Gezi Alemi

e-Posta:    Şifre:     Kaydol | Şifremi Unuttum
 
Gezi Alemi ::::: Almanya ::::: Berlin ::::: Pandemide BERLİN        
Ülke Şehir Ekleme Düzenleme Gezi Tarihleri Okunma Yorum Yazan 
Almanya Berlin 14 Nisan 2022 25 Şubat 2022
12 Mart 2022
1552 2 Şükran Şahin 

 Pandemide BERLİN
 (Gezi)

Berline 4.gidişim. Pandemi bile durduramadı torun özlemimi. Daha önce gezi âlemi sitesine Berlin: 40. Sanat Yılımız..." başlıklı ayrıntılı sanatsal gezi yazısı yazmıştım. Şimdi 15 günlük kalışımda birazda buradaki yaşama bir büyüteç tuttum. Ankara'dan Berlin'e yeni havalimanı Willy Brandt'a direk uçuşla vardım. Yeni havaalanı 2 bin futbol sahası büyüklüğündeymiş. Kolaylaştırıcı yönergeler sayesinde sorunsuz canlarıma kavuştum.

 

                                           

15 gün torunumu her gün kreşe bırakıp alma sürecinde tek başıma Berlin gezmelerim ve gözlemlerim sürdü. "Almanya bizi kıskanıyo" cümlesi kafamda dönerken; Berlin'in parklarını, pandemi sürecindeki kolaylaştırıcı ve ücretsiz hizmetlerini, her mahallede olan devletin kreşlerini, mahalle baskısı olmadan insanların yaşamlarını özgürce sürdürmeleri, bisiklet yollarının araba yolları gibi her yerde olması, patronunda işçisinin de bisikletle işlerine gitmesi, evsizlere yaşlılara sunulan devletin olanaklarını, ücretsiz sunulan resim, müzik, drama, kütüphane gibi hizmetlerin olduğu aile yaşam merkezleri,  kısacası sosyal devlet anlayışını kıskanırken buldum kendimi...


                                                              

Neden neden soruları kafamda uçuşup durdu. Bu kadar eğitimli, çalışkan, üretken, yurtsever insanlarımız varken, coğrafyamız bu kadar zenginken biz neden bu hizmetlerin bir çoğunu "paramız olduğında  alabiliyoruz" diye sorgulayıp durdum.


                                                                  

Ankara'da pandemi sürecinde aciliyet gerektiğinden 2 kez ücret ödeyerek pcr testi yaptırmıştım. Berlin'de sadece kimliğimle her semtte bulunan ve herkese açık test merkezlerinde ücretsiz testimi yaptırıp, 15 dakika sonra sonucumu bile aldım. 


                                                             

5 yaşındaki torunum bu testlere o kadar alışmış ki, birlikte gittiğimiz merkeze, kendisi kapıdan girerek, koltuğa oturup testini yaptırıp uygun yönergeyi takip ederek dışarıda onu beklediğimiz kapıya  gelebiliyor. Torunumun haftada 3 gün, kreşe gitmeden önce  evde test kitiyle (15 dakika sonra sonucu gösteren) yapılan covid testi sonucunu kreşe girerken öğretmenine uzatıp arkadaşlarının yanına gitmesini şaşkınlıkla izledim.


                                                                

Bu test kitleri de çalıştıkları şirketler, kurumlar tarafından ücretsiz sağlanıyor. Torunumun gittiği kreş (kita) 3 yaşından 6 yaşına kadar gidilen  Kindergarten.  Berlinde çocuklar birkaç aylıktan itibaren Kita'ya gidebiliyor, ilk 3 yaşına kadar farklı bir bakım gerektiği için bu tip kita'lara Kinderkrippe diyorlar.




Sosyalleşmeleri aslolan, ödevler, v.b. sorumlulukları ilkokula bırakıyorlar ve fakat kreşte her gün çocukları parklara, çarşılara, müzelere, v.b yerlere götürüp  hayata karıştırıyorlar. O kadar çok farklı konseptlerde çocuk müzeleri var ki, bu müzelerde interaktif etkinliklerle çocuklar hayata hazırlanıyor. Kitalara çocuklar anne ya da babalarıyla yürüyerek yada bisikletle  geliyorlar. Berlin merkezinde kiralar çok pahalı olduğu için şehir merkezindeki kitalar genellikle  apartmanların girişindeler. 45 yıllık eğitimciliğimde ülkemizde okul sürecinde yüzde 80 annelerin çocuklarla ilgilendiğine tanık oldum. Veli toplantılarında tek tük babalar olurdu. Berlin de bu eşitlenmiş. Babalar anneler kadar çocuklarıyla beraberler. Anne babalar ailede her işte ortaklar.


                                                                                               

Devlete ait ücretsiz Kunstraum Kreuzberg Bethanien. İçinde  çağdaş sanat galerisi, müzik  okulu, sanatçı stüdyoları, restoran ve tiyatro alanları 


Gezdiğim yerlerde, özellikle Türkler arasında küçük İstanbul dedikleri Kreuzberg semtine yakın kaldığım için çok sayıda Türklerle sohbet olanağım oluyordu. Şikâyetleri (pahalılık, ayrımcılık, fazla özgürlük gibi) epeyce vardı. Yine de Türkiye'ye dönmeye niyeti olan pek kimse yoktu diyebilirim. Yeni kuşak Türklerin adaptasyonu, fırsatları değerlendirmeleri, eğitimden yararlanmaları dedelerine nenelerine göre daha iyi. Komşumuz Lale hanımla bir kahve içtik. Çok genç yaşta Berlin'e gelip 3 çocuğu olduğunu, boşandığını ancak yılmadığını ve 3 çocuğunu da okuttuğunu çok güzel işlerde çalıştıklarını anlattı. Kendisi de hala sevdiği bir işte çalıştığını umutla anlattı. Eğitime bu kadar gönül vermesi, babasının köy enstitülü bir öğretmen olmasından kaynaklandığını düşündüm.  

                                                                                                    

Şansıma Ankara'da kar yağarken Berlin de havalar iyiydi. Hatta güneş sıkça yüzünü gösterdi. Güneşi gören Berlinliler parkları, açık hava kafelerini, nehir kenarlarını dolduruyorlar. Zaten kentin yarısı park, yürüyüş alanları. Her parkta çocukların bağ kurdukları hayvanlar, ahşap oyun alanları ve bisiklet alanları mevcut. Parklarda hiçbir şekilde plastik kaydırak, salıncak, v.b.oyun parkı setleri görmedim. Hepsi ahşap, ip, doğal malzemelerdendi. 


                                                                                                                  

Sevdiğim heykel, Spree nehri üzerinde bulunan 30 metre yüksekliğindeki Molecule Man karşıda. 


Farklı etnik yapıların çoğunlukta olduğu bu Başkentin birbirlerine olan hoşgörüsü alkışa değer. Ukrayna Rus savaşına dair çokça protestolara ve savaşa hayır afişlerine rastlıyorum. Hatta bizzat tanık olduğum, Odesa'dan savaştan kaçanları  trenden indiklerinde evlerini açan Berlinlileri gördüm. 


                                                                            

İşgal evlerinin yaygın olduğu Berlin'de artan kiralara ve konut sorununa tepki olarak gerçekleştirilen, özellikle Doğu Batı Berlin birleşince bu belirsizlik sürecinde  'karşı-ev'ler oluşmuş. Bu ev işgalleri farklı yaşama kültürleri ortaya çıkarmış. 1970'lerde başlayıp 1980'lerde yaygınlaşan ev işgallerinin ana meselesi emlak piyasası spekülasyonlarına karşı çıkmak, daha demokratik ve katılımcı bir şehir kültürü oluşturmak ve geleneksel evin dayattığı aile ve birey tanımına alternatif olarak bir 'karşı ev' oluşturmakmış. İşgal evlerinin çoğu günümüze kadar polis baskınına uğramış, çoğu evlerden çıkarılmış. Ele geçirilemeyen bazıları ise belediyelerin dernek vakıf gibi kurumlar üzerinden işgalcilere teslim edilmiş. Bu evlerin bazılarını görmüştüm, bu gelişimde içinde yaşayanların Ukrayna Rusya savaşı karşıtı etkinliklerine rastladım.


                                                        

Berlin de Yozgatlı  Osman Kalının gecekondusuna bir selam. 


Birde ünü dünyaya bile yayılmış Yozgatlı Osman Kalın'ın  gerçek hikayesi var. Soğuk Savaş'ın simgesi duvarlar örülüyken ölüm şeridi denilen duvarın dibinde önce sebze meyve yetiştiren, sonrasında gecekondu konduran halkın  Osman amcası  canla başla direnmiş önceleri Doğu ve Batıya. Almanların lügatinde  bile bulunmayan gecekondusunu da kondurunca   Berlin Belediyesi müdahale etmiş ve Osman Kalın insanlarında desteğiyle büyük bir direniş göstermiş. 1991'de duvar yıkılırken  Kalın'ın 25 metrekarelik toprağı 500 metrekareye ulaşmış. Alman yasalarına göre de bu gecekondudaki ev sahipliği 30 yılı doldurduğu için tapusunu vermek zorunda kalmışlar. Berlin'e her gittiğimde bu yoldan geçerken bu cesur Osman amcanın roman gibi direnişi aklıma gelir ve yeniden birkaç fotoğraf çekmeden  duramam. 


                                                                            

Zaten her geçtiğimde rehberlerin turistlere bu gecekondunun hikayesini anlatırken bulurum. Berlinin ünlü bir turistik yeri olmuş bu gecekondu ve bahçesi. Yıllardır Hukuk Fakültelerinde anlatıldığını duyduğum Alman atasözü olan  "Berlin'de hâkimler var" başlıklı yazıyı okuyunca, önceki Berlin'e gelişimde  1 saat uzaklıkta olan Potsdam'a trenle gidip değirmeni görmek farz olmuştu. Merak edenler bu yaşanmış müthiş etkileyici yazıyı rahatlıkla internetten bulabilirler. 

 


8 Mart'ın Berlin'de 2 gün resmi tatil kabul edilmesi ve soğuğa rağmen güneşli bir gün olması nedeniyle insanlar sokakları, parkları, meydanları doldurdular. Mariannenplatz Meydanı bize yakın olduğu için 'Purple Ride' etkinliğine gittik. Binlerce kadın mor renkli kıyafet, fular, v.b. aksesuarlarıyla bisikletleriyle alanı doldurdu. Daha az araba, daha çok bisiklet afişleri vardı. İki kadın şarkıcı  güne özel temalı mini rep tarzında konser  verdi. 


                                                                                      


Hatta bu etkinliğe  paralel olarak İstanbul'da aynı anda Purple Ride kutlaması  yapıldığı için destek ve dayanışma adına Türkçe olarak İstanbul'dan gelen mesaj okundu ve büyük alkış aldı. Berlin'de kadınların alacağı haklar pek kalmamış bence. Bizim kardeşliğimiz Avrupa'nın sınırlarını aşıyor sloganıyla, Berlin'de yaşayan mülteci Afrikalı kız çocuklarının eğitimi yararına mor renkli maskeler, minik aksesuarların satışları yapıldı.  Ataerkil düzene karşı söylemlerin yanı sıra direklere daha radikal guruplar afişlerini astılar ve alanda bulunan birkaç kadın polis sadece izlemekle yetindi.


                                                                                      

Binlerce bisikletli kadın neşeyle, düzenli bir şekilde Leopoltz Meydanına doğru yola çıktılar. Aynı anda Türkiye'deki kutlamaları da takip ettim ve kadınlarımızın hak etmediği görüntülerle karşılaştım, çok üzüldüm. 


                                                                                 

Havaalanı artık bir park/Tempelhof Parkı                                                                                                                          


Berlinlilerin kullanımına açık devasa bir parka dönüştürülmüş olan eski Tempelhof Havalalanına pikniğe gittik ve ucu bucağını bile göremediğim bu parka hayran kaldım. Bisiklete binenler, paten yapanlar,  uçurtma uçuranlar, dans edenler, piknik yapanlarla doluydu. Zaten zamanında bir kilometreden  uzun terminali ile Pentagon'dan sonra dünyanın en uzun binası olarak bilinen, 'bütün havaalanlarının anası' olarak kabul edilen bir mimari yapıtmış Tempelhof Havaalanı.


                                                                                                Tempelhof Parkında bir aile


Ülkemizde olsaydı gökdelenler dikilip 40, 50 bin  nüfuslu bir şehir inşa edilirdi bu eski havaalanı bölgesine diye düşünmeden edemiyorum. Burayı parka dönüştüren etkili ve yetkilileri kutluyorum. İlham verici olsa  bizim gibi beton sever ülkelere!

 



Almanya'da yaşayan Türkler belki benim gözlemlediklerimin birçoğunu önemsemeyebilirler. Sosyal devlet anlayışına karşı özlemim ve ilgimden ötürü ilgimi çekti doğal olarak.


                                                                   


Belki benim göremediğim ayrımcılığı onlar sürekli orada yaşadıkları için hissediyorlardır. Her türlü zor koşullarımıza karşın; ülkemizin dinamizmi, insanların umutlarının peşinden cesaretle yürümeleri, zengin coğrafyamız anlamında şanslı olduğumu düşünüyorum. Yine de Berlin gözlemlerimi pandemi sürecinde gezginlerle paylaşmak istedim. Umutlarımız hep kalsın güzellikler bizimle olsun.


                                                          

(Almanya tarihinin bir sembolü 'Trabi' sembolü-sosyalist rejimin statü sembolüydü) 


Geze kalın sağlıkla kalın sanatla kalın umutla kalın.
















 Yazılan Yorumlar...
Şükran Şahin
(09 Haziran 2022)

Teşekkürler Tamer bey, gerçekten çok haklısınız, pandemiden kurtuluyoruz derken, ekonomik durumlar zorlaştı. Berlinde paramızın pul olduğunu alışverişte, lokantada, v. b. yerlerde daha çok hissettim. Umarım her şey yoluna girer. Gezilerimize kaldığımız yerden devam ederiz.

TAMER
(30 Mayıs 2022)

Şükran Hanım, yeniden sitede yazınızı görmek çok güzel. Daha doğrusu sitede yeni yazı görmek de çok güzel oldu benim için. Öylesine zor, sıkıcı ve alışık olmadığımız bir pandemi dönemi geçirdik ki hepimiz şok olduk açıkçası. Hele bizim gibi gezmeye kendini adamış kişilere evlere tıkılmak çok ama çok zor geldi. Geçen sene en azından yurtiçinde tatil yapabilme fırsatı bulmuştuk ama yurtdışı özlemi içimizi kemirip duruyordu ta ki bu sene itibariyle ülkeler yavaş yavaş sınırlarını turistlere açmaya başlayıncaya kadar. Ama bu sefer de kur artışları bizi kara kara düşünmeye başlattı. Yine de biz de Mayıs ayında 5 günlüğüne Köln ve Düsseldorf ile açılışımızı yaptık. Umarım yine eski formumuza kavuşuruz en kısa zamanda. Elinize sağlık...

 Yorum yazmak isterseniz...
 
Yorum Yazabilmek İçin Üye Girişi Yapmalısınız.