Gezi Alemi

e-Posta:    Şifre:     Kaydol | Şifremi Unuttum
 
Gezi Alemi ::::: Güney Afrika Cumhuriyeti ::::: Kruger Ulusal Parkı ::::: Güney Afrika: Kruger Park ve Hayvan Dostlarımız        
Ülke Şehir Ekleme Düzenleme Gezi Tarihleri Okunma Yorum Yazan 
Güney Afrika Cumhuriyeti Kruger Ulusal Parkı 21 Ekim 2015 26 Ağustos 2015
28 Ağustos 2015
4322 6 Şükran Şahin 

 Güney Afrika: Kruger Park ve Hayvan Dostlarımız
 (Gezi)

"Güney Afrika/Bir Düğün ve Safari Masalı" yazımın devamı olan bu gezi yazısını, ağırlıklı olarak yaban hayata ayırdım. Bu gezi yazım hayvanlar âlemine ilgi duymayanların ilgisini çekmeyebilir. Yazımın başında bir hatırlatma yapmak isterim. Burada paylaştıklarımın kaynak kişisi, tüm hayatını bu yaban hayatın kamplarında geçirmiş olan rehberimiz Dixon'dır ve onun anlattıklarıdır. Dixon'un anlattıklarının tercümanlığını yapan ve broşür, kitap, v.b. tercümelerde imdadıma yetişen, yeğenim Olgu Şahin fazlasıyla teşekkürü hak etti. 

Evrim ve Ryan'ın düğünü için bir araya gelen gurubumuzla birlikte, gezi programı dahilinde Kruger National Park'tayız. Afrika'nın en büyük parklarından birisi. 1925 yılında ulusal parklar statüsüne alınmış, 1927'de kapıları halka açılmış, 2 milyon hektar arazi üzerindeki bu parkın, 9 ayrı giriş kapısı var. Timsah köprüsü (Crocodile bridge) kapısından içeri giriyoruz. Girişteki tipik Afrika görünüşlü hediyelik eşya dükkânından anı objeleri satın alıyoruz. Park Mozambik, Zimbabwe ve Timsah nehri ile çevrili. On binlerce hayvana, binlerce otsu bitki ve ağaçlara ev sahipliği yapan bu parkın içinde kalacağımız için heyecanlıyız. Önce "Kruger Park Haritası" alıyorum, haritadaki bazı bilgiler ilgimi çekiyor. 1898'de bir bölgesi, 1903'de diğer bölgesi, 1926'da da başka bir bölgesi ile birleştirilmiş. Bu bölgeler eklendikçe avcılık yasaklanmış. Çiftçilere ve etrafa zarar vermesin diye parkın tüm etrafı çitlerle çevrilmiş. Ayrıca parkın konaklama tesislerinin etrafı da ziyaretçilerin güvenliği için yaban hayattan çitlerle ayrılmış. Bazı hayvanlar yok olduğu için bu hayvanlar parka getirilmiş. Orman bitkilerini çok zarar veren hayvanlar mevcutlarıyla bırakılmış ve çoğaldıklarında başka parklara transfer edilmiş. 

Kruger Milli Parkı'nın haritası...

Sol tarafta bendeniz Omar Aberia'nın objektifinden sürpriz safari fotoğrafı ile; Sağda ise hediyelik eşya dükkanı...

Kalacağımız tesis olan Shishangeni Lodge'daki evlerimize dağılıyoruz. Evlerimize yerden 2-3 metre yükseklikte korunaklı ince uzun ağaç köprülerle ulaştığımız için yanımıza görevli olmadan yalnız gidebiliyoruz. Park dışındaki yırtıcılardan korunmak için bir şekilde çitlerden içeri girmeyi başaran Afrika antilobu çeşidi olan bushbuck'lara rastlıyoruz. Afrika tarzı evlerimizin içi lüks ve konforlu. Balık, köfte, kavurma, sebze ve meyvelerden daha fazlası olan açık büfeden midemize kestirdiklerimizden seçerek masamıza oturuyoruz. Orman manzaralı, doğa müzikli, ara sıra ağaçlardan zıplayan maymunlar eşliğinde yemeğimizi yiyoruz. Bir görevli, maymunlar masalarımızda misafir olmasın diye, elinde sapanla dolaşıyor. 

Shishangeni Private Lodge'da konakladığım yer ve bizlere muhteşem Afrika lezzetleri hazırlayan ekip...

Yemeklerden minik bir kolaj...

15.30:
Safari araçlarımızdayız. Araçlarımız diğer safarilerimizdekinden farklı olarak yanları açık, üstü kapalı. Sürücümüz aynı zamanda rehberlik görevini de yapıyor. Önceki safarilerimizde olduğu gibi, safarinin eşsiz keyfine hazırız. Sürücümüz ve aynı zamanda rehberimiz olan Dixon ciddi bir edayla, hayvanların tehdit olarak algılayabilecekleri yüksek sesle konuşma, ani hareketler yapma, ayağa kalkma ve kollarımızı araçtan çıkarma konusunda hatırlatmalar yapıyor. 5 büyüğe saygı duyalım, şakaları yoktur diyor. 

Yellow-billed hornbill ve Ground hornbill-Güney yer kartalı- en uzun yaşayan kuş...

Centilmenler Kulübü...

Uzun, kısa eğri büğrü dalları ve değişik gövdeli olan ağaçlar, kurumuş ağaçlar, dikenli ağaçlar, çalılar, uçsuz bucaksız gibi görünen Afrika bitki örtülü yaban hayatın içinde yol alıyoruz. Uzun sarı gagalı boynuzgaga yani zazu kuşları kurumuş ağaç dallarından birinde faks sesini çağrıştıran bir sesle ötüyorlar. Bu sevimli kuşları tanıyoruz artık. Ağacın en tepesinde cinsinin Brawn Snake-Eagle olduğunu öğrendiğimiz kartalı inceliyoruz. Tepede vakur bir duruşla etrafı süzüyor. Sülüne benzettiğim "Helmeted  Guineafowl (beçtavuğu) ile sıkça karşılaşıyoruz. Karşıda Lebombo dağlarını gösteriyor ve bu dağların Mozambik'ten başladığını ve Cape Town'a kadar uzandığını anlatıyor Dixon. Her yerde impalalar zıplaya zıplaya bize eşlik ediyor sanki. İnsanları tehlike olarak görmedikleri için çok yakınımızdalar. Dixon küçük boynuzlu olanların 1 yaşında olduğunu, anne ve yavru impalaların bir arada yaşadığını, sadece başlarında bir erkek olduğunu söylüyor. Uzun boynuzlu erkek impalalar da ayrı yerlerde bir arada yaşıyorlar. Bu yüzden gurup olarak bir arada olan erkek impala topluluğu da burada "centilmenler kulübü" olarak biliniyor. Dişiler ve yavruların başında olan tek erkek impala yaşlandığında ve yorulduğunda onun yerini alacak olan genç impalanın yaşlı impalayla bir düello gibi bir ritüeli oluyormuş. Yaban hayatın kuralları şaşırtıcı!

Vahşi hayatta timsahlar her zaman yalnız olmuyorlar...

Timsah nehrinde korkusuz keşif (Ftğ;Numan Şahin)...

Timsah nehrinde hipolar ve sol arkada yavru timsah; Sağda kuyruğu ısırılmış timsah...

Timsah nehrinin kıyısında, araçtan iniyoruz, etrafı izlemek ve atıştırmalı mini bir mola için. Nehir balık yiyen kuş, hipopotam ve timsahlarla dolu. Timsah yeni avlanmış ve 1 ay sürecek olan sindirimine uzanmış kıyıda. Bazıları da minik yavrularıyla birlikte sakince güneşleniyorlar. Büyük timsahın kuyruğu kopmuş. Belli ki bir arbede yaşamış. Önceki safaride kuyruğu kopmuş zürafa ve zebra da görmüştük. Karşı tarafta nehir boyunca yemyeşil şeker kamışı tarlaları var. Nehirden elektrik telleriyle ayrılmış. Hipoların gece uyumadığını, gece ot yemek için karaya çıktıklarını, daha sonra nehre gidip uyuduklarını ve timsahların hipolara saygı duyduğunu, onlara hiç bulaşmadığını öğreniyoruz. Çünkü timsah hipolara yem olacağını net olarak biliyormuş. Hipo en çok insan öldüren hayvanmış. Sıralamada hipolardan sonra,  timsah ve buffalo geliyormuş. 

Magic guarri-ağaç dalından diş fırçası(alıntı)...

Ftg.Özge Genç Çakar-(Big Five); Çamura bulanmış filler...

Gözünü kaşıyan fil...

Dixon yol boyunca ara sıra bitkileri koparıyor ve soğuk algınlığına, bağırsaklara, baş ağrısına, v.b. şeylere iyi geldiğini anlatıyor. Biz şimdiden ona Dixpedia diyoruz. Birçok faydası olan yaprakları dökülmüş, o anda durup kara kalemle resmini yapmak istediğim baobab ağaçlarını gösteriyor. Devasa bir mantara benzeyen gövdesiyle sevimli bir ağaç. Aracımızda çevreye odaklanmış olarak  yol alırken bir ağaçtan (magic guarri) genç bir dalı koparıyor, 3 cm'lik kısmını soyup bize uzatıyor Dixon.  Bu haliyle kullanışlı bir diş fırçası olan dal eskiden diş temizlemek için kullanılırmış.  Erak ağacının dalından kesilen parçadan yapılan Müslüman toplumlarda yaygın olan birçok faydasına inanılan misvak gibi. Sonra yeşil bir elmaya benzeyen meyvesi olan maymun elması ağacını inceliyoruz. Yeşilken yenmezmiş, kustururmuş. Bu yüzden elmaların sararması beklenirmiş. Dixon molamızda;  Afrika'nın en popüler ağacı marula ağacının dibinden düşen çekirdeklerden birini alıp taşla kırıyor. Sağ ve sol taraftan iki minik parça çıkarıyor. Ceviz gibi olan bu minicik parçaları yiyoruz. Çekirdeğin kalan kısmı, bir zamanların film kahramanı uzaylı E.T. ye benziyor. Rehberimiz bize E.T. ye benzeyen çekirdekle şakalar yapıyor. Marula meyvelerinden amarula diye bir likör yapılıyor. Afrika'ya gidenlerin almadan geri dönmedikleri bir içki. Hatta youtube'den "Animals in Africa get drunk by eating ripe Marula fruit" diye yazarsanız ormandaki marula yiyen hayvanların başına gelenleri gülmekten kırılarak izlersiniz. 

Rhino (Big Five) ve dostluk gösterisi...

Bu güzel poz için teşekkürler...

Dixon bilge rehber. Şanslıyız. Sarıya çalan yeşil gövdeli estetik görünümlü ateş ağacını gösteriyor. Kruger'den aldığımız kitapta ateş ağacıyla (Fever-Tree) ilgili bilgiler vardı. Bu ağaçlar sulak yerlerde yaşadığı için sivrisineği bol oluyormuş. Sivrisinekler de sıtma hastalığına yol açtığı için, bu ağacın altında kamp kuranlar ya da altında vakit geçirenler, sonrasında sıtmaya yakalananlar olmuş, doğal olarak önce ateşleri çıkmış. Bu yüzden ateş ağacı takmışlar adına. Ağaçtan sakız gibi akan sıvıyı maymunlar yalıyorlarmış. Nobel ödüllü İngiliz yazar, şair Rudyard Kipling'in çocuk kitabına konu olmuş bu ağaç. Ben en çok umbrella (şemsiye) ağaçlarına bayıldım. 

Endamlı ve meraklı zürafa...

Striped Skink-çizgili kertenkele...

Dixon ağaçlardaki maymunların seslerini dinliyor ve karşılıklı çıkardıkları seslerin bir alarm işareti olduğunu söylüyor. Maymunlar ağaçtan ağaca birbirlerine tehlikeli bir hayvanın yaklaştığını haber veriyorlarmış. Bu yüzden yakında fillerin olabileceğini belirtiyor. Bekliyoruz sessizce. Sincaplar da telaşlı telaşlı bir daldan öbür dala geçiyorlar. Çok sevimliler. 5 dakika sonra fil sürüsü teşrif ediyor gerçekten. Onlarca fil, yanlarında yeni doğmuş minicik filler eşliğinde ağır ağır konuşlandığımız yere yaklaşıyorlar. Hatta bizim gözlerimize bakarak devasa görünüşleriyle bize doğru yaklaşıyorlar. Aramızda 3 metrelik bir mesafe kaldı sadece.  Bir an için telaşlanıyoruz. Dixon onlara kararlı bir biçimce koluyla durun der gibi bir komut veriyor. Filler anında farklı yöne çark ediyorlar. Rehberimiz fillere fısıldayan adam. Koku alma, soluma, dokunma, tutma, hatta ses çıkarma gibi işlevlere sahip olan hortumlarıyla ağaçların kocaman dallarını bir çırpıda kırıp yiyorlar. Otçul canlı olan bu filler,  ormanda o kadar çok ağacı kurutmuşlar ki. Yanlarından hiç ayrılmayan yavrularıyla oyunları görülmeye değer. Canlı canlı bir "animal planet" kanalını izliyoruz sanki. Kalın derileri hassas olduğu için, güneş yanığından, böcek ısırığından kendilerini korumak için çamurda yuvarlanıp çamur banyosu yapıyorlar. 

Spotted Hyaena-Benekli sırtlan ve çakal...

Ftg;Numan Şahin-Termit yuvası...

Sabah 06.00: 
Parkta sadece yol güzergâhını takip ediyoruz ve kurallar dışına hiç çıkılmıyor. Sadece parkta safari için ayrılmış yolu takip ediyoruz. Rehber kaptanımızın ayrıntılı anlatımları ve ciddiyetinin etkisiyle, hayvan bilimcilerinin dikkatiyle ilerliyor ve sanki olası bir yaban hayatla ilgili kongrede sunmak için notlar alıyoruz. Bazen de birbirimizi Dixon'a soru sormamak için uyarıyoruz. Dixon bizi bilgi bombardımanına tutuyor ve biz hayvanları kaçırmaktan korkuyoruz. Afrika örümceklerinin (spider) ördüğü devasa yuvaları inceliyoruz. Gündüz uyuyup gecede yuvalarına yapışan böcekleri yiyen bu örümcekler ülkemizdekilerden çok büyükler. 

Aslan ailesi (Big Five)...

Dixon'ın 5 aylık olduğunu söylediği tek başına dolaşan zürafa ile selamlaşıyoruz. Ne kadar zarif ve estetik. Dünyanın en uzun boylu kara hayvanı. 7 boyun kemiğine sahipler. Uzun boyları sayesinde uzaktan tehlikeyi fark etmeleri avantajları. Dostları zebralar da zürafanın bu özelliğinden faydalanıyorlar. Yavru zürafanın anne ve babasının 10 metre ileride olduğunu görüyoruz. Dişileri erkek zürafalardan daha kısa oluyor ve zürafaların yaşlandıkça derileri beyazlaşıyormuş. Yanımızdan bir impala sürüsü, bir tehlike sezmişler ki sürü halinde aynı yöne koşuyorlar, hatta kaçıyorlar. Araçla yol alıyoruz. Ciltlerini korumak amacıyla, gergedan ailesine çamur banyosu yaparken rastlıyoruz. Afrika'da çamur nelere kadir! Gergedanın doğada düşmanı yok, çünkü tüm hayvanlar gergedandan çekiniyor. Düşmanı insanlar. Gerçi insan tüm hayvanların düşmanı olabiliyor. Bize asker sırası gibi poz verir gibi duran gergedanların hiçbirinin avcılardan korumak için boynuzları kesilmemiş (devletin korumasında olan bu parkın güvenliği sanırım daha iyi).

Meraklı yavru aslan...

Av etini yemeği öğrenen yavru aslandan sonra sırada leş için bekleyen akbabalar var...

Wildebeest (öküz başlı antilop) büyükçe bir alanda tek başına kararlı bir şekilde duruyor. Bu yeri tutmuş, belirlemiş, tapulamış yani. Dişilerini bekliyor. Henüz kıştan yeni çıkan Afrika'da ilk yağmurlar başlamadığı için sürüngenler toprağın altında. Bu yüzden sürüngenleri göremiyoruz. Sadece kaldığımız evin duvarında, verandasında striped skink-çizgili kertenkele ve başka minik kertenkelelere rastlıyoruz. Sürüngenler kış uykusundan toprak yumuşayınca uyanacaklar. Biraz sonra benekli sırtlan (Spotted Hyaena) çıkıyor karşımıza. Belli ki karnı doymuş, evine gidiyor. Sonrasında bir çakal ve bir sürü domuz görüyoruz.

Bizim mandalar-Afrikanın buffalosu (Big Five)...

Benim çok ilgimi çeken beyaz karıncalara benzeyen termitlerin yaptığı, sağlam görünüşlü, oyukları olan, peri bacalarına benzeyen yaklaşık 6 metre yüksekliği, 12 metre genişliğine ulaşabilen yuvalardı. Hayvanlar âlemine ilginiz varsa bu termitleri araştırın derim. İnanılmaz özellikleri ile karşılaşacaksınız. Pigmentsiz oldukları için, yaşamak için güneşten kaçıyorlar, bu yüzden yuvaları kapalı.  Koloniler halinde yaşayan bu sosyal hayvanların tasarım harikası olan devasa kuleye benzeyen, piramit şeklinde yuvalarına her safarimizde rastlamıştık. Her rastladığımızda Dixon bize termitlerle ilgili yeni bir şey anlattı. Okuduklarımı ve Dixon'ın anlattıklarını toplasam yüzlerce sayfa yazmam gerekir. 1 milyona yaklaşan kolonisiyle kusursuz bir düzen içinde, hiçbir karmaşanın olmadan yaşadıkları yuvalarını bir gecede inşa edebilme yetenekleri var. Toprağın üstünde gördüğümüz yuvanın altında bazen 60 metrelik derinliklere kadar uzanan birçok bölümlerden oluşan evleri bilim adamlarının hala ilgi duyduğu, araştırdığı bir konu. Topluluk kraliçe, kral, kraliçe ve kral adayları, işçiler, asker termitler gibi herkesin görevini bildiği ve iş bölümü içinde bir ekip ruhuyla hareket ediyor. Kraliçe termit 25.000 yumurta yapıyor, hemşire termitler bu yumurtaları alıp büyüyecekleri yere taşıyor, işçi karıncalar toprağı kazıp yukarı taşıyorlar. Uçan termitlerde var. Yağmur başladığında uçan termitler yuva yeri buluyorlar ve görevleri bitince kanatlarını atıyor ve ölünceye kadar yer termiti olarak hayatlarına devam ediyorlar. Dışarıdan topladıkları yeşil yaprakları bölüp toprağın altına taşıyıp yığıyorlar. Ağızlarından çıkan bir sıvıyla spreyliyorlar. Kışın toprağın üzerindeki kulelerinden buhar çıkarabilecek kadar enerji yayabiliyorlar. Bitki ve çürümüş şeyler yedikleri için dışkıları gübre oluyor ve toprak zenginleşiyor, havalanıyor. Tohumlar hemen filizleniyor. Dışarıdan getirdikleri çimenleri nemlendiriyorlar, sonra tohumları getirip mantar yetiştiriyorlar ve sonrasında da yiyorlar. Kraliçe termit ölünce yuva mahvoluyormuş, yeni baştan döngü devam ediyormuş. Doğanın sihirli döngüsü! 

Solda Sosis Ağacı, sağda Ateş Ağacı...

Sosis Ağacının meyveleri...


Leopar (Big Five)...

15.30: 
3 kez geçtiğimiz onlarca aslanın olduğu bölgedeyiz yine. Öncesinde, durduğumuz bu yerde, aslanlar yeni avladıkları buffalo'yu yemekle meşguldüler, sonraki günlerde yavrular bu avı yemeğe çalıştılar. İlk kez av eti yiyen yavru aslanların buffalo'yu yemek için sarf ettikleri çaba görülmeye değerdi. Çok komiklerdi. Yemeğini yiyen aslan kendini otların arasına atıyor, uzanıyor, yavrularda oynaşıyordu. Yavrulardan bazıları annelerinden biraz ilerideki su birikintisinde sularını içiyorlardı. Canlı canlı  "Nat Geo Wild" kanalını izlemiştik sanki. Şimdi bu aslanların hiçbirisi yok etrafta. İnanılmaz bir leş kokusu var. Burnumuzu kapatarak akbabaların üşüştükleri sadece kemikleri kalmış olan leşten ince derileri sıyırmalarını, yemelerini izliyoruz. Bazı akbabalar ağacın tepesine tünemişler sıralarını bekliyorlar sanki. Bu görüntüler benim için zorda olsa, vahşi hayatta kalma güdüsü olduğu için seyredebiliyorum. Bu kokuya daha fazla katlanamadığımız için buradan ayrılıyoruz. 

Zebralar...

Zebra ile atın birleşmesinden ne ortaya çıkar? Kaynak; safari rehberimiz Dixon - Ftg; www.mynet.com...

Yine kilometrelerce yol alıyoruz. Yüzlerce buffalo'nun topluca bulundukları bölgeye konuşlanıyoruz. Ülkemizdeki buffalolar mandalar. Onlarca beyaz kuş buffaloların üzerinde. Buffalo'nun en iyi dostları olan bu kuşlar derilerindeki böcek ve parazitleri yiyor. Buffalolar sert görünümlü bakışlarıyla bizi inceliyorlar. Çocukluğumun geçtiği Bartın'da benim en sevdiğim çocukluk anılarımdan birisi onlarca manda ile Bartın ırmağına indirilen, salınan renkli büyük yük gemilerini seyretmek ve mandaların, öküzlerin çektiği arabalara binmekti. Kuduları (antilop cinsi), bizden kaçan maymunları selamlıyoruz yol alırken. Safarimiz sundowner drinks'le taçlanıyor. Bu anı unutulmaz kılmak için görevliler gurubumuzu her akşam ormanın en güzel yeni bir köşesine getiriyorlar ve Afrika içecekleri eşliğinde harika atıştırmalar ikram ediyorlar. Safarimiz kırmızı, turuncu sarı renkli ufkun güneşi başka diyarlara uğurladığı bir gün batımı ile sonlanıyor. Ardından gökyüzünde ışıldayan binlerce yıldızın altında kampımıza 1-2 saat sürecek dönüş başlıyor. Gelsin gurme lezzetler eşliğinde akşam yemeği, misafir hayvan dostlar, kuş sesleri, doğanın müziği ve yarın bizi bekleyen sürprizlerin heyecanı ile konforlu, cibinlikli odalarımızda huzurla uykuya dalma. Görevlilerin biz yokken yastığımızın kenarına koyduğu hayvanlarla ilgili bir öykü, bazen hayvan bilmeceleri ve Afrika çikolatası da safari ödülümüz. 

Vahşi hayatta dostluk...

Nihayet bir kadın safari sürücü ve rehberi gördüm(Ftğ;Numan şahin); Afrika begonvilleri renk renk...

Safari/06.00: 
Günlerdir yaptığımız safariler sezgilerimizi, Dixon'un anlattıkları ufkumuzu geliştirdi. En fazla 50 kilometreyi geçmeyen hızla yol alıyoruz. Merak ettiğim ilginç bulduğum sosis ağacını (sausage tree) inceliyoruz. Meyveleri sosise benziyor gerçekten. 1 metreye kadar olan meyveleri bile var. 1 tanesi 12 kiloya kadar çıkabiliyor. Afrikalıların bira yapmak için yararlandıkları bir meyve. İlaç sektöründe de işe yarayan özellikleri varmış. İnsanlar için yeşilken zehirli olan bu meyveleri özellikle zürafalar, maymunlar ve diğer hayvanlardan bazıları yiyormuş. Dixon telsizle diğer sürücülerle konuşarak yerini öğrendiği, leoparların olduğu yere götürüyor bizi. Uçsuz bucaksız bu parkta ne sokak adı, ne işaret var. Çok ender olarak lodge isimleri görüyoruz. Her yer birbirine benziyor. Fakat safari sürücüleri yılların deneyimi ve sezgileriyle yolları karıştırmıyorlar. Erkek ve dişi leoparı görüyoruz. Yavru leopar geliyor biraz sonra, tüm sevimliliğiyle masum masum oturuyor. Leoparların yavrularıyla arasında güçlü bir bağ oluyor. İki leopar dallarla bütünleşmiş postlarının uyumu sayesinde kamufle olmuşlar sanki. Biraz sonra açık alana çıkınca daha net görebiliyoruz onları. 4-5 metre önümüzdeler. Kedigiller familyasından olan leoparın Asya'da yaşayanlarına çoğunlukla pars, Afrika'da yaşayanlarına leopar deniyor. Yırtıcı hayvanların en tehlikelilerinden birisi. Postunun üstündeki benekler, insanların parmak izi gibi her leoparda farklılık gösteriyor. Çıtayla karıştırılan leoparın cüssesi çıtaya göre daha iri, benekleri halkalı, boyunlarının altında siyah noktalardan oluşan çizgisi var. Leoparlar bazen avlarını ağacın üzerinden atlayarak yakalıyor ve başka hayvanlar avını kapmasın diye avını ağaca çıkartıp yiyor. Yaban hayat kanallarını izlemem bu parkta işime yarıyor. Hayvanlarla ilgili bildiklerimi tazeliyorum. Leoparların vakur duruşu, upuzun kuyrukları, pofuduk derilerindeki halkalı lekeler ve renklerle güzel bir hayvan. Ancak, kocaman kafası, yüz hatlarının belirginliği, muhteşem yelesi, karizmatik duruşuyla ve ailesiyle birlikteyken yaydığı enerjisine hayran kaldığım erkek aslandı.  

Önümüzden yediğimiz cipsin torbasını çalıp kırıntılarına razı olan (vervet monkey) maymun...

Liliimpala - Bu bitkinin çiçek mi ağaç mı olduğunu anlayamadım...

Bu son safarimiz. Bu yüzden bir başka odaklanıyoruz yaban hayata. Birbirleriyle iyi geçinen zebralar, zürafalar, öküz başlı antiloplar bir arada sürüler halinde karınlarını doyuruyorlar.  Dixon zebraların insanların parmak izi gibi çizgilerinin farklı olduğunu, sürüsünden ayrı bir sürüde hamile kalan zebranın eski sürüsüne gelip doğum yaptığında, sürünün başı erkek zebranın yavruların çizgilerinden kendi yavrusu olmadığını anlıyor ve doğan yavruları öldürdüğünü söylüyor. Vahşi de gelse, sadece kendi neslinin devamını sağlamak içgüdüsü yaban hayatın bir gerçeği.  Zebralar eşeğe benzer ses çıkartıyor. İlginç buluyor, gülüyoruz. Zebraların arka ayaklarıyla attıkları tekme insanlar için tehlike yarattığından insanlar zebraları at ve eşek gibi ehlileştirememişler. Bilim adamları zebraları ehlileştirmek ve taşıma gibi işlerde kullanmak için, erkek zebra ile dişi atı çiftleştirmişler. Yarısı zebra yarısı at olan ehlileştirilemeyen bir yavru doğmuş, doğan yavru şimdi bir hayvanat bahçesinde yaşıyormuş.  

Alıntı-Kruger Parkta kuralları hiçe sayan turistlere bir filin kızgınlığı; Safariden dönerken. Hayvan dostlarımıza gelsin...

Safarimiz sonlanıyor ve tüm hayatını burada geçirmiş olan Dixon yine bilge konuşmasıyla bize son bir şeyler söylüyor:  "Parkın ancak 15 ya da 16.000 hektarlık alanını gezebildik. Yinede şanslıydık. Büyük beşliyi gördük. İlgili ve duyarlı davrandığınız için teşekkür ederim. Eskiden gergedanın boynuzları, fillerin fildişleri için avcılara para verip avlattırıyorlarmış. Hem doğamızı, hem de ekmek kapımızı zarara uğrattılar. Mandela uzun yıllardan sonra hapisten çıkınca kaçak avcılığı, avcıların derileri, v.b. yerlerini satmak için yaptıkları avlanmaları ve zenginlerin zevk için yaptıkları avlanmaları yasakladı. Bundan sonra hayvanlara namlunun ucundan değil, objektiflerin ucundan bakacağız diye seferberlik başlattı. Artık bunlar çok azaldı. Bizde elimizden geleni yapıyoruz. Eskiden çok zarar verildi canlılara, çevreye. Doğa bize konuşuyor, anlatıyor. Buraları gelecek kuşaklara aynen bırakalım. Gelecek kuşaklar televizyon, gazete, kitaplardan değil; buralara gelerek, görerek, yaşayarak öğrensinler. Dünya hepimizin tüm canlılarıyla birlikte" diye sonlandırıyor.

Afrika giysilerimizle kardeş pozu...



Hoşçakal büyülü Afrika...

Bence Dixon bir safari büyücüsü ve canlıları çok seviyor. Hiç bir gezime benzemeyen, beni derinden etkileyen yaban hayat yolculuğumuz sona eriyor ve akşama Türk Hava Yollarıyla ülkemize dönmek için bu ilginç coğrafyadan ayrılıyorum. 

"Hepimiz canlıyız! Dünya bizim ortak evimiz. Ona gözümüz gibi bakalım" diye mırıldanarak. 












 Yazılan Yorumlar...
Şükran Şahin
(31 Ekim 2015)

Setenay hanim cok tesekkurler. Sehirlerden farkli bu dogal cografyalar. Umarım sizinde bir safari gezinizi okumak kismet olur:)

Setenay Süzer
(30 Ekim 2015)

Sevgili Şükran Hanım,
Sıradan bir turistik gezi yapmadığınızdan. Afrikanın hem doğasına hem yerel halkın yaşamına yakından tanık olmakla, gezinin tam hakkını vermişsiniz.Soluk soluğa okudum,her zamanki gibi zevkli, bilgilendirici yazınız ve fotoğraflarınız çok güzel.Darışı başımıza olur inşallah. Sevgilerimle

Şükran Şahin
(26 Ekim 2015)

Hakan bey, öncelikle sitemizin sayfasina bu gezi yazimi duzenlemeniz ve emekleriniz icin cok tesekkur ederim. Gercekten ilginc bir deneyim. Siz oralara gitmeden rahat edemezsiniz. Afrika savanasi bir baska alem. Gurubumuz sag salim donduk. Afrikaya gitmeden once Saglik bakanligi hudut bolumunden bilgilenmistik. Önerileri dogrultusunda sitma icin antibiyotik kullanmaya basladik. Bir tane bile sivrisinek gormedim. Bosu bosuna kullanmisız. Dikkatli olduktan sonra risk yok safaride. Sizin gezi yazilarinizdan ben hep feyz aliyorum ve yararlaniyorum biliyorsunuz. Insallah bu gezimde size feyz ve bir Afrika seyahati cikarir.

hakangeziyor
(25 Ekim 2015)

Hocam, bu kadar yer gezdim, bu kadar yazı yazdım, onlarca yazıyı da siteye ekledim. Çok az yazıda bu kadar imrendim ve tırnak içinde kıs-kan-dım... Sizin güzel anlatımınız, keyifli fotolarınızla aldınız götürdünüz bizi. İyi ki sağ salim döndünüz... Ne olur ne olmazdı yani... Kaleminize sağlık...

sivas
(23 Ekim 2015)

Canım okadar güzel anlatmışsın ki okurken sanki sizinle birlikteymişim hissi doğdu.Fotoğraflar kareleri çok güzel .Emeğine sağlık.

koray
(21 Ekim 2015)

Harika mesajlarla bezenmiş büyüleyici bir yazı... Şükran Şahin birbirinden güzel ve çarpıcı fotoğraflarla bize ta uzak diyarların gizemli dünyasını öyle güzel anlatmış ki... Kalemine, yüreğine sağlık.

 Yorum yazmak isterseniz...
 
Yorum Yazabilmek İçin Üye Girişi Yapmalısınız.