Gezi Alemi

e-Posta:    Şifre:     Kaydol | Şifremi Unuttum
 
Gezi Alemi ::::: Kosova ::::: Prizren ::::: Avrupa'nın En Genç Ülkesi: Kosova...        
Ülke Şehir Ekleme Düzenleme Gezi Tarihleri Okunma Yorum Yazan 
Kosova Prizren 22 Kasım 2015 11 Mayıs 2015
15 Mayıs 2015
4500 4 hakangeziyor 

 Avrupa'nın En Genç Ülkesi: Kosova...
 (Genel)

Bugünkü yolculuğumuz başka bir ülkeye: Kosova. Üsküp'ten Kosova sınırı yaklaşık 30 km. Bir yerden sonra dağ yollarından ilerliyoruz. Coğrafya oldukça güzel ancak gidiş gelişli yolda çok fazla hız yapmak mümkün değil. Sınır kapısına geldiğimizde otobüse binen bir polis pasaportlarımızı topluyor. Makedonya'dan çıkış yaptığımız sınır kapısı ülkenin genel yapısına uygun: Biraz ilkel, küçük... Geçtikten sonra arada küçük bir tampon bölge var. Burası kimseye ait değilmiş ama yaşam var. Buradaki insanlar acaba resmi işlemlerinde kime bağlılar çok merak ettim doğrusu. Sonrasında Kosova sınır kapısı. Burada görevlilerin kıyafetleri yeni ama geri kalmışlık burada da kendini gösteriyor. Yeniden pasaportlarımız toplanıyor, bu sefer Kosova'ya giriş damgası vuruluyor. Eğer sonrasında Sırbistan ziyareti düşünüyorsanız bu damgayı pasaportunuza vurdurmak biraz riskli. Zira Sırbistan Kosova'yı hala kendi toprağı gördüğü için damgayı kabul etmiyor. Her türlü sorunu çıkarabildiği gibi bazen damgayı karalama, silmeye çalışma gibi saçmalıklar yaptıkları da oluyormuş. Daha önceden iki defa Sırbistan girişi yaptığım için yakın vadede böyle bir niyetim yok.

Murat Hüdavendigar'ın türbesinin bulunduğu alan. Bakımlı ve güzel. Bahçede 1.Murat'ın Kosova Ovasına girdiğinde tozu dumana katan fırtına için kıldığı namaz ve ettiği duayı gösteren bir bölüm de bulunuyor...
 
 

Kosova, ya da Kosova Cumhuriyeti, Avrupa'nın en yeni devleti. Uzun zaman Birleşmiş Milletler kontrolünde olan Kosova, Şubat 2008'de bağımsızlığına kavuşmuş. 100'den fazla ülke Kosova'yı tanımış vaziyette. Rusya, Sırbistan, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Cumhuriyeti Kosova'yı tanımıyorlar. Yaklaşık 11.000 metre kare yüzölçümüne ve 2 milyonluk nüfusa sahip Kosova'nın resmi para birimi Euro. Zaten ülkenin yönetiminde de AB ülkelerinden oluşan EULEX adlı konsorsiyum söz sahibi. Kağıt üzerinde bağımsız bir devlet ama kilit noktalarda yabancılar görev yapıyor. AB üyesi olmadan bölgede aktif olan ülkelerden birisi de Türkiye. Kosova Müslümanların, Ortodoksların ve Katoliklerin bir arada yaşamak için çabaladığı ama bir türlü beceremediği koca Balkan coğrafyasında küçük bir ülke. Nüfusun %90'dan fazlası Müslüman ve bunların da %90'dan fazlası Arnavut. Öyle ki bir gün Kosova'nın Arnavutluk'la birleşeceğini düşünenler hiç de az değil. Sonuçta Büyük Arnavutluk toprakları buraları da kapsıyor.

Murat Hüdavendigar'ın türbesi...
 
 

Tarihi eskilere uzanan topraklarda Osmanlı egemenliği 1389 yılındaki 1.Kosova Savaşı ile başlıyor ve 1913 yılındaki Londra Andlaşmasına kadar sürüyor. Sonrasında Yugoslavya Krallığı, Tito önderliğinde Yugoslavya Cumhuriyeti, devamında karışıklıklar ve iç savaşlardan sonra bağımsızlık. Resmi dili Arnavutça ve Sırpça ama yerel düzeyde Türkçe ve Boşnakça'da tanınıyor.

Sınırın suni olarak bölündüğü gibi bir his uyanıyor bende. Yollar dar, çok fazla ve yaygın minik yerleşim yerleri mevcut. Bu yüzden hızlı gitmek neredeyse imkânsız. Yaklaşık bir saatlik yolculuktan sonra başkent Priştina'ya varıyoruz. Priştina yaklaşık 250.000 nüfusa sahip. Tarihi eskilere dayanmakla birlikte bugün sanki yeniden inşa ediliyor. Bağımsızlık sonrası ülkeye akan kaynaklarla şehrin çehresi değişmiş. Pek çok yerde yüksek kamu binaları, yeni konutlar inşa ediliyor. Şehrin fazla bir turistik özelliği bulunmuyor. Fatih Sultan Mehmet Han Camii, Sultan Murat Camii ve Kosova Müzesi en başta gelen turistik yerlerinden. Bunun dışında çok fazla bir özelliği bulunmadığı için burada kısa bir panoramik tur yaparak Priştina gezimizi tamamlıyoruz. Bundan sonraki istikamet yaklaşık 10 km uzaklıkta yer alan 1. Murat Hüdavendigar'ın türbesi.

Türbe alanında bulunan sarı renkli selamlık binasında döneme ait bazı eserler ve örnekler mevcut. Görevli arkadaş büyük bir istekle tek tek bütün odalardaki şeyler hakkında ayrıntılı bilgiler verdi...
 
 

Malum 1. Kosova Savaşı Sultan 1. Murat komutasındaki Osmanlı ordusu ile Sırp Lazar komutasındaki hristiyan kuvvetleri arasında olmuş. Savaşın en önemli olaylarından birisi ise 1. Murat'ın savaş alanında dolaşırken yaralı Miloş Obiliç tarafından şehit edilmesi. Savaş, Osmanlılara Balkan kapılarını tamamen açmış. Şehit sultanın naaşı Bursa'ya nakledilirken iç organları ise şehit olduğu yerde defnedilmiş. İşte türbe tam da buraya yapılmış. Türbenin ilk olarak Yıldırım Beyazıt zamanında yaptırıldığı tahmin ediliyor. Bugün ziyaret edilen bina 14. Yüzyılda yapılan orijinali değil, pek çok onarım geçirmiş. Bölge insanları tarafından Müslümanlığın ve Türklüğün simgesi olarak kabul edilmiş. Savaşın 600. Yılı olan 1989 yılında türbenin ve selamlığın onarımı için bir proje hazırlanmış ancak hayata geçirilememiş. Sonrasında TİKA tarafından restorasyona başlanmış ve 2010 yılında bugünkü haline getirilmiş.

Türbedar Buharalı Saniye teyze...
 
 

Selamlık binasında genç bir Arnavut arkadaş tek tek odaları gezdirerek o dönem günlük hayata dair bazı bilgiler verdi. Osmanlı kıyafetleri, resimler, balmumu heykeller, döneme ait haritalar mevcut. Üst katta ise 1. Murat odasında sultanın hayatı ve Kosova Savaşı ile ilgili detaylar var. Sultan Murat'ın türbesinde Saniye teyze karşılıyor bizi. Saniye teyze, 500 yıldır türbenin türbedarlığını yapan ailenin gelini. Özbekistan'ın Buhara kentinden gelen Saniye teyzenin soyadı da Türbedar. Fotoğraf çektirmeye pek istekli değil. Türbenin bahçesinde eski türbedarların, Silistre komutanı Rıfat Paşa'nın, Kosova Valisi Hafız Mehmet Paşa'nın, ilk türbedar Hacı Ali Buhara'nın mezarları bulunuyor. 1911 yılında Sultan Reşad bölgeye geldiğinde türbeyi de ziyaret ediyor ve ziyaret anısına bir çeşme yaptırıyor. Türbe oldukça bakımlı ve iyi düzenlenmiş. Ziyaretimizi yapıp fotolarımızı çekiyor ve Prizren'e doğru yola çıkıyoruz.

Gazi Mehmet Paşa Camii...
 
 
Prizren

Priştina Prizren arası yaklaşık 80 km ve yolun tamamı otoban. Bu otoban aynı zamanda Arnavutluk'a kadar gidiyormuş ve ENKA firması tarafından yapılmış. Oldukça güzel ve rahat bir yolculuk olduğunu söylemem lazım. Prizren'e vardığımızda saat 14.00 olmuştu. Rehberimiz Osman Bey'le yürüyerek yaklaşık yarım saatlik bir geziden sonra Sinan Paşa Camii'nin orada iki saatlik serbest zaman verdik.

Şar Dağlarının eteklerine kurulmuş olan Prizren, başkent Priştina'dan sonra ülkenin en büyük ikinci şehri. Nüfusu 200.000 ve bunun yaklaşık yüzde onu Türk. Ancak şehrin geneline baktığınızda görsel anlamda tamamen Türk şehri diyebiliriz. Hatta gözlerinizi kapatıp sizi meydanın ortasına bıraksalar ve sonra açsalar "AAA, burası Amasya" deme şansınız oldukça fazla. Evler Safranbolu ya da herhangi bir Anadolu şehrindekilerden farklı değil. Sokaklar dar, hafif meyilli gidiyor. Tam ortasından Bistriça Nehri geçiyor. En tepede kalesi, her yere hakim diyebilirim. Çoğu öyle değil midir zaten dediğinizi duyar gibi oluyorum. Haklısınız.

Çifte Hamamlar ve Prizren'in Taş Köprüsü...
 
 

İnternette yerli ya da pek çok kaynakta "Kosova'da sadece bir yer gezecek zamanınız varsa bu mutlaka Prizren olmalı" ifadesi geçiyor. Priştina'yı gördükten sonra bunun çok da yanlış olmadığını söyleyebilirim. Elbette fazla bizden bir yanı olması da bu düşüncemi destekliyor olabilir. Pek çok yerde tabelalar Türkçe'yi de kapsıyor. Özellikle yaşlı nüfusun Türkçe'yi oldukça iyi konuştuğunu söyledi Rehber Osman. Genç nüfus, pek çok yerde olduğu gibi, daha bir ilgisiz. Onlar Avrupa'nın göz kamaştırıcı zenginliğine ve refahına daha bir ilgi duyuyorlardır şüphesiz. Bu da bir noktaya kadar normal geliyor bana. Acıyı, açlığı, sefaleti yaşamadıysanız ne kadar anlatılırsa anlatılsın çok da ilgilendirmez sizi. Benzer bir durum Kıbrıs için de geçerli değil mi? Yaşı 35-40'ın altında kalanlardan yüzde kaçı Türkleri seviyor ki? Hatta "siz olmasanız çoktan AB üyesi ve vatandaşı olmuştuk" diyenler o kadar fazla ki.

Otobüsle merkeze gelirken gördüğümüz ilk tarihi yapı ünlü Namazgah. Rehber Osman'ın dediğine göre en eski Osmanlı yapısıymış. 1455 yılına tarihleniyor. Fatih Sultan Mehmet şehri fethettiğinde ilk namazını burada kılmış. Küçük bir minaresi var. Aslında tamamen yıkıkmış ama sonradan restore edilmiş. Burada bir de ziyaretçilere açık anı defteri varmış.

 
Neresinden bakarsanız bakın Prizren'in tarihi bölgesi tipik bir Türk şehri havasında...
 
 

Rehberli turumuz sırasında ziyaret ettiğimiz mekanlardan birisi Gazi Mehmet Paşa Camii, ya da diğer adıyla Bayraklı Camii. Prizren'deki en gösterişli Osmanlı eserlerinden birisi olduğunu söylemek lazım. Camii, 1574 yılında yapılmış. Bununla ilgili enteresan bir hikaye anlatılıyor: Gazi Mehmet Paşa yaptıracağı caminin tamamen helal parayla yapılmasını arzulamış ve buraya harcayacağı altınları Bistriça deresinin yanına götürmüş. Helal olanlar dibe çöksün haram olanları su alsın götürsün diye. Sonrasında dibe çökenleri toplatmış. Açılışı sırasında Paşa'nın talebiyle kapısına büyük bir kilit takılmış. Paşa, kalabalık insan grubuyla camiye yaklaşırken "Ey kilit, eğer bu camii helal parayla inşa edilmişse kendiliğinden açıl, yok bu işe haram karışmışsa açılma" demiş. Kilit kendiliğinden açılmış. İsmiyle ilgili bir hikayesi daha var. 1798 yılında Prizren Valisi Rüstem Paşa, şehirdeki tüm camilerde ezanın aynı anda okunmasını sağlamak için gündüzleri bayrak çekilmesini, gece ise her yerden görülebilecek bir fener yakılmasını emretmiş. "Bayraklı Camii" adının da buradan geldiği rivayet ediliyormuş. Caminin geniş bir avlusu var. Ahşap sütunlarla bezenmiş oldukça büyük bir yapı. Caminin kütüphanesi bir dönem, tüm bölgedeki Arnavutların bir araya gelip kurdukları Prizren Birliği'nin binası olarak kullanılmış. Prizren Birliği 1878 yılında kurulduğunda önceleri Osmanlı desteklemiş, ama bakmış ki bunların fikirleri bağımsızlığa doğru gidiyor 1881 yılında binmiş tepelerine ve yok etmiş. Ancak Arnavutlar açısından ilk birlik olma özelliğini taşıyormuş.

 
Sinan Paşa Camii, Prizren'de görmeden geçemeyeceğiniz, fotoğraf karelerinden kolay kolay alıkoyamayacağınız bir eser...
 
 

Yolun hemen diğer tarafında aynı isimli hamam yer alıyor. Bazılarınca erkekler ve kadınların ayrı yeri olması sebebiyle "Çifte Hamamlar" olarak adlandırılan hamam 1573 yılına tarihleniyor. Uzun yıllar sergi salonu olarak kullanılan hamamın, yakın bir dönemde çatısındaki kurşunları çalınmış. Sonrasında Türkiye'nin sağladığı 150.000 Euroluk destekle UNESCO tarafından onarılmaya başlanmış ancak ödenek yetersizliği nedeniyle çalışmalar durmuş. Bazı yerlerde çökmeler olması nedeniyle ziyarete kapalı. Yazık, böyle güzel bir eserin mutlaka restore edilmesi ve ziyarete açılması lazım bence.

Osmanlının hakim olduğu yerlerde eğer şehirden bir dere ya da nehir akıyorsa mutlaka bir taş köprü vardır gerçeği Prizren'de de değişmiyor. Taş Köprü'nün tam olarak ne zaman ve kimin döneminde yapılmış olduğu bilinmiyor. Tahminler 15. Yüzyılın sonları ile 16. Yüzyılın başlarını gösteriyor. Köprünün bir büyük kemeri iki de yanlarda küçük kemerleri var. Uzunluğu yaklaşık 28 metre, genişliği ise sadece 4 metre. 1979 yılında büyük sel felaketi sonucunda yıkılan köprü 1982 yılında onarılarak yeniden faaliyete geçmiş. Estetik bir duruşu var, hele mevsim itibariyle altından gürül gürül akan Bistriça ile bütünleşince seyrine doyum olmuyor.

Köprüden diğer tarafa, yani Şadırvan Meydanına doğru geçince bir diğer önemli Osmanlı eseri karşılıyor bizi: Sinan Paşa Camii. Herhangi bir Prizren fotoğrafında Sinan Paşa Camii'ni kolay kolay dışarıda tutabileceğinizi zannetmiyorum. Prizren'in en merkezi noktasında yer alan camii 1615 yılında devrin Budin ve Bosna Beylerbeyi Sinan Paşa tarafından yaptırılmış. Bazı kaynaklara göre caminin yapımında kullanılan taşlar bölgeden biraz daha uzaktaki yıkık Aziz Archangels Manastırı'ndan sökülüp getirilmiş. Tabi bunu reddeden İslami kaynaklar da var ama benim tahminim bunun doğru olabileceği yönünde. Zira kitaplarda Anadolu'da da eskiden kilise olan bazı yapıların cami ya da hamam yapımında kullanıldığına dair yazılar okumuştum. Cami, 14'e 14 metre kare şeklinde inşa edilmiş. Bir büyük kubbesi yanında mihrabın bulunduğu küçük bir kubbesi daha var. Minarenin uzunluğu ise yaklaşık 43 metre imiş. Cami, 2. Dünya Savaşında bir ara depo olarak kullanılmış, sonradan bir süre kaderine terk edilmiş. 1993 yılında yapılan onarım çalışmalarından sonra ibadete açılmış. Devamında TİKA'nın restorasyon çalışmaları olmuş ve 2011 yılında yeniden açılmış. Bir dönem Türkçe vaazın yasak olduğu camiinin imamı Türk. İmam yardımcısı Ali ise aynı zamanda caminin önündeki tezgahlardan birinde hediyelik eşya satıyormuş. Caminin içi rengarenk. Devasa avizenin etrafında kurandan bazı tasvirler olduğu gibi ortasında karpuz resminin bulunduğu motifler, çiçek resimleri de de yer alıyor.

 
Kale bölgesinden Prizren manzarası...
 
 

Turdaki herkesin karnı acıktığı için rehberli turumuz Prizren, hatta Kosova'nın en ünlü kebapçılarından birisi olarak kabul edilen Besimi'nin önünde sonlandı. Mekan oldukça büyük, arka tarafında da ön bölümdeki kadar büyük bir bahçe daha var. Herkes ön bölümde boş bulduğu masalara oturdu. Benim de karnım acıkmıştı ama serbest zaman iki saat olduğu için önce güzel bir şehir turu atmak istedim. Arzu benim bu önerimi kibarca reddedip Levent ağabeylerin masaya çökünce çantamı omzuma aldım ve Prizren'in dar sokaklarını arşınlamaya başladım.

Sinan Paşa Camiinin önünden Bistriça boyunca ilerleyerek eski Prizren evlerinin bulunduğu bölgeye daldım. Ön taraftakiler bakımlı ve onarımdan geçmiş ancak arka sokaklara girince bakımsızlık kendini gösteriyor. Evler az katlı ve neredeyse tamamı birbirine bitişik. Bazılarında birbirine geçebilecek şekilde küçük kapılar da bulunuyormuş. Aralarda konaklar da mevcut. Pek çoğunun avlusu var. Bunun yanında nehir tarafında dinlenebileceğiniz şirin kafeler var. Orası burası derken daha önceden gözüme kestirdiğim Kaleye doğru çıkan yola saptım. Niyetim kaleye kadar çıkmaktı ama hem zaman darlığı hem de bir noktadan sonra daha da dikleşen yol bu fikrimden vazgeçirdi. Sinan Paşa Caminin arka tarafından giden şirin yoldan yaklaşık 15 dakikalık bir yürüyüşle kaleye ulaşmanız mümkün.

İki farklı açıdan St. Saviour Kilisesi...
 
 

Yaklaşık 500 metre yüksekte bulunan Prizren Kalesi'nin (ya da Kalaja) tarihi antik Romalılara kadar uzanıyormuş. Bizanslılar tarafından da kullanılan kale, Osmanlılar zamanında bugünkü görünümüne kavuşmuş. İçeride han, camii ve hamamlar da bulunuyormuş ancak bugün için hiç biri ayakta kalamamış. Yukarıda surlardan başka görülecek ne var derseniz size cevabım: Harika bir manzara.. Ben daha tamamına çıkamadan şehrin nefis manzarasını gözlemlediğime göre eminim yukarısı çok daha keyifli anlar sunuyordur. Yolunuz Prizren'e düşerse ne yapıp edip Kaleye çıkın derim. Giriş ücretsiz.

Kaleye çıkarken sağ tarafınızda kalan minik patika 1330-1348 yılları arasında inşa edilen St. Saviour Kilisesine çıkıyor. Ortodoks Kilisesi aslında bir soylunun kendi ailesi için yaptırdığı bir kiliseymiş. Sonradan bazı ilavelerle herkesin kullanımına açılmış. 2004 yılında çıkan ayaklanmalarda büyük zarar görmüş ve uzun yıllardır onarım çalışmaları devam ediyormuş. Bugün için ziyarete kapalı ama konumu itibariyle ziyaret edilebilecek bir noktada. Tıpkı kale bölgesinde olduğu gibi buradan da şehrin farklı açılardan resimlerini çekmeniz mümkün.

Bistriça deresi, Köprü, Kale ve Prizren...
 
 

Yeniden merkeze döndüm ve bu sefer şehrin kalbi olarak kabul edilen Şadırvan Meydanına geldim. Aslında "Şadırvan" ismi, meydan ve buna açılan sokakları kapsıyor. Trafiğe kapalı meydan her daim kalabalık ve hareketli. Prizren'lilerin en önemli buluşma noktalarından birisi. Aynı zamanda etrafıyla birlikte şehrin çarşısı da diyebiliriz. Sağlı sollu hediyelik eşya dükkanları, kafeler, ortasında buz gibi soğuk su içebileceğiniz çeşme, yorulduysanız binerek keyifli bir gezi yapabileceğiniz faytonlar... İnsanlar rahat, gençlere bakarsanız kendinizi klasik bir Avrupa şehrinde sanabilirsiniz. Hediyelik eşya dükkanlarından çok ucuza bir şeyler almanız mümkün: Magnetler 1 €, bölgeye has diğer parçalar 2-5 €. Neredeyse satıcıların tamamı anlaşabileceğiniz kadar Türkçe biliyorlar. Hatta bazılarının bir hafta önce Türkiye'den buraya çalışmaya geldiklerini düşünecek kadar temiz ve akıcı bir Türkçe konuşanlar da var. Burada saatler, hatta birkaç gün bile çok keyifli geçerdi eminim.

Prizren'in arka sokaklarında ilerlerken...
 
 

Şadırvanı geçince ortalık tenhalaşmaya başladı. Pek çok şehirde olduğu gibi turistik alanın dışına çıkınca gördüğünüz şeyler farklılaşıyor. Az katlı binalar çok katlıya, yayaların gezdiği yollar yoğun bir araç trafiğine dönüyor. İki farklı kiliseyi de fotoğrafladıktan sonra bir başka noktadan nehir kenarına çıkıyorum. Orası burası, bu sokak o sokak derken yeniden kendimi Besimi'nin önünde buluyorum. Artık serbest zamanda bir saatim var ve karnım gerçekten çok acıktı. Arzuların yanına gidince verdikleri siparişleri nasıl bitireceklerini düşünürken buldum onları. Çözüm basit: Ben yedim. Ve doyduğumu da söyleyebilirim.

Tüm Balkan coğrafyasında olduğu gibi burada da porsiyonlar büyük, sipariş verirken bunu mutlaka gözetmelisiniz. Kosova'nın resmi para birimi Euro olduğu için fiyatlar Makedonya'ya göre biraz daha pahalı ancak halen ucuz. Örneğin Besimi'de kaşarlı köfte, sucuk, cevapi, patates ve soğandan oluşan iki kişilik et tabağı 8 €. Bir kişilik shopska salad 1,5 €, lavaş-peynir tabağı 1 €, bira 1,5 €. Yemek yiyebileceğiniz bir diğer ünlü mekan ise Taş Köprü'nün diğer tarafında (Gazi Mehmet Paşa Camii) bulunan Sofra Restoran. Sahiplerinin Türk ve kebaplarının enfes olduğunu okumuştum.

Şadırvan Meydanı ve ona açılan sokaklar her daim kalabalık ve hareketli; Besimi, Kosova'nın en popüler kebapçılarından birisi...
 
 

Buraya kadar gelmişken ülkemizde son dönemde "Balkanların Kraliçesi" adıyla son derece popüler olan trileçeden yemeden gitmek olmazdı elbette. Rehberimiz Osman en iyi trileçenin taş köprünün hemen ayağında bulunan Aurora'da yeneceğini söylediği için orayı tercih ettim. Burası hem restoran, hem kafe hem pastane olarak kabul edilebilir. Konumu da seyre çok uygun. Trileçeyi söyledim. Porsiyon oldukça büyük. Bence tam kıvamında ve nefis. Fiyatı 1,50 €. O sırada bizim Cem'ler de geldi. Onlar Besimi'de yediklerini beğenmişler ama buradakinden de tattılar ve bunun daha lezzetli olduğunu söylediler. Serdar'la birlikte ortak bir sipariş vermeyi de ihmal etmediler. Peki nedir bu trileçe? Bosna yazımda etraflıca anlatmıştım ve o notları buraya da almak da bir sakınca görmüyorum. Trileçe, çok popüler bir Balkan tatlısı. Bazı yerlerde Makedon olarak belirtilse de asıl Arnavutların tatlısı imiş ama şimdilerde pek çok Balkan ülkesinde, ki buna bizim memlekette dahil, yiyebiliyorsunuz. İnternette yaptığım araştırmalarda farklı şeyler anlatılsa da tartışmasız gerçek olanlar; keçi, inek ve koyun sütünün karışımından oluştuğu, diğer malzemelerin ise irmik, un, yumurta, bol şeker ve krema olduğu. Sütle bezenmiş bir kekin üstünde karamel ya da frambuazdan yapılmış bir jöle olarak tarif edebilirim. Eski ustalar tariflerini sır gibi sakladıklarından farklı lezzetler alma ihtimaliniz çok yüksekmiş. Öyle hafif bir tatlı ki insanın yedikçe yiyesi geliyor. Bu yüzden siz siz olun bu tarz tatlıları seviyorsanız sakın aç olarak trileçe sipariş etmeyin. Daha doğrusu bunun bir tatlı olduğunu unutmayın.

Saatler 16.30 olduğunda Prizren'den hareket ettik. Daha fazla süre geçirmeyi hatta konaklamayı arzu ederdim. Prizren Üsküp arası 108 km ve tahmin edebileceğiniz gibi yollar sürat yapmaya pek uygun değil. Yakın zamanda da düzeleceğine dair bir hareket yok. Buralara gelirken yol süresini ülkemizin iki katı hesaplarsanız daha iyi olur. Kosova gümrüğüne geldiğimizde saatler 18.25'i gösteriyordu. Yaklaşık 15 dakikada işlemler halloldu ve Üsküp'e vardığımızda saat 19.15'ti.

Aurora'da Trileçe yemenizi tavsiye ederim...
 
 

Avrupa'nın en genç ülkesi Kosova pek çok açıdan yeniden inşa ediliyor. Kamu kurumları, şehirleşme, savaşın izlerinin silinmesi derken daha yapılacak çok iş var. Priştina, biraz Ankara'ya benziyor. Klasik bir başkent. Turistik anlamda favori mekanlarımdan olamaz. Ancak Prizren için aynı şeyleri söyleyemem. Prizren mutlaka görülmesi gereken, hatta daha fazla zaman geçirilerek yaşanılması gereken şehirlerden birisi. Zaman darlığı nedeniyle görme imkanımın olmadığı o kadar çok tarihi yapı var ki: Suzi Çelebi Camii, Levişka Kilisesi, Halveti Tekkesi, Eski Değirmen ilk aklıma gelenler. Burada bir ya da iki gece kalıp şehre nüfus edilmesi en güzeli ve keyiflisi olsa gerek. Siz siz olun yolunuzu mutlaka Prizren'e düşürün ve imkânınız varsa burada konaklayın. Pişman olmayacaksınız.

Seyahatle kalın...

 
 








 Yazılan Yorumlar...
Cagataythr
(12  Aralık 2015)

Slmlar hakan bey subat sonundan baslayıp mart 3 te bitecek bir gezi planımız var kosova makedonya ve sırpistan şeklinde.. Sırt cantalı olarak yapacagız bu işi hava şartları bizi çok olumsuz etkilermi?? 2. Internette dolasan kosavaya girenin sirpistana alinmadigi seklinde olayida belgrad temsilciligimiz le gorustum direk kosova sirbistan arasi gecis yaparsaniz sikinti ama araya ucuncu bir ulke sokup mesela kosova makedonya sirpistan hic bi problem olmayacagi ulkeye almama gibi bir lukslerinin bulunmadigi soylendi ancak dedigniz gibi kosova giris cikislarinin uzerine iptal yada carpi isareti atilabiliyormus..

hakangeziyor
(02  Aralık 2015)

Figencim eminim bir gün yolunu oralara yeniden düşürürsün. Buna mutlaka değecektir...
Tamercim, sonsuz teşekkürler...

TAMER
(29 Kasım 2015)

Sevgili Hakan yine güzel kalemin ile çok güzel anlatmışsın. Eline sağlık...

Mor Uçurtma
(22 Kasım 2015)

sevgili hakan.. bir kac yıl once bı arkadasimi gormek icin pristinaya gitmiş, zaman darlığından Ohri ve prizden arasında tercih yapmak zorunda kalmış, Ohriyi görüp geri dönmüştüm. Satırlarını okudukça gezimin cok havada kaldığını farkettim. Kalemine yüreğine saglık.

 Yorum yazmak isterseniz...
 
Yorum Yazabilmek İçin Üye Girişi Yapmalısınız.