Yaklaşık 8 gün süren İtalya gezimizin sonunda sıra, güzel İtalyan yemeklerinin üzerine yenilen tatlı niyetine, yıllardan beri şarkısını dinlediğimiz Portofino'yu görmeye gelmişti. Hani şu meşhur "I Found My Love in Portofino" ya da bizim anlayacağımız dille "Aşkımı Portofino'da buldum". Aslında şarkının sadece ilk cümlesi İngilizce, geri kalan tarafı ise İtalyanca. Ünlü İtalyan şarkıcı Vittorio Paltrinieri'nin söylediği şarkı o kadar çok beğenilir ki herkes Portofino'yu merak eder. Ve yıllar içinde yolu İtalya'ya düşen zenginlerin, gezginlerin, meraklıların, maceracıların kısaca pek çok insanın yolu buralara düşer.
Biz Portofino'ya Milano üzerinden trenle gitmeye karar vermiştik. Porto Finoya gitmek için Milano merkez tren istasyonundan (Milano Centrale), Santa Margherita Ligure - Portofino istasyonu için biletlerimizi internetten aldık. Santa Margherita'da inip oradan yaklaşık yarım saatlik bir tekne seyahatiyle Porto Fino'ya geçmeyi planlamıştık. Aktarmasız trenle seyahat ederseniz Milano-Santa Margherita Ligure arası 2 saat 10 dakika sürüyor. Ama aktarmasız trenler çok fazla yok. Hele ki gece kalmayı düşünmüyorsanız, sabah ilk aktarmasız trene binmenizi tavsiye ederim. Çünkü akşam son geri dönüş treni de yedi buçuk sekiz gibi geliyor. Biletler bizim aldığımız dönemde kişi başı tek yön 21 euro idi. Ama biz iki kişiye tek bilet fiyatının uygulandığı cumartesi günü giderek seyahat masrafımızı yarıya indirmiştik. Bu arada Cenova'dan da yaklaşık 45 dakikalık bir tren yolculuğu ile Santa Margherita'ya gelmeniz mümkün.
Santa Margherita'da en az Portofino kadar keyifli bir yer ama anlaşılan onun kadar popüler olamamış...
Santa Margherita da Portofino gibi Cenova'ya bağlı bir belediyelik. Yaklaşık 10.000 nüfusu var. Özellikle tren bağlantısından sonra bölgenin en önemli limanlarından birisi olmuş. İtalyanlar arasında kısaca "Santa" deniliyor. Biraz Portofino'nun gölgesinde kalmış ama aslında çok güzel bir yer. Yüksekteki tren istasyonunda indikten sonra insanın karşısına çıkan manzara gerçekten etkiliyor. Eğer yaz mevsiminde buraya gelmeyi planlıyorsanız mayolarınızı da yanınızda getirmenizde fayda var. Burada birçok halk plajı var. Ve denizi de gözüme çok hoş görünmüştü. Gerçi biz de Haziran ayında gitmiş olmamıza rağmen bir türlü ısınmayan havalardan dolayı denize girmeye cesaret edememiştik. Fiyatlar bizdeki gibi şezlong-şemsiye alıp almamaya göre hesaplanıyor.
Santa Margherita da aslında gezmesi güzel bir yer. Özellikle sahildeki kestane ve palmiye ağaçları ile renkli evler kasabaya müthiş keyifli bir hava vermiş. Doğal ve estetik güzelliklerin yanında pek çok tarihi yapı da mevcut. Bunlardan en gösterişlisi şüphesiz Santa Margherita Bazilikası. Barok tarzda yapılmış kilisenin bir kulesi 1700'lerin sonlarında diğeri ise 20. yüzyılın başlarında tamamlanmış. Eski binalarla doğa arasında müthiş bir uyum var. Aralarındaki ahenk alıp sizi götürecekmiş gibi geliyor. Keşke daha fazla zamanımız olsa diyoruz ama Portofino bizleri bekliyor.
Vapurumuza binip Portofino'ya doğru giderken, Santa Margherita'nın güzelliğine bir kez daha takdirle bakıyoruz...
Porto Fino'da yemek içmenin pahallı olacağını tahmin ederek, ihtiyaçlarımızı Santa Margherita'da karşılamaya karar veriyoruz. Kasabada pek çok kafe, bar, pastane ve restoran var. Her ne kadar Portofino'dan ucuz olsa da bu bölgede fiyatlar İtalya'nın geneline göre oldukça yüksek. Çarşıda dükkanları dolaşırken dikkatimizi çeken bir tanesine giriyoruz. Burada pizzayı tartarak satıyorlar ve minik bir parçacık deneme sonucunda tadının da oldukça güzel olduğunu görüyoruz. Pizzalarımızı sardırıp, sıvı stoklarımızı takviye ettikten sonra vapura doğru hareket ediyoruz.
Vapur yolculuğu Portofino'ya gitmek için en güzel yollardan bir tanesi. İster bizim gibi Santa'dan isterseniz de Cenova'dan bu yolculuğu yapabiliyorsunuz. Trenle ulaşımın son noktası Santa ama otobüsle ulaşım imkanı da mevcut. Vapur yolculuğu en keyiflisi ama dönüş saatlerine dikkat emeniz lazım. Zira Portofino'dan son vapur 18.00'de kalkıyor. Özellikle yaz günleri için çok erken bir saat ama sanırım bölgeyi erkenden boşaltıp orada konaklayan ultra zenginlerin rahat etmesini sağlamayı amaçlıyorlar. Gidiş dönüş bileti kişi başı 10 euro.
Yukarıdan müthiş Portofino manzarası...
Biz bu güzellikleri daha rahat izleyebilmek için dağ patikasına doğru yöneldik ve yukarıya tırmanmaya başladık. Birazcık terledikten sonra uygun bir yer bulduk ve daha önceden sardırdığımız pizzalarımızı bu manzaraya karşı afiyetle yedik. Patikada ilerlerken Portofino'nun en keyifli manzarasını izleyebileceğimiz Castle Brown'a çıktık. 16. yüzyılda Cenevizliler tarafından savunma amaçlı inşa edilmiş olan kalenin minik kulesi 1700'lerin sonlarında Napolyon kuvvetlerinin yaptığı saldırıda yıkılmış. 1867'den 1961 yılına kadar birkaç farklı kişinin özel mülkü olan kale bu tarihte Portofino belediyesi tarafından satın alınmış. Bu arada internetten öğrendiğim kadarı ile Kalede düğün organizasyonları da yapılıyormuş. Kaleye giriş ücreti kişi başı 5 euro. Biz buraya gelinceye kadar yeterince kale-müze gezdiğimiz için girmedik ama şimdi düşününce inşallah hata yapmamışızdır diyorum. Kaleden muhteşem bir Portofino manzarası var. Tek kelimeyle harika, insan burada bir ömür geçirebilir. Bizde türlü türlü cover photo ve selfie ihtiyaçlarımızı giderdikten sonra tekrar merkeze doğru yürümeye koyulduk.
Sol tarafta Castle Brown, sağda ise sapsarı cephesi ile San Giorgio Kilisesi ve arka planda kale...
Bundan sonraki istikametimiz San Giorgio Kilisesine doğru. Sanırım bir kilise ancak bu kadar güzel bir yere yapılabilir. Sarı cephesiyle oldukça albenili görünen kilise 1154 yılına tarihleniyor. Ancak sonradan iki kez tadilattan geçirilmiş ve orijinalliği biraz bozulmuş. 2. Dünya Savaşı sırasında isabet eden bir bomba kilisenin komple yıkılmasına neden olmuş ve sonradan 1950'de yeniden inşa edilmiş. Kilisenin yanında bir de mezarlık var. Adanın diğer taraflarında olduğu gibi burası da bir hayli bakımlı ve değişik heykellerle süslü. En az kale kadar harika bir manzara eşliğinde kilise ve civarında vakit geçirdik. Bu noktadan uçsuz bucaksız açık deniz de bizi selamlıyordu.
Doğayla bütünleşmiş bir ortam insana huzur ve dinginlik sunuyor...
Son vapuru kaçırmamak için yavaş yavaş iskeleye doğru yürüme zamanı gelmişti. Çok fazla bir kuyruk beklemeden vapurumuza bindik ve son bir kez daha güzel manzaranın tadını çıkartmaya çalıştık. Biraz önce yanı başında olduğumuz kale bizi uğurlar gibiydi. Biz yavaş yavaş masalsı bu diyardan ayrılırken, kasabanın diğer sakinleri adaya gelmeye başlamıştı. Bir anda herkesin dikkati lüks yatlara çevrildi. Lüks derken abartmıyorum, yatların bazılarının arkasında kendi helikopterleri bile vardı. Allah verdi mi tam veriyor kardeşim...Portofino insanların anlattıkları kadar etkileyici bir yer. Bir o kadar da lüks ve sosyetik bir havası var. Eminim hava karardığında başka güzellikleri de ortaya çıkıyordur. Gecesini de görmeyi çok isterdik ama bu durumda, konaklama zorunluluğu olduğu için göremedik. E, konaklama fiyatları da sadece el değil insanın her tarafını yakıyor. Yine de yolu buralardan geçen herkese birkaç saatlerini buraya ayırmalarını tavsiye ederim. Ya da daha doğrusu ne yapıp edip yollarını buraya düşürmelerini...
Yatın arkasındaki helikoptere dikkat çekerim :)...
Görüşmek üzere...