş 2 saat sürecek bu zaman zarfında ben de ikinci tarih dersimizde Romanovların başlarına gelenlerden başlayarak günümüze kadar gelen tarihi gözden geçireceğim. Günler sonra söyleyeceğimiz rusça şarkılara hazırlanacağım. Beyaz göl, zamanında çarların balık avına çıktıkları bir gölmüş bir çok nehir buraya akıyor ama tek bir nehir, Sheksna ile suları Onega gölüne boşalıyor. Bunları gördükten sonra yazmak kolay da, çok karmaşık gibi görünen bu su sistemini görmeyenlerin gözünde canlandırmak çok zor. En iyisi, ilk yazımdaki haritaya  sık sık bakmak gerek.

 
Çalışanlar veee Marina borç çorbalarını getiriyor...

Bu gece yemekte millet Rus kıyafetleri giyecek, Rus yemekleri yenecek. Yemek salonunun önünde bir baraj oluşturulmuş, içeri gireceklere ilk akıllarına gelen rusça kelime soruluyor, beş saniye içinde söylemek lazım. Boşuna almadık rusça derslerini, "Nazdrovya"=şerefe! diye bağırıyorum. Havyar ve votkalar hazır, benim "nazdrovya " tam yerini buldu...

Volga'da mehtap...











 Yazılan Yorumlar...
Erdin İVGİN
(23 Ekim 2013)

Yine keyifle okunan bir yazı ile bilmediğimiz kentleri bize tanıttınız. Elinize sağlık Neşe Hanım.
Yazınızda da belirtiğiniz gibi Moskovadan başlayıp Peterburgda sona eren bu su sistemi çok karmaşık. Gözümüzde canlandırabilmek için ilk yazınızdaki haritaya sık sık bakmak gerek. Kolaylık olsun diya bu haritayı aşağıya ekliyorum.

Setenay Süzer
(22 Ekim 2013)

Geziler, yaşamlarımızı rengarenk boyayıp keyfimize keyif katıyor söyleminin tam karşılığı olmuş bu seyahatiniz,bayıldım yine okurken ve seyrederken Neşe hanım.Selam ve sevgilerimle

 Yorum yazmak isterseniz...
 
Yorum Yazabilmek İçin Üye Girişi Yapmalısınız.